ONUR EREM / [email protected]
@onurerem

Bugün 15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü. Her yıl kutlanan bu gün, önceki birkaç yılın aksine yeniden bir çatışma ortamında kutlanacak: 16 Ağustos’tan beri 22 ilçede 65 kere ilan edilen sokağa çıkma yasakları Türkiye İnsan Hakları Vakfı verilerine göre 1 milyon 642 bin kişinin temel haklarını ihlal ederken, bu sürede yaşayanan çatışmalarda 338 sivil yaşamını yitirdi.

“İnsanların savaşın ne kadar berbat bir şey olduğunu unutmak istemelerinden midir bilinmez, sıcak çatışmaların olmadığı dönemlerde savaşı unutmuş gibi davranırlar. Vicdani