Balyoz davasının başlamasına neden olan, soruşturmaya delil olan belgeleri bir bavulla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na teslim eden gazeteci Mehmet Baransu, Balyoz belgeleri nedeniyle “devletin güvenliğine ilişkin belgeleri tahrip etme, amacı dışında kullanma, hile ile alma, çalma”, “Devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme” suçlamalarıyla 15 aydır tutuklu. Baransu, aylardır iddianamenin hazırlanamadığına dikkat çekerek cezaevinde kendisine itirafçı olma teklifi yapıldığını söyledi.

Silivri Cezaevi’nden Haberdar için bir yazı kaleme alan Baransu, “Önce 3 DVD- 1 CD, sonra bir bavul dolusu belge bana verildi. Taraf’ta haber yaptık... Belgeler, 2002-2003 yıllarıyla ilgiliydi” dedi. Bu belgeleri haber yaptığı için şimdi tutuklandığını belirten Baransu, “17-25 Aralık sonrası bir anda ‘kumpas’ denilerek kapatılan bir davanın, haber yapıp, ‘devletin gizli belgesini temin, ifşa’ suçlamasıyla tutuklanan son temsilcisiyim. Belgelere ‘sahte’ diyenler, aynı belgeleri bu kez gerçek kabul edip, devletin gizli belgesi olduğuna hükmedip, beni tutukladılar. 15 aylık tutukluluğum bitmek üzere ve halen belgelerle ilgili bir karar verilebilmiş değil.

Devlet gibi ‘adliyenin’ de kafası karıştığından, henüz iddianamem hazır değil. Bir örgüte bağlamak için çalmadık kapı bırakmadılar. Sorunlu ve mahkemelik olduğum bir isimden tutun, “kullanışlı aptallara” kadar bir dizi yöntem denediler. İftira attılar. Geldikleri son nokta ise “itirafçı olmam” teklifiydi. Bunu da iki ay önce sulh ceza hâkimleri marifetiyle yaptılar” dedi.

Dink cinayetiyle bağlantısı Baransu, Balyoz davasıyla ilgili ilk defa bazı gerçekleri açıklayacağını öne sürdüğü yazısında, “Hrant Dink’i ölüme götüren yazının, Balyoz’a aklama gerekçesi yapıldığını kaç kişi biliyor” diye sordu. Baransu şöyle devam etti: “Bu yazı dizisiyle, Türkiye’nin bir darbe davası yargılamasını maalesef nasıl eline yüzüne bulaştırdığına tanıklık edeceksiniz. Balyoz’da mahkûmiyet kararı veren mahkeme toptancı anlayışla “suçlu-suçsuz” ayrımı yapmadan, tümden cezalandırma yöntemi seçmişti. Yeni mahkemenin bu yanlışları düzelteceği beklenirken, onlar da toptancı anlayışla “aklama” yöntemini seçti. Türkiye bu her iki mahkemenin de yargılama yöntemiyle maalesef tarihi bir fırsatı elinden kaçırdı. Dün olduğu gibi bugün de kararlar mahkemelerde değil, “mahkeme dışında” veriliyor...”

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr