YAŞAR AYDIN [email protected] @yasaraydinnn

Dünya liderliği üzerinden başlayan ve Ortadoğu için ‘model ülke’ şiarıyla devam eden Türkiye dış politikası önce ‘değerli yalnızlık’ bugün ise makas değiştirme çabaları ile devam ediyor. Rusya uçağının düşürülmesi ile başlayan süreçte Suriye üzerinde neredeyse tüm askeri etkisini kaybeden Türkiye sonrasında da bozulan ilişkilerle birlikte büyük bir ekonomik kriz yaşamaya başladı.

Türkiye’nin dış politikasının geldiği noktayı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. İlhan Uzgel’le değerlendirdik.

AKP’nin ittifak sistemi çöktü
Uzgel, özellikle AKP’nin iktidarları döneminde içeride ve dışarıda uygulanan ittifak politikalarına dikkat çekti. İlhan Uzgel, yeni dönemi şu sözlerle özetledi; “AKP’nin siyasetteki gücünün en önemli dayanağı, seçmen kitlesi kadar, pragmatik ittifaklar kurabilme, birbirine aykırı kesim ve güçlerin kendisine destek vermesini sağlayabilmesinde yatıyordu. 2013’ten bu yana Erdoğan ve hükümetin en büyük sorunu dış politikadaki sıkışıklık kadar bu iç ve dış ittifaklar sisteminin çökmesiydi. Bu yüzden Erdoğan bir süredir yeni bir ittifak inşa etme sürecine girdi. Bu çerçevede içte Perinçek grubu ve orduyla arasını düzeltirken, dışarıda da yeniden Rusya ve İsrail ile ilişkileri toparlamaya çalışıyor.”

Uzgel bu yeni görüşme trafiğinin Rusya ile açıktan, İsrail ile sessizce ilerlediğini söylüyor.



Şam’a giden yol Moskova’dan geçiyor
İlhan Uzgel’in değerlendirmesi şöyle; “Aslında Erdoğan ile Putin siyaseten birbirlerinin en doğal müttefiki, birbirini en iyi anlayan ve birbirinden sürekli bir şeyler öğrenen iki lider. Bu açıdan aralarının bozuk olması eşyanın tabiatına aykırı. Bunun farkında olan Erdoğan Rusya’yla arayı düzelterek bir taşla birkaç kuş vurmayı planlıyor. Birincisi, ilişkilerin hâlihazırdaki durumu hem siyasal hem de ekonomik açıdan büyük zarar veriyor. Örneğin, AB ile ilişkiler bozulduğunda, yüzyıllara yaslanan kapitalist rasyonalite, günlük siyasi çekişmelerden uzak durarak ekonomik ilişkilere dokunmadan ticaret ve yatırımı devam ettirebiliyor. Putin’in kontrolündeki Rusya böyle tepki vermedi. İkincisi, Rusya ile arayı düzeltme aynı zamanda Suriye ile arayı düzeltme ve PYD’yi kontrol altına almanın yolu. Yani, Şam’a ve Mare-Cerablus hattına giden yol, biraz da Moskova’dan geçiyor. Üçüncüsü ise, eğer Rusya ve Suriye ile ilişkiler düzelirse, Binali Yıldırım hükümeti bunu kendi hesabına yazacak. Erdoğan ve çevresi ise dış politikadaki bütün çöküş ve tıkanıklığın hesabını böylece Davutoğlu’na yükleyip aradan sıyrılma imkânını bulmuş olacak. O yüzden tam şu anda kısa ve kestirme bir dış politika başarısına şiddetle ihtiyaç duyuyor. Yani, kısa zamanda Esed yine Esad olabilir!”

***

AKP yalnız kaldı

Oğuz Kaan Salıcı (Dışişleri Komisyonu Üyesi-CHP Milletvekili): AKP önce Hükümet programında sonra da Başbakan’ın demeçlerinde bugün atılacak adımların sinyalini vermişti. Başbakan İsrail, Mısır, Suriye ve Rusya’nın ismini vererek ‘ilişkileri düzelteceğiz’ diyor. İsrail’le ilgili çalışma Davutoğlu döneminde başlamıştı. Ama diğer ülkeler Binali Yıldırım dönemi hamlesi. AKP tüm günahı Davutoğlu’na yükleyip çark edecek. AKP, İhvan ve Müslüman Kardeşler siyaseti yapıyordu. Şimdi bu grupların farklı ülkelerde yaptığı tartışmalara bakınca onların makas değiştirdiğini görüyoruz. AKP ortada kaldı. Doğal olarak bu siyaseti değiştirmek zorunda.
Bir de Rusya ile yaşadığımız sorunun ekonomik karşılığı Türkiye için tam bir yıkım oldu. Bunu sürdüremezler. Onu gördüler. Önce Rusya ile temas sonra da tekrar “Kardeşim Esad”a dönülecektir.
Bir de şunu belirteyim ki AKP bugüne kadar dış politikayı iç politikayı dizayn etmede kullandı. Şimdi bir adım daha atıyor. Dış politika üzerinden partiyi dizayn ediyor. Davutoğlu’nun kalan tüm kadrosu da bu değişimle tasfiye edilecek.


***

Suriye politikası iflas etti

Nazmi Gür (HDP eski Van Milletvekili): Türk dış politikası iki isim belirledi. Biri Erdoğan diğeri de Davutoğlu. Bu iki isimden biri halen Cumhurbaşkanı. Ama görünüyor ki öngördükleri hiçbir şey gerçekleşmedi. Suriye bir halklar mozaiği. Siz orada Türkmen ya da birkaç Sünni aşiretle yürümeye çalışırsanız sonuç bu olur. Bundan sonra Türkiye için tek çıkış dış politikasını barışçıl ve demokratik bir kanala yönlendirmesidir. Bunu denemeyip tek din, tek millet ve nihayetinde tek parti ve tek adamı güçlendirecek bir politika izlerse sonu hüsran olur. Rusya ile yakınlaşma da bu ihtiyaçtan oraya çıktıysa yine sonuç farklı olmayacaktır. Bu, Türkiye’nin yaşadıklarından ders almadığını gösterir. Hem içeride hem de dışarıda sonu karanlık olan bir yolda yürümeye devam ederiz. Büyük kayıplarla sonuçlanan dış politikada manevra yapma isteği hâlâ Kürtlerin ve demokratik taleplerin önünü kesmek için yapılmışsa nafile bir çabadır. Bölgede bu anlayış tamamen yıkılmış ya da yıkılmak üzeredir.

Kaynak: Birgun.net