SERBAY MANSUROĞLU / [email protected]
​@serbaymansur

“Tavukçuluk sektörü sadece soframızdan elde edeceği karı düşünerek, sağlığımıza, çevreye zarar veriyor ve hayvanlara kötü muamele ediyor. Sağlıklı ve çevre dostu bir üretim yapmadığı sürece tavukçuluk sektörünü soframıza buyur etmiyor, bahanelerini ve ürettiklerini yutmuyoruz.”

Greenpeace’in kısa süre önce başlayan ve endüstriyel tavukçuluğun sağlığımıza ve çevreye zararlarına dikkat çeken kampanyası ‘Yutmayız’a ait bu sözler büyük yankı uyandırdı. Greenpeace radikal bir kampanya ile tavuk şirketlerini rahatsız etti. Greenpeace Gıda ve Tarım Kampanyalar Sorumlusu Tarık Nejat Dinç ile kampanyayı konuştuk:

Greenpeace ilk defa doğrudan sistemi karşısına alan bir kampanya düzenliyor. Nereden çıktı bu kampanya?

Greenpeace’in birkaç ana konusu vardır. Mesela bir tanesi iklim enerji kampanyasıdır. Diğerleri ormanlar, denizler kampanyasıdır. Bir de gıda tarım kampanyası var. Burada odaklandığımız konu gıda tarım alanının çevreye verdiği zararlar ya da oluşturduğu tahribatlar. Esasında en çok doğal kaynak gıda üretimi ve tarımda kullanılıyor, su başta olmak üzere. Gıda-tarım zincirinde üretim modelleri çevreye duyarlı bir biçimde şekillenmediğinde çok ciddi çevre tahribatları ortaya çıkıyor. Bu sebeple biz de gıda tarım alanını ana kampanya olarak belirledik. Bunun içerisinde de tarım gıda denince bir tane endüstri tarım alanı var ki başka hiçbir alan onun kadar çevre tahribatı yaratmıyor. O da hayvancılık. Mevcut endüstriyel hayvancılık son derece girdi yoğun ve doğal kaynakları kullanan ve tüketen bir sanayi dalıdır. O yüzden biz de odağımızı hayvancılığa verdik. Bundan yaklaşık dört sene önce bu alandaki çalışmalarımızı GDO’lara karşı yürüttüğümüz “Yemezler” kampanyasıyla başlamıştık. GDO kampanyasını yaparken bizim hep odağımız bunu hayvancılık sektörü içerisinde değerlendirmektir. Şimdi ‘Yutmayız sloganıyla yola çıktığımız yeni kampanyamızla da bu yaklaşımı bir adım öteye taşıyoruz. Bu sefer direkt hayvancılık sektörünü hedef alıyoruz. Hayvancılık denince de Türkiye’de endüstriyel hayvancılık modelinin en yoğun yaşandığı alan tavuk çiftliği sektörüdür. Bu nedenle tavukçuluk sektörüne odakladık spot ışığımızı.

Tavuk şirketleri kampanyanız için, “Büyükbaş kampanyası değil de tavukçuluğa yönelme sebebi ülkenin ciddi bir ekonomik kaynağını dibe sürüklemek” diyor. Büyükbaş hayvancılık neden hedefte yok, zararlı değil mi?

Biz yutmayız kampanyasında tavukçuluğu hedef aldık ama bu şu demek değildir: Hayvancılık alanında tek sorunlu alan tavukçuluk sektörüdür. Bu anlama gelmesin. Büyükbaş hayvancılık faaliyeti endüstriyel ölçülerde yapıldığında tavukçuluktan daha da fazla tahribat verir. Özellikle endüstriyel büyükbaş hayvancılık sera gazı salınımı açısından çok sorunlu bir alandır. Ancak ülkemizdeki büyükbaş yetiştiriciliği, yurt dışındaki benzerlerine kıyasla aynı ölçüde entensif, endüstriyel üretim modeli içermez. Mesela Amerika’daki büyükbaş çitlikleri devasa çiftliklerdir ve korkunç tahribat yaratır. On binlerce hayvanın tutulduğu sığır çiftlikleri vardır. Endüstriyel, entensif hayvancılık dediğimizde, bunun Türkiye’deki en yoğun uygulaması tavukçuluktur. Biz ‘Yutmayız’ kampanyasında tavukçuluğa dikkat çekiyoruz ama bu asla diğerlerinin masum olduğu anlamına gelmiyor.

Greenpeace’in en radikal kampanyası ‘yutmayız’ diyebiliriz. Kampanya şirketlerin tepkilerine neden oldu. Sizi anlamak yerine mahkemeye başvurdular. Ancak yolunuza devam ediyorsunuz. Nedir son durum?

