FERAY YALÇUK

"Soğuk Savaş" döneminin sona ermesinden sonra girilen yeni sürecin küresel ekonomide gözle görülür bir düzelmeye yol açtığı ileri sürüldü. İngiliz gazetesi Independent’tan Satyajit Das'ın kaleme aldığı bir analizde küresel savaş ortamının ekonomiye verdiği zarar ele alındı. Yazıda, 1989’dan sonra önce, askeri savunma kaynaklarına ayrılan bütçenin azaltılarak diğer harcamalara daha çok kaynak ayrıldığı belirtildi. Yazıdaki belirlemeye göre ABD’nin askeri savunma harcamaları GSYH’nin yüzde 5,5’inden (1989) yüzde 2,6’sına (2000) düşürüldü. Askeri savunma harcamalarındaki düşüşün en çok Rusya Federasyonu ve Batı Avrupa’da gözlemlendiği vurgulanan yazıda önceden savunma endüstrisi altyapısında kullanılan bilimsel ve matematiksel kaynakların tekrar düzenlenerek ekonominin farklı kısımlarındaki büyümeyi -özellikle teknoloji endüstrisini- hızlandırmaya ayrıldığına dikkat çekildi.

Batı ticaret ekonomisinin açılmasıyla, sosyalist ekonomilerin yeni pazarlarla bütünleşme şansını yakaladığı ifade edilen yazıda "Bu da küresel kapitalist sistemdeki işgücü havuzunun 1,5 milyar işçiden neredeyse 3 milyar işçiye yükselmesine, üretim maliyetinin düşmesine ve enflasyonun düşük kalmasına neden oldu" yorumu yapıldı.

Tersine dönebilir

Ancak barış ortamının sağladığı bu durumun tersine çevrilebileceği de yahzıda belirtildi. Yazarın "Rus rövanşçılığı" olarak tanımladığı politikanın yeniden Soğuk Savaş’a dönüş tehdidi taşıdığı iddia edilen analizde özetle şu görüşlere yer verildi: "Radikal İslam, Sünni-Şii çatışması, nükleer hırslar ve jeopolitik konumlandırma Orta Doğu’da istikrarsızlığa neden oldu. Bunun bir tezahürü de Rus sivil yolcu uçağının düşürülmesi ve Avrupa’da gerçekleştirilenler de dâhil olmak üzere terör saldırılarındaki artıştır. Bir diğeri ise, Avrupa’ya çok sayıda göçmen akışıyla bölgede oluşan çatışma ortamı ve ekonomik fırsatların azalmasıdır.

Çin ve birkaç komşusu arasındaki toprak anlaşmazlığı potansiyel hidrokarbon kaynakları etrafında odaklanıp gerginliğin tırmanmasına yol açmıştır. Bu değişimin birçok etkileri olacaktır. Birincisi, milli güvenlik ve askeri savunmaya yapılacak olan harcamaların artırılması için baskı var. ABD askeri savunma giderleri 2010’da Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’nın yüzde 4,7’ye yükselmişti, bu rakam 2014’te yüzde 3,6’ydı. Terörizm ve sınırlardaki boşluk tehdidinin abartılmasına cevap olarak, Avrupa ve İngiltere askeri savunma harcamalarını, askeri imkân ve kabiliyetlerinin azalması nedeniyle daha da artırması gerekebilir. Şimdiki mevcut harcama GSYH’nin neredeyse yüzde 2-3 seviyesindedir".

Bazı ekonomistlerin sözkonusu harcamanın ekonomik faaliyeti artırabileceğini ileri sürdüğü hatırlatılan yazıda "herhangi bir artışın suni ve kısa ömürlü olacağı söylenmiyor" denildi. On dokuzuncu yüzyılda Fransız ekonomist Frederic Bastait'in, üretken yatırımların yok edilmesini ya da verimsiz yatırımlara harcama yapılmasının hiçbir yararı olmadığını açıkladığı anımsatılan, ve "para daha verimli yatırımlara ayrılıp daha çok kazanç elde edilebilir. Sonuçta yüksek savunma harcamaları, kaynakları başka yönde kullandıracaktır" denilen yazıda bu harcamaların birçok ülkede halihazırda hassas olan kamu maliyesi üzerine ekstra baskı koyacağı kaydedildi. Yazıda Fransa'nın geçen yıl Paris’te meydana gelen terör saldırılarından sonra bunun bir “savaş hali” olduğunu belirttiği de kaydedildi. Yazıda şu görüşlere yer verildi:

Ayrıca normal ticaret ve finansal aktiviteler de değişen jeopolitik iklimden etkilenmiştir. 2010 ve 2014 arasında Batılı yatırımcılar Rus hisse senedi ve tahvillerine 300 milyar dolardan daha fazla yatırım yaptı. Rusya’daki Batılı yaptırımlar yüklü borcu olan şirketlerin uluslararası alanda yeni sermaye büyütmelerini ya da mevcut döviz borçlarını yeniden finanse etmelerini zorlaştırıyor.

Rusya’ya Batı yaptırımların Avrupa ekonomilerine de maliyeti büyük, özellikle Almanya’ya. Krizden önce toplam Alman ticareti yaklaşık 80 milyar dolardı. Neredeyse 350 bin Alman iş imkânı Almanya-Rusya arasındaki ticarete bağlıdır, bunların yüzde 8-9’unu bu yaptırımlar tehdit ediyor. Avrupa, Rusya’daki enerji kaynaklarına bağımlı durumdadır. Ve artan güvenlik kaygıları ve politik risk, küresel tedarik zincirinin çekiciliğini azaltmakta ve yabancı yatırımı caydırmaktadır.

Bu belirsiz jeopolitik ve güvenlik ortamı, ticari kısıtlamalar ve sermaye kontrolleriyle kapalı ekonomilere eğilimi güçlendirebilir. Çin kendine yeterliliğinden emin olabilmek için önceden kritik savunmaya ithal ettiği yerli kaynaklarını farklı şekillerde kullanıyor.

Gerçek çatışma, maliyeti dramatik bir şekilde artırıyor. Çatışma sorunuyla ilgilenmenin doğrudan bir maliyeti var. Ayrıca kişisel yaşama ve ticarete uygulanan kısıtlamalar ve engellemeler yoluyla ve güven kaybının ekonomik aktiviteleri etkilemesiyle dolaylı maliyetleri de vardır. Küçük çatışmalar bile petrol ve önemli madenler gibi kritik kaynakları bozabilir.

Çatışma, çok sayıda insanı göçmene dönüştürüp yerinden edebilir. Suriye iç savaşı krizle uğraşmanın insani ve ekonomik maliyetini göstermektedir. Çatışmadan dolayı başarısız devletlerle savaşmak ve kontrol etmek -tıpkı Orta Doğu, Afrika ve Orta Asya’da olduğu gibi- insan gücü ve hazine yoluyla büyük kaynakların taahhüdünü gerektirir. Asimetrik savaş, siber ya da terör saldırıları, ekonomiler üzerine yüksek maliyetler koyuyor. Tüm bu saldırıları önlemek ya da azaltmak için tasarlanmış güvenlik önlemleri pahalıdır.

ABD’de veya başka bir yerdeki büyük ve artan iç güvenlik maliyetleri verimsiz giderdir. “Barış kazancı”nın geri gelmesi küresel ekonominin geleceğine ilişkin ağır basmaktadır".

Kaynak: Birgun.net