TUĞÇE MADAYANTİ DİZİCİ
@madayantii


Now You See Me filminin bu devam filminde Mahşerin Dört Atlısı olarak tanıdığımız sihirbazlar tayfasındaki Isla Fisher (Henley) dışında tüm aktörler ikinci filmde devam ediyor. Henley’nin yerine gelen Lula (Lizzy Caplan) çok daha eğlenceli ve izlemesi keyifli bir karakter olmuş. Filmin kadrosuna yeni giriş yapan Walter karakteri ile Daniel Radcliffe, gayet garip kötü adam profili ortaya koymuştu. Bu sayede Harry Potter harici Radcliffe’i ilk kez başka bir karakterde beğenmiş oldum. Tabii, oyuncu kadrosu içinde Jesse Eisenberg sürekli hızlı konuşan ve zekâ patlamaları saçan Daniel karakteri ile çok örtüşüyor ve ister istemez diğerlerinden daha ön plana çıkan bir isim oluyor. O yüzden bence filmin starı hâlâ kendisi.

Düşük profil

İlk filmin sürpriz finalinin kilit kahramanı Dylan’ı oynayan Mark Buffalo ise bana kalırsa hâlâ filmin en zayıf halkalarından biri. İlk filmde ezik bir FBI ajanı rolü için uygundu diyebiliriz ancak finalde tüm düzenbazlığın kaynağı ve zekâsı olarak seyirciyi selamladıktan sonra algıladığımız Dylan için çok yanlış bir seçim. Mark Buffalo özellikle Bağımsız Amerikan filmlerine daha çok yakıştırdığım başarılı bir karakter oyuncusu olabilir ancak özellikle Mahşerin Dört Atlısı’nın başına geçtiği bu devam filminin hızı ve zekâsı için fazlasıyla düşük profilli. Gerçi diyeceksiniz ki adam Hulk’u oynuyor; iyi de ben Hulk olarak hiç beğenmiyorum. Benim Hulk’um başka.

Kahraman sanmıştım

Now You See Me’nin sürpriz finali dışında, halkın yanında duran tavrını ve Robin Hoodvari eylemlerini sevmiştim. Hatta bir nebze de olsa Fight Club tadında sisteme karşı bir duruşu olduğunu ve bu kanaldan devam edeceğini ummuştum. Ne yazık ki böyle olmadı. Filmin içinden ne bir Tyler Durden ne de bir V çıkmayacağını bu filmle tamamen anladım. Her şeyin sebebi yine sadece intikam ve hırs, en azından Dylan için ve kötü karakterler için. Peki, en önemli mesele Mahşerin Dört Atlısı gerçekten ne düşünüyorlar? Tüm bu eziyete neden girdiler? Motivasyonları ne? Bunu kamera yaklaşmadıkça, senaryo derinleşmedikçe, daha doğrusu senaryonun dili daha sivrileşmedikçe pek göremeyeceğiz sanırım. Varsın görmeyelim.

Twiste gel

Antikapitalist savaşçı izlenimi veren Mahşerin Dört Atlısı’nın sisteme çakması kartı masadan kalkınca geriye ne kalıyor ve film ne vaat ediyor? İzlemesi keyifli sihirler, bol illüzyonlu sahneler, Morgan Freeman’ın efsane sesi, hızlı bir aksiyon ve twistler, yani beklenmedik sürprizler. Gördüğümüzü sandığımız şeye dikkatli bakmamızı öğütleyerek başlayan film, bu kez seyirciyi hafife almış. İlk filmde kim-neden-nasıl tahminlerinde bulunup bu tahminlerim yanlış çıkınca ne kadar sevinmiştim hâlbuki! Ama bu sefer twistin kralını ben yapacağım diye kendini fazla zorlayan film, seyircinin herşeyi tahmin etmesini daha kolaylaştırmış.

Filmin ismi

‘El çabukluğu marifet’ mottosu tüm filmin hızını da belirlemiş. Hızlı kurgusu, bir saniye durmayan kamera hareketleri, sürekli karakterleri takip eden bir bakış açısı ile film adeta baş döndürüyor. Vaat etmesine rağmen, yargı ve ilkeler sistemini belirleyen ‘ahlak nedir’ sorunsalına değinemeyecek kadar hafif olan film, seyirciyi şaşırtmada konusunda da senaryoda sınıfta kalıyor ne yazık ki. Üçüncü filmin çekileceğine göz kırpan film, bizleri X-Men Okulu benzeri bir yerde bırakıyor. En azından, ben filmin neye dönüşeceğini tahmin edebiliyorum, eminim siz de...

Son olarak, söylemeden edemeyeceğim: Böyle bir filme verilebilecek en anlamsız Türkçe isim verilmiş, filme Sihirbazlar Çetesi gibi kulağa basit ve çocukça gelen ismi veren zihniyeti anlamak hakikaten güç...

Kaynak: Birgun.net