Geçen hafta karavanlarla Yunanistan’ın doğusuna gerçekleştirdiğimiz ve iki haftayı aşkın turumuza dair detayları birkaç hafta paylaşacağımı belirtip, hazırlık aşamalarına geniş yer vermiştim. Bu hafta da sınırdan geçişten sonraki ilk durağımız olan Aleksandroupoli’den (Dedeağaç) devam edeceğim.

Dedeağaç, Yunanistan’a İpsala sınırından girdikten yaklaşık 40 km sonra ulaşılan Yunanistan’ın Doğu Makedonya – Trakya olarak belirlediği bölgede yer alan yerleşim yerlerinden biri. Bölgeye aynı zamanda Evros da deniyor. Saros Körfezi, Enez ve Keşan’ın devamı sayılan coğrafyadaki iklim, deniz, yapılar Türkiye ile birbirine benzerlik gösteriyor.

Nüfusu 70 binin üzerinde olan liman kenti Dedeağaç’ta, zaman zaman orada yaşayan Türkler’le karşılaşmak da mümkün. Denize nazır özenli işletmelerin birçoğunun menülerinde Türkçe açıklamalar mevcut. Ağırlıklı olarak deniz ürünlerinin servis edildiği tavernalarda (içkili restoran, meyhane) fiyatlar tüm Yunanistan’da olduğu gibi makul seviyelerde.

KENTİN SİMGESİ DENİZ FENERİ
Balkan yarımadasının başlangıç kenti Aleksandroupoli’nin simgesi sayılan deniz feneri, kentin en işlek caddesi sayılan Dimokratias caddesinin bir alt paralelinde, deniz kıyısında yer alıyor. Bu cadde üzerinde birçok kafe, dükkan, mağaza yer alıyor. Deniz feneri ise 1880 yılından beri orada duran bir simge adeta. Çok uzaklardan görülebilen, denizcilere iz olan sade bir yapı aynı zamanda.

Sınırdan geçtiken sonra her daim yolumuzu düşürdüğümüz Milos Taverna’da yorgunluk atmak için duruyoruz. Önce buz gibi biralar masaya geliyor, ardından sadece 4-5 dakika yağacak olan yağmurun ilk damlaları tepemizdeki ahşap tavana vurmaya başlıyor. Bu yağmur yolu serinletiyor, bizi ferahlatıyor, yorgunluğu silip süpürüyor sanki birkaç dakikada.

Sonra yola koyuluyoruz ve ayrılıyoruz Aleksandroupoli’den. Bir süre eski yoldan, sonra da otobandan devam ediyoruz. Güneş batmadan Keramoti’den kalkacak olan feribota yetişmek niyetindeyiz. Çünkü martılarla randevumuza geç kalmamamız gerekiyor!


BU FERİBOTLARDAN TÜRKİYE’DE OLSA...
Birgün’e uzun süredir yazıyorum. Nerdeyse 3-4 yıldır da sadece gezi ve seyahat yazıları yazıyorum. Son haftalarda kaleme aldığım Thassos yazılarıma aldığım dönüşü hiçbir dönem almamıştım. Gerçekten Thassos çok revaçta ve bunu hakediyor.

Keramoti bizi bir adaya, Thassos’a götürecek feribotun kalktığı liman beldesi. Ekipteki herkes ya Bozcaada’da yaşıyor, ya yaşamış ya da her bulduğu fırsatta yolunu adaya düşürmüş insanlardan oluşuyor. O sebeple bir ada düşkünlüğü, müptelalığı had safhada. Feribota biniyoruz, tam altı şeritten oluşan feribot 180-190 araç kapasiteli. Alttan bir kapak açılıyor, bazı araçlar o bölüme alınıyor. Üstte bir bekleme salonu var, deri koltuklu, cilalı masif kaplama masalı, manzaralı. Tuvaletlerde tek bir pislik yok, koku yok. Bizim Çanakkale boğazı ve adalar hattındaki feribotları düşünüyoruz, boğazda bu feribotlardan iki tanesinin trafiği en aza indiriceğini, sonra komşumuzun ekomomik krizle yıllardır boğuşmakta olduğunu falan. Neyse en iyisi biz randevumuza sadık kalıp martılara simit atalım!

