Dün sabah hemen bütün televizyonlarda “Ancak Türkiye’de olabilir” denilen bir olay konuşuluyordu. İstanbul’da bir metrobüs yolundan çıktı, uçarak D-100’e girdi, üç otomobili altına aldı ve bir otobüse çarparak durdu. Yine, bu memlekette pek çok felaketten ancak onun sayesinde kurtulabildiğimiz şey; mucize, devreye girdi. Onlarca kişinin korkunç şekilde ölümüne neden olacak bir olay, bir mucize eseri olarak 11 yaralı ile atlatıldı.

Kaza her yerde olabilir, suç her toplumda işlenir. Mucizeler, bizdeki gibi ucuz atlatmanın ve sorun çözümünün tek yolu haline gelmese de, her yerde görülebilir. O halde, “Ancak Türkiye’de olabilir?” demek niye?

İçi sabah işine giden insanlarla dolu bir toplutaşıma arasının direksiyonunu tutan şoföre saldırmak, şemsiye ile darp edip yoldan çıkmasına neden olmak başka yerlerde görülen türden bir olay değil!

Bizde darbe, eski ortak FETÖ’nün öküz ölüp ortaklık bozulduktan sonra AKP hükümetine karşı giriştiği bir devirme hareketi değil sadece.

Toplu olarak bulunduğumuz her yerde, son zamanlarda sık sık da toplutaşıma araçlarında, birileri çıkıp, giyimini kuşamını, hal ve hareketini beğenmediklerine darbe indiriyor.

Bir arada durabilmenin asgari koşullarını önemli ölçüde yitirmiş, “ortak değerlerimiz”i medya projeleriyle arayan bir toplum olduk. Epeydir böyle!

Hak, hukuk, adalet, özgürlük, şiddet karşıtlığı… İyi insan olmak en genel anlamda… “Ortak değerler” bunlar olur ve gündelik hayatta da uygulanırsa “toplum” olursunuz.

Ama bırakın daha geniş alanlarda, memleket sathındaki birlikteliğimizi, bir otobüs içinde bile birbirimize saygı duyarak bir arada duramıyoruz.

Bursa’daki adama bakın. Önce kulaklıkla müzik dinleyen genci “darbe”liyor, küfrediyor, sesli dinliyor diye. Kulaklıkla ne kadar sesli dinlenirse artık! Sonra, buna itiraz eden kadını da “darbe”liyor; küfürle ve “Şortlu kadını unutmayın!” “uyarı”sıyla!

Şortlu kadın! Ayşegül hemşire… Artık hepimiz tanıyoruz.

Evindeki kadını; eşini, kız kardeşini, hatta annesini; nasıl giyinip nasıl davranacağı konusunda kendisinin karar vereceği bir malı/mülkü gibi gören Abdullahlar, artık hükümranlıklarını evleri ve aile çevrelerinin dışına taşıyıp, yolda, otobüste gördükleri her kadına hükmetme yetkisi görebiliyorlar kendilerinde.

Ancak Türkiye’de olacak” şey değil tabii bu; misal Afganistan’da da olabilir… Yine de, “Türkiye’de neden oluyor? Neden bir densiz bir kadının kafasına tekme atarken aynı otobüsteki diğerlerinden tek ses çıkmıyor?” soruları sorulmalı.

Açık söyleyeyim; çok neden sayabiliriz tabii, ama en önemlilerinden biri tekmeye “mırıldanma”dır!

Şortlu diye Ayşegül hemşireyi tekmeleyen, sonra gözlerimizin içine bakıp sırıtarak “Pantolon giyseydi daha az tahrik olurduk” diyen adama karşı, “tekmeleme, mırıldan” diyen bir başbakan, böyle olayların görülebildiği ülkelerde de olmaz. Tekmeye, laik ve demokratik bir sosyal hukuk devletinde bir başbakanın “tekmeleme, mırıldan” tepkisi “ancak Türkiye’de olabilir”ler cinsindendir.

Öyle dedi; ama neden dedi, aslında ne demek istedi?” türünden açıklama çabaları boş iş, böyle bir durum karşısında, bir başbakanın yapması gereken, tekmeciye en sert tepkiyi göstermek ve farklı giyinenlerin hoşunuza gitmeyebileceğini değil, o farklılıklara saygı duyma zorunluluğunu vurgulamaktır. İster otobüsteki kadın şortlu, ister başörtülü olsun; bir başbakan “Hoşuna gitmeyebilir, mırıldanırsın...” kapısını aralayamaz!

Sonra, o aralanan kapılardan, misal Konya’da, asansöre binen kadını arkadan sarılarak taciz etmekle kalmayıp, “Ne tacizi? Edep var adap var” diye küfür edenler giriyor.

Bir “mırıldan” diyen Yıldırım’a bakın, bir de “bravo”yu hak eden MHP Bodrum İlçe Başkanlığı’na. Şorta tekmeye, binalarının duvarına astıkları “Kadına şiddete hayır! Bir kadına tekme atmak sadece karnındaki bebeğin hakkıdır” pankartıyla tepki gösteren Bodrumlu MHP’lilere…

Başbakan hiç değilse aralarından su sızmayan MHP’den öğrenmeli. Memleket metrobüs gibi yoldan çıktığında, hafif atlatacağımız bir mucize olmayabilir.

Kaynak: Birgun.net