Bu kampanya ile sistemik bir değişimi talep ediyoruz. Burada iki nokta bizim için çok önemli. Birincisi bu kısa vadeli bir kampanya değil. Uzun soluklu ve yıllarca sürdüreceğimiz bir kampanyadan söz ediyoruz. Hayvancılığın her alanına da dokunan bir kampanyadır. İkincisi, bu kampanya bütün bu endüstriyel faaliyetin yarattığı sorunlar yumağından tek bir tanesini cımbızla çıkarıp ona odaklanmıyor. O yumağı açmak bizim derdimiz. Ve kamuoyuyla bu süreci paylaşıp kamuoyunun bu sorunu sahiplenmesiyle bu sistemik sorunu dönüştürmek istemesi asıl meselemiz. Ufku açık bir kampanya ve bu sebeple de sistemik bir eleştiri getirdiğimiz ve sistemik bir dönüşüm talep ettiğimiz için firmalardan, tabi ki tavukçuluk şirketleri bundan epey rahatsız oldular. Biz 7 tane tavukçuluk şirketinden söz ediyorduk. Bu firmalar yöneticileri vasıtasıyla tavukçuluk sektörünün sektörel örgütü olan BESD BİR‘in (Beyaz Et Sanayicileri Derneği) yönetim kurulunu oluşturuyorlar. Yani sektörün lokomotifi görevi görüyorlar. Bundan dolayı rahatsız oldular. Çünkü yaptıkları faaliyet rahatsız edici ve onların rahatsız olması belki de bir şeylerin değişmesi için bir ilk adım diye düşünebiliriz. Bu 7 firmanın beş tanesi bize ihtarname gönderdi. Sonra da bunlardan Bandırma’da faaliyet gösteren bir tanesi logolarını kullanma gerekçesiyle bizim kampanya sitemize erişimi mahkeme yoluyla engelletti. Yani bir tür sansürcü bir tavır sergiledi. Şirketlerin açıklık yerine sansürden yana olmalarını çok anlayamıyoruz.

Mahkeme şirketlerden yana karar aldı. Buna ne diyeceksiniz?

Türkiye’de hakimlerin kanunları yorumlayışları da fazla muhafazakar olabiliyor. Dünyanın her yerinde buna benzer kampanyalar yapılıyor ve tüm bu kampanyalarda şirket logoları rahatlıkla kullanılır. Mahkemeler de bunu ifade özgürlüğü ve kamuoyunu bilgilendirme çabası olarak görür. Hiçbir ülkede, gerek mahkemeler açısından, gerekse şirketler açısından buna Türkiye’deki gibi sansürcü bir tepki veren yoktur. Bu 5 şirketin tavrında bizim anlamadığımız ve yorumlamakta zorluk çektiğimiz konu şu: Şirketler neden buradaki problemi oturup düşüneceğine ve bizim ne istediğimizi anlamaya çalışacağına avukatlar aracılığıyla sansürleme girişimlerinde bulunuyorlar?

Tavuk tüketmesek ne olur?

Türkiye’de bize hep şu söyleniyor. Az tavuk tüketiyoruz. Daha fazla tüketmemiz lazım. Ama rakamlara bakıyoruz, tavuk eti tüketimimiz yılda kişi başı 20 kiloya ulaştı. Ve bu 20 kiloluk tüketim dünya ortalamasının bir buçuk katı. Bütün dünyada ortalama 13-14 kilo tavuk eti tüketiliyor. Bu resme bakarak Türkiye’de tavuk eti çok az tüketiliyor diyemeyiz. Bunu diyenler de gerçekleri saptırırlar. Avrupa Birliği’ne, Amerika’ya bakıp oralarla kıyaslarlar. Avrupa’nın en çok tüketilen yerlerinden örnek verirler. Zaten oradaki durum Türkiye’den de vahim. Biz hayvancılığın çevre tahribatı konusunda eğer örnek olarak Avrupa’daki uygulamaları alırsak oradaki tüketim alışkanlıkları alırsak zaten çökeriz. Bu sorun sadece Türkiye’de değil Türkiye kadar hatta Türkiye’den daha çok Avrupa ve Amerika’da da olan bir sorundur.

Ekonomiye verdiğiniz zararla ilgili yoğun eleştiriler geldi. Ekonomi sizi ilgilendiriyor mu?

Biz çevre örgütüyüz, ekonomist değiliz. Şirketlerin kar oranı bizim meselemiz değil. Biz yaşadığımız gezegenin ve çocuklarımızın alanını koruma altına almayı hedefliyoruz.

Peki sağlık açısından baktığımızda 45 günde üretilen tavuklar ne ifade ediyor?

Daha geçen sene Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü FAO, bir araştırma paylaştı. Dünyada bu konudaki bütün literatürü tarayarak bir çalışma yaptı ve İşlenmiş etler kanser yapar diye bir sonuç çıkardı. insanların sağlığı ile gezegenin sağlığı başka hiç bir konuda hayvancılıkta olduğu kadar içiçe geçmiyor. Böyle bir resim varken daha çok tavuk eti tüketmemiz lazım demeye gerek yok.

Kaynak: Birgun.net