Thassos’a, Yunanistan’a karayoluyla giriş yaptığımız İpsala sınırına yaklaşık iki saat uzaklıktaki Keramoti’den veya Kavala’dan ulaşmak mümkün. Dört günümüzü geçirdiğimiz Thassos’ta Pefkari ve Golden Camping’de çadırlarımızla ve karavanlarımızla kamp attık. Rachoni, Kazaviti, Maries, Panagia ve Theologos köylerini enine boyuna gezdik. Kadınlar Manastırı’ndan Athos Dağı’nı izleyip, sirtaki gecesinde eğlendik. Kamp alanlarının kendi koyları hariç Psili Ammos, Aliki, Marble, Skala Marion, Skala Sotiros plajlarından da denizin tadını çıkarttık. Limenaria ve Potos’un gecelerinde kaybolduk. Adanın en önemli simgelerinden olan doğal havuz Giola’yı ise uzun süre unutmayacağız. Thassos’a dair geçtiğimiz haftalarda detaylı üç yazı yazdığım için bu yazıda uzun uzadıya bahsetmiyorum. Fakat size Thassos’ta tanıştığımız güzel bir insandan bahsederek bu haftaki yazıyı sonlandıracağım.

KOSTA TAVERNA’DAN DİMİTRİS
Üç karavan, kamp alanına girmeden bir sahilde konaklamak istiyorduk. Skala Rachoni yakınlarındaki iki tavernaya bahçelerinde kalmamızın mümkün olup olmadığını sorduğumuzda bir tanesi “impossible” derken, diğeri eliyle “olmaz” işareti yaparak bizi geri çevirdi. Biz de kuytu bir koy bulup, bu iki tavernayı pas geçip, yanındaki üçüncü tavernada akşam demlenmesine gitme kararı aldık. Bizi Dimitris karşıladı. Tesadüf bu ya su gibi Türkçe biliyordu. Karavanlarla kalacağımız yerin güvenli olduğunu ama dilersek tavernanın yanındaki alanı kullanabileceğimizi, tuvaletinden faydalanabileceğimizi belirtti. Bu sözleerden çok mutlu olmuştuk. Kendisiyle gece boyu muhabbet ettik.



Dimitri Drama’da doğmuş ama ailesi Karadeniz’den gelmiş çok uzun zaman önce. Ninesiyle evde Türkçe konuşmuşlar uzun seneler. “Geleyrum, gideyrum demeyi de bilirim” diyor muhabbet arasında. İki yıl evli kaldıktan sonra Yunan eşinden ayrılmış. Şimdi Bulgar bir kız arkadaşı varmış. “Abi ben modern değilim, bizde kadın dediğin köyde de yaşar, şehirde de. İlla deniz aramaz. Yunan karım deniz kenarı arıyordu hep. Şimdiki aramıyor bakalım. Kadının yeri kocasının yanındadır. Karadenizli’yim dedim yaa” diyor tebessüm ederek. Yıllarca İsviçre ve İtalya’da çalışmış, şimdide yazları Thassos’ta çalışıyor, kışın da Drama’ya gidiyormuş.

Drama’dan bahsediyoruz biraz da. Drama Köprüsü’nün artık olmadığını, turist rehberlerinin gelenlere anlattıklarını duyunca şaşırdığını söylüyor. “Birçok şeyi atıyorlar be abi” diyor. Mübadele ve sonrasında Samsun, Sinop, Zonguldak dolaylarından gelen çok insan olduğunu öğreniyoruz. Chalkidiki yarımadasındaki bazı yerlerde de Doğu Karadeniz’den gelen Rumların yerleştiğini anlatıyor Dimitris.

Ayaküstü muhabbetin sonunda hangi takımlı olduğunu soruyorum ve net bir “PAOK” cevabı alıyorum. Bana, “Sen hangi takımı tutuyorsun” deyince, “Ben siyah ve beyazı severim. O yüzden burada PAOK, Türkiye’de Beşiktaş” deyince boynuma sarılıyor Kostas Taverna’nın emekçi garsonu Dimitris. Vedalaşıyoruz sıkı sıkı sarılarak. Biliyorum ki bir defa daha yolum oralara düştüğünde, Dimitris tereddüt etmeden bizleri hatırlayacak ve muhabbet kaldığı yerden devam edecek. Yaşa sen kainat, böyle güzel tesadüflere izin verdiğin için!

Kaynak: Birgun.net