ECE ZEREYCAN @ecezereycan

TBMM açıldı ve ilk icraat olarak da savaş tezkeresi onaylandı. Açılışta Cumhurbaşkanı Meclis kürsüsünden milletvekillerine ayar verdi. Egemenliğin kayıtsız şartsız “reis”e ait olduğunun altını çizdi. “Beni başkan yaptırmadınız ama bakın Reis oldum” der gibi... Başkanlık sistemi hayata geçirilemediyse de OHAL yetkileriyle Erdoğan artık “defacto Başkan.” OHAL uygulaması için “belki 12 ay bile yetmeyebilir” demesi de bundan sanırım...
Erdoğan gücünü perçinlerken, ülke OHAL’de bir haftayı daha işkence iddiaları, binlerce mağdur, TV ve radyoların kapatılması, yazar ve gazetecilerin tutuklanmasıyla geçirdi. Denetime kapalı bu karanlık günleri Meclis’in aykırı seslerinden CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ile konuştuk. Açılış öncesi “Savaşa karşıyım; Meclis’in açılışına katılmak yerine Cumartesi Anneleri’nin yanında olacağım!” diyerek tepkisini ortaya koyan Tanrıkulu, bakın neler söylüyor...

» CHP tezkereye neden evet dedi? Suriye’ye yapılacak operasyonların Türkiye açısından ne gibi kazanımları olacağına inanılıyor partinizce?
Doğrusu ben Meclis’in açıldığı gün, sosyal medyadan da duyurduğum gibi orada olmak yerine 601 haftadır yakınlarını arayan Cumartesi Anneleri’nin yanında durmayı tercih ettim. Öte yandan CHP’nin tezkereye evet demesi, savaş politikalarını onaylaması anlamına gelmiyor. Biz başından beri AKP’nin Suriye politikasını da Kürt politikasını da eleştirdik. IŞİD’i palazlandıran, 80 ülkeden gelen cihatçıların yıllarca sınırdan geçişlerine göz yuman, Türkiye’den lojistik destek almalarını kolaylaştıran AKP hükümetleriydi. Ayrıca, geçen yıla kadar IŞİD’in Türkiye faaliyetlerini takip etmeyen de bu hükümetti. Hükümet politikaları ile Suriye deki savaşın tam ortasındaydı. Şimdi kara gücü ile fiilen de orada bulunmanın maliyetinin çok ağır olacağı görüşündeyim. Bölgede hiçbir denge artık silahın gücüyle oluşturulamaz. Barışın dili her kapıyı açar, dedik. Ama AKP bunu yapmak yerine gitti Türkiye’yi Rusya’yla, İran’la, Suriye’yle, Irak’la ve giderek ABD’yle, Avrupa’yla karşı karşıya getirdi. Biz yurtta da bölgede de barıştan yanayız ve bu tavrımızda bir milim gerileme olmaz.

» Cumhurbaşkanı’nın Meclis açılışındaki konuşmasında bir taraftan demokrasi övgüsü yapıp diğer yandan “Milletvekilleri beni eleştiremez, böyle bir hakları yok” çıkışındaki tezatlıkla sistem nasıl çalışacak? Bir vekil olarak Cumhurbaşkanından, Meclis kürsüsünden bu sözleri duymak size ne hissettirdi?
Tayyip Erdoğan kendisini tartışılmaz, eleştirilmez kılmaya çalışıyor. Bu her diktatörün ilk refleksidir. Dahasını söyleyeyim, her haksızın ilk refleksidir. Haksızlığının ortaya çıkmasından, tartışılmasından korkarlar. Erdoğan tabii ki beyhude bir çağrıda bulunuyor. Biz onun hukuksuz, keyfi tüm uygulamalarını sonuna kadar eleştireceğiz, teşhir edeceğiz. Bu ülkede hiç kimse tartışılmaz, eleştirilmez değildir.

» OHAL süreci de uzatılıyor…
Evet, biz zaten bunu tahmin ediyorduk. Darbe girişimini ilk günden “Allah’ın lütfu” olarak nitelendirmesiyle niyetinin ne olduğunu ortaya koymuştu. AKP ve Erdoğan, olağanüstü halden faydalanıyor. KHK’lerle ülkeyi keyfi bir biçimde yönetiyorlar. Ama biz buna tahammül etmeyeceğiz. KHK’lerin iptali için AYM’ye başvuru yaptık. AYM’nin 1991’de verdiği kararlar var. Bu içtihadından vazgeçeceğini gerektiren bir neden yok. Çünkü 1991’deki kararlarını da bu Anayasa’daki maddelere göre vermişti. Aynı maddeler olduğu gibi duruyor Anayasa’da. Eğer içtihadından vazgeçer, ben incelemem derse kendi meşruluğunu tartışmalı hale getirir ve AİHM’e doğrudan bireysel başvurunun yolunu açar.

İfade özgürlüğü, seyahat yasakları, mülkiyete el koyma, ihraçların tümü bir yargı kararı olmadan KHK’lerle yapılıyor. Ganimet gibi görüyorlar malvarlıklarını. Darbe olsa, darbenin bir hukuku var. Aşiret düzeninin bile bir hukuku var. Ama şimdi hiçbir hukuk yok. Kan davası gibi bile değil. Zira onun da bir raconu var. Berbat bir hukuksuzluk düzeni ve ağır insan hakları ihlallerini Türkiye’nin böyle ağır yaşadığı yakın dönem olmamıştı.
Ayrıca bunca hukuksuzluğa, bunca gaddarlığa karşı muhalefetimizi sürdüreceğiz. Türkiye’yi KHK’lerle yönetilen bir olağanüstü hal rejimi haline soktukları için uluslararası arenada her geçen gün güvenirliğimiz azalıyor. Bunun ekonomik, siyasal, toplumsal bedelleri var. AKP bu bedellerin hiçbirini hesaba katmıyor. Ama bu bedeller er veya geç önlerine çıkacak. Umarım o zaman da “kandırıldık” yalanına sarılmazlar. Çünkü o zaman onlara inanan hiç kimseyi bulamayacaklar.

» “FETÖ ile mücadele ediliyor” deniyor ama Cemaatle ilgisi olmayan muhalifler tutuklanıyor. CHP kendisine başvuran mağdurlar konusunda neler yapmayı planlıyor? Az değil 30 bin başvuru var partinize...
Doğrusu artık her gün adliyelerdeyiz. Şahsen ben, mesaimin önemli bir bölümünü adliyelerde geçiriyorum. Avukatken, Baro Başkanıyken bu kadar çok adliyeye gitmiyordum. Gazeteciler, yazarlar, öğretmenler… Dediğiniz gibi FETÖ’yle hiçbir alakası olmayan binlerce insanı mağdur ediyorlar. Bu mağduriyetler, mağdur edenin yanına kâr kalmayacak elbette. Tüm bu hukuksuzlukların bir müeyyidesi olacak. Mağdur insanlar da haklarını hukuk yoluyla ararken, bizi yanlarında bulacaklar, buluyorlar. Biz hiçbir mağduru yalnız, bu acımasız iktidarla baş başa bırakmayacağız. Şunu da ifade edeyim: Er veya geç bu mağduriyetler yargıdan dönecektir. 12 Eylül faşist darbesinden sonra ki süreci hatırlayalım. Bizzat benim avukat olarak aldığım birçok karar var ve AİHM içtihatları var. AKP şuna güveniyor herhalde; ben mağdur edeyim insanlar yargıya gitsinler, karar almaları yıllarca sürer o zamana kadar kim öle kim kala; yani ben iktidarda zaten olmam diye düşünüyordur. Yoksa bu yaygın ihlalin açıklaması olmaz. Ama bunun bedeli Türkiye’ye ve bütün yurttaşlarımıza çok ağır olur.

» Peki kapatılan radyo ve televizyonlar... Tutuklanan gazeteciler ve basın üzerinde her geçen gün artan baskı ve sansür...
AKP, 15 Temmuz darbecilerini taklit ediyor. Darbe olsaydı, onlar da aynı şeyi yapacaklardı. İlk önce muhalif kesimleri sindirecek, televizyon kanallarını, gazeteleri kapatacak, gazetecileri hapse atacaklardı. AKP’nin darbecilerden farklı yapmadığı hiçbir uygulama yoktur. Üstelik bu da yeni değil. Basına yönelik baskı yıllardır Türkiye’nin gündeminde. Tüm dünyada Türkiye’nin nam saldığı alanlardan biridir basına yönelik baskı. Şimdi çıkıp Kürt çocuklarına Kürtçe çizgi film gösteren bir kanalın kapısına kilit vuruyorsunuz. Zarok TV’nin kapatılması bir turnusol kâğıdıdır. Çünkü bu kanalın politikayla, habercilikle filan hiçbir alakası yok. Tek amacı Kürtçe çizgi film yayınlamak. Bu kanalı kapatmak demek, Kürtçenin öğretilmesiyle ilgili bir derdiniz olduğu anlamına geliyor. Çocuklar Kürtçe duymasın, izlemesin demektir. Başka bir izahı yoktur bunun. Keza İMC TV, Hayat TV, Azadi TV, Van TV, TV 10, Yön Radyo, Özgür Radyo… Bunların tümü temel gazetecilik değerleri çerçevesinde, mağdurların sesini daha çok kamuoyuyla paylaşan kanallar. Bunların kapatılması demek, mağdurun sesine de kilit vurmak demektir.

» Redhack’in yayınladığı maillerdeki medya-siyaset arasındaki kirli ilişki ağı Meclis’te gündem olabilecek mi? Yoksa üzeri örtülen konular arasındaki yerini mi alacak?
İşte, az önce sözünü ettiğim basın kuruluşlarının kapatılmasının bir nedeni de, hakikatlerin kamuoyuna aktarılmasının engellenmesi. Biz tabii ki bu iddiaları ciddi buluyoruz ve bunları tartışmamız gerekiyor. Fakat Redhack’in yayınladığı belgelerde en önemli şey, medya-siyaset alanının ne kadar çürüdüğünü göstermesidir.


***

İşkence suçtur, sonuna kadar takipçisi olacağız

»İşkence iddialarının ardı arkası kesilmiyor. Muhalefet, OHAL sürecinde yapılanlarla ilgili denetim mekanizmasının işlemesi için itici güç olabilecek mi?
Meclis’in KHK’lerle neredeyse hükümsüz kılındığı bir noktada ne yazık ki verdiğimiz araştırma önergeleri de soru önergeleri de yanıtsız kalıyor. Ben işkence iddialarını defalarca soru önergesi olarak hükümete ilettim. Kayda değer hiçbir yanıt yok. Ama iddialar artık iddia olmaktan çıkmış durumda. Çağrımıza rağmen TBMM cezaevleri alt komisyonunun cezaevlerini ziyaret etmesi AKP tarafından engellendi. Milletvekillerine cezaevine ziyaret izni verilmiyor. Benim izin talebim 15 gündür Bakanın önünde ama imzalanmıyor. Uluslararası mekanizmaların ziyaretleri engelleniyor. Bütün bunlar da yaygın ve sistematik işkence iddialarını güçlendiriyor. Sosyal medyaya yansıyan bazı görüntülerde işkencenin alenen yapıldığı görülüyor. İşkence suçtur ve bunun bedeli er veya geç verilecektir. İşkenceye bulaşmış hiçbir iktidar muvaffak olamamıştır. AKP de gittiği bu yolda muvaffak olamayacaktır.

Kaynak: Birgun.net