İhraç edilen akademisyenler arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Cenk Yiğiter, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Görevlisi Dr. Faruk Alpkaya ve Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sevilay Çelenk, kaygılarını şöyle dile getirdi:

Çocuklarımızın geleceği için...

Cenk Yiğiter: Tabii ki hepimiz muhalif olduğumuz için işten atılıyoruz. Hukukta çok genel bir kural vardır, “bir kişinin suçlu olduğu ispat edilene kadar suçsuzdur.” Bu OHAL ve sıkıyönetim gibi hallerde de vazgeçilemeyecek bir ilkedir. Ama şimdi bizim suçluluğumuz ispat edilmeden devlet bizi ihraç ediyor. Ayrıca hakkımda savcılık tarafından soruşturma yürütülmüş ve suçsuz olduğum da ortaya çıkmış, buna rağmen. Bir de ihracın insani olarak şöyle bir yönü var. Bizleri, “bir terör örgütüyle ilişkilendirerek ihraç ediyorlar.” Yani ben şimdi, apartmanımdaki komşumdan, çocuklarımın okullarındaki velilere kadar “terörle ilişkisi saptanmış bir adam” olarak damgalanıyorum. Ben işimi üniversite olmasa da devam ettireceğim. Hukuki mücadelemizi de yürüteceğiz ama bunun yanında demokratik siyasal bir mücadele hakkı da yürütmek gerek. Bugüne kadar işinden atılan akademisyenlerin çoğu Barış Bildirisi’ne imza atan akademisyenler. Bunların ne kadarı FETÖ ile ilişkilidir? Ortada bir kıyım var. Bizim sendikamıza da böyle pek çok başvuru yapıldı. Aslında ortada on binlerce insanın mağduriyeti söz konusu. Şimdi böyle bir ortamda ülkede bir rejim değişikliğine gidiliyor. Bu ülkenin çıkacağı bir yer yok. Bu nedenle ülkemizi kazanmak zorundayız. Çocuklarımızın geleceği için, onlar için mücadele etmek zorundayız.

Dayanışma güçlendirilmeli

Faruk Alpkaya: OHAL süreci yasa va anayasa sınırlarını çoktan aşmış durumda. Yasa ve anayasanın tam tersine tepeden aşağıya devlet aygıtı içinde vahşice bir kıyım yürütülüyor. Hemen hemen herkes de büyük bir şapka altında toplanıyor: “FETÖ terör örgütü ile bağlantılı...” Benim tanıdıklarım arasında hiçbiri bu tanımların içine yerleştirilebilecek insanlar değil. Ömüzdeki korku iklimini yaygınlaştırmak istiyorlar. Bundan sonra biz akademisyenlerin önünde iki yol var. Ankara’daki, Mersin’deki arkadaşlar daha önce “Dayanışma Akademileri” kurdular. Kâr amacı gütmeyen işletmeler, vakıflar da kurabiliriz. Böylece toplumsal dayanışmayı da güçlendirebiliriz. Artık en önemli olan şey toplumsal dayanışma çünkü. Artık yılbaşı kutlamak da toplumsal dayanışma gerektiriyor, gündelik yaşamı sürdürmek de. Bugün Cumhuriyet çalışanları da cezaevinde. Artık kimin ne yaptığından ziyade, bunu yapanların ne yapmak istediği ile ilgili bir durum söz konusu. Bugün Ahmet Şık onu dedi, Barbaros Şansal böyle konuştu meselesi değil olan.

 

Rektörle ‘karşılaştık’

Sevilay Çelenk: KHK’ların bu şekilde sürdürülmesi Ankara Üniversitesi Rektörü Erkan İbiş’le karşılaşmamızdan kaynaklanıyor. Çünkü İbiş, bu süreçte işi gücü bıraktı, Ankara Üniversitesi Cebeci Kampusu’ndeki demokratik, özgürlükçü ortamı sıfırlamak, buralardan iktidarı sevindirmek gibi bir çaba harcıyor. Barış Bildirisi’ne imza atan akademisyenlere savaş açtı. Başka hiçbir büyük üniversitede onun gibi akademisyenlere savaş açan olmadı. Bunu kendisine söylediğimizde de “onlardan da hesap sorulacağını” söylüyor

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr