Galatasaray’da neredeyse bir gelenek haline geldi. Önce mali açıdan kulübü zora sokan müsrif bir dönem, hemen ardından mali denetçi gibi gelen ‘bütçeci’ bir periyot. Alp Yalman-Faruk Süren arkası Özhan Canaydın. Adnan Polat’ın son dönemi ve Ünal Aysal, ardından Duygun Yarsuvat. Dursun Özbek’in dönemi ikisi olarak da anılmayacak. Çünkü ikisini de yaşamıyor Galatarasay. Ne anlamlı bir tasarruf ne de açık bir musluk var. Daha da önemlisi nelerin yapıldığını, nelerin döndüğünü anlamadığımız bir halkla ilişkiler söz konusu... Aslında en kötüsü yani. Ne o, ne bu, ne de şu. Ne peki? Onu da anlayamıyoruz ki!

Anlamamış gibi..

Kabul edelim. Zor bir dönemde koltuğa oturdu Dursun Özbek. Ünal Aysal’ın adeta kulübün geleceğine ipotek koydurtan, Finansal Fair-Play’den ceza aldıracak kadar gelir-gider dengesizliği yaratan döneminin ardından işleri toparlamak kolay değildi. Ama en azından Duygun Yarsuvat’tan nasıl olabileceğinin planını devralmıştı. Öyle olmasını bekliyorduk. Geçen senenin mucizevi şampiyonluğundan esinlenmeliydi. Oysa, sanki bu dönemi hiç anlamamış gibi davrandı. Sezon başında başladı her şey. Bütçeci hamleler beklenirken, bu sezonu kulübü toparlama yılı yapmak lazımken, hem böyle yapıp hem de Sabri’ye lüks bir kontrat imzalattı. Ardından durduk yere İbrahimoviç spekülasyonuna prim verdi. Böylece lig başlamadan tartışması başladı.

Tek müsebbibi başkandı

Bir yandan yeni yeni oturması beklenen oyuncu tarama ekibinin önü açıldı, Galatasaray nokta atış transferleri kolladı. Ama bir yandan da janjanlı isimlerin cazibesinden kurtulamadı. Kulüpte onlarca kişinin işine son verildi, ama Finansal Fair-Play cezasının ertelenmesi için gerekli talep unutuldu. Böyle gitmez dediği ne varsa öyle gitti. Ve onun döneminde ne olduğuna bir türlü karar veremedi kulüp. Bu sürecin açık ki asıl tek müsebbibi başkandı. Nitekim ibreti vesikası oldu Grosskreutz transferi. Son gün bürokratik işler yüzünden yarım sezon sadece antrenmana çıkabildi Alman oyuncu! Aslında başkan az konuşuyordu, kamuoyunda çok gözükmeme taraftarıydı. Ama çıkınca da her şey altüst oluyordu.

Yönetim sallanınca...

Tüm bunlara rağmen gene de zevahiri kurtarabilirdi, camianın ona tanıdığı bir süre vardı. Ama gitti, Hamza Hamzaoğlu’nu kimsenin anlayamadığı nedenlerle kovdu, ardından da Mustafa Denizli’yle dibe vurdu. Yönetim sallanınca takım hepten yıkıldı ve baş aşağı yuvarlandı. Denizli’yi de yedi bu süreç. En son “merak etmeyin” diyordu, “sezon bitmeden yeni bir teknik direktör gelecek.” O da olmadı. Ne yapabildi, ne anlatabildi. Şimdilerde, futbol takımının geleceği belirsiz. Basketbol şubesine nasıl bir yatırım yapılacak, belirsiz. Kim kalır, kim gider, belirsiz. Finansal durum nasıl toparlar, belirsiz. Tüm bu belirsizlik içinde Dursun Özbek’in ne kadar duracağı da belirsiz haliyle...

YAPTI

Az para harcadı. Buna mecburdu, ama mecbur olup yapmayanlara göre daha olumluydu.  Yabancı transferi olarak genç oyuncuları tercih etti. l UEFA’dan iki yıl gelmesi gereken cezayı bir yıla indirdi. l Onun yönetiminde basketbol takımı Avrupa şampiyonu oldu.  Eski yönetimlerin hesaplarını inceleme altına aldı. Kulübün mali yapısını toparlamaya çalıştı.  Voleybol ve basketbol takımları adına salon yapmak için girişimde bulundu.

YAPAMADI

Transfer konusunda tutarlı olamadı. Taraftarı hep bir beklentiye soktu. l Transferlerin altından kalkamadı. Yeni oyuncu beklenirken, son gün Melo’yu sattı, Telles’i kiralık gönderdi. Bunun kârlı olduğunu kamuoyuna bir türlü anlatamadı.  Kulübe en zor zamanlarda üç kupa kazandıran Hamza Hamzaoğlu’nun arkasında durmadı. Oysa “Ben burada olduğum sürece Hamzaoğlu da görevde olacak” demişti.  Grosskreutz skandalı beceriksizliğin simgesi oldu.  Sponsor bulamadı. Sezon başında iyi bir sponsorla anlaşacaklarını söyledi ama Galatasaray sezona göğsünde reklamsız başladı. Sonrasında Dumankaya’yla anlaştı. O da kayyumluk olunca yarıda kaldı.


YARIN: FİKRET ORMAN

Futbolun üç atlısı

Unutulmazdı, artık ‘unutulamaz’ oldu!

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr