“Mini anayasa” adı verilen Anayasa değişikliği paketinde, TBMM görev süresinin 4 yıldan yeniden 5 yıla çıkarılması, AK Parti temsilcisinin önerisi olarak belirtiliyor.

Hatırlanacağı üzere, 5 yıllık yasama seçimi dönemi, 2007 değişikliği ile 4 yıla indirildi. 1982 Anayasası ile, 1961 Anayasası’nda 4 yıl olarak belirlenen süre 5 yıla çıkarılmıştı. Ne var ki, 1982 uygulamasında tek parti çoğunluk dönemlerinde bile, TBMM beş yılı tamamlayamadı. Türkiye’nin siyasal gerçekleri, Anayasa’da öngörülenin aksine, yasama organının ortalama ömrünün 5 değil, 4 yıl olduğunu teyit ettiği için; 2007’de, TBMM seçim döneminin 4 yıla indirilmesi, uygulanamayan bir anayasal kuralın siyasal gerçekliğe uyarlanması oldu.

1982 Anayasası, 4 yılı neden 5 yıla çıkarmıştı?

Daha az demokrasi

“Yasama/yürütme ve yargı” üçlüsünde, 1961 Anayasası’nda en köklü değişiklikler, yasama üzerine yapıldı:

- Çift meclisli yapıya son: Senato kaldırıldı; Millet Meclisi üye sayısı, 450’den 400’e düşürüldü.

- Yürütme, yasama karşısında güçlendirildi: KHK, OHAL KHK ve diğerleri. TBMM ise, sıkı kurallarla çerçevelendi: rasyonelleştirilmiş parlamento.

- TBMM’nin yargı organlarına üye seçme yetkisi kaldırıldı; üyelerinin AYM’ye dava açma yolu sınırlandı.

- Millet Meclisi’nin 4 yıllık seçim dönemi 5 yıla çıkarıldı.

- Seçmen yaşı 21 olarak belirlendi.

Seçimle belirlenen tek devlet erkinin yasama organı olarak TBMM’nin ikincil konumu, 1982 Anayasası mimarlarının “en az demokrasi” iradesinin açık göstergesi.

Siyasetten uzaklaştırılan toplum

Bu hedef, toplumsal yapının yeniden şekillendirilmesi ile gerçekleşecekti: dernek, sendika, vakıf ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları siyasal amaç güdemezler; bu amaçla kendi aralarında ve siyasal partilerle ortak hareket edemezler. Yani, örgütlü toplu özgürlük özneleri için, siyasal eksende “ortak tavır” yasağı getirildi; bir tür “dayanışma yasakları” .

Seçim süresinin 5 yıla çıkarılmasını haklılaştırmak için, Devlet Başkanı Evren, “vatandaşlar, bir kez oylarını kullandıktan sonra, ikide bir sandık başına gitmesinler; işleriyle güçleriyle uğraşsınlar” diyordu.

Değinilen düzenleme ve açıklamalar, toplumsal düzlemde, “dépolitisation” (siyasetten uzaklaştırma) iradesi ile açıklanabilirdi. Anayasal düzlemde ise, “daha az veya en az demokrasi” eğilimi ile; yöntem olarak da, “toplum mühendisliği” için “anayasa mühendisliği” kavramı ile.

Demokratikleşme adımları

- TBMM üye sayısı, 1987’de 450’ye, 1995’te 550’ye çıkarıldı.

- Seçmen yaşı, 1987’de 20’ye, 1995’te 18’e indirildi.

- ”Dayanışma yasakları” kaldırılarak (1995) “demokratik toplum” yolunda atılan adımlar, 2001’de pekiştirildi (md.13).

- TBMM seçim dönemi, 5 yıldan 4 yıla indirildi (2007).

- TBMM’ye 3 AYM üyesini seçme yetkisi verildi (2010).

Anayasasızlaştırma dalgası

Anayasa yoluyla demokratikleşme adımlarının ardından, 2010’lu yıllarda tanık olunan anayasasızlaştırma (déconstitutionnalisation) süreci, TBMM’yi büyük ölçüde işlevsiz kıldığı gibi anayasal kazanımları da öğüttü. (Eğer kazanımlar dikkate alınsaydı, OHAL KHK’ler, TBMM’ler çoktan görüşülmüş olur ve insanlara yapılan büyük haksızlıklar, “hayvan izleri” ile keşfedilmeye çalışılmazdı.)

“Déconstitutionnalisation”, iç güvenlik vb Yasa ve uygulamalarıyla, aynı zamanda “dépolitisation” sürecini de yeniden başlatmış oldu.

(Dépolitisation ve déconstitutionnalisation, cemaatleşme gibi legal olmayan yapıların serpilmesine elverişli bir zemin yarattı; ama bu ayrı bir yazı konusu).

TBMM’nin güçlenmesi için...

Seçim döneminim yeniden 5 yıla çıkarılması için henüz haklı bir gerekçe ortaya konmuş değil. Oysa, siyasal gerçeklikten uzak ve demokrasiden uzaklaştırıcı böyle bir geriye dönüş yerine, TBMM’yi işlevsel kılıcı ve demokratikleştirici önlemlerin gündeme gelmesi beklenirdi:

- Muhalefet hakkının tanınması,

- Parlamentoyu demokratikleştirmek amacıyla, Siyasal Partiler ve seçim kanunlarının elden geçirilmesi,

- Senato’nun yeniden kurulması gibi.

Beş yıl neden sakıncalı?

Çünkü;

- TBMM içinde muhalefet hakkının kısıtlı olduğu, TBMM üzerinde yargısal denetimin çok sınırlı kaldığı bir anayasal düzende, halkın daha sık aralıklarla sandık başına gidebilmesi, “siyasal denetim” olarak görülmeli. Üstelik, bir tür “sandık fetişizmi” yapılan bir ülkede, kendi adına kural koyacak organı seçecek olan halkı sandıktan uzak tutmak, temsilî demokrasi anlayışına bile ters düşer.

-CB’nin seçim dönemi ile TBMM’nin seçim dönemini eşitlemek de, parlamenter rejim mantığı ile bağdaşmaz.

-Türkiye’nin siyasal gerçekliği ile örtüşmez.

Sonuç olarak; “mini anayasa”, kavram olarak kulağa hoş gelse de, anayasal düzeni demokratikleştirici düzenlemeler içermesi ölçüsünde savunulabilir.

Kaynak: Birgun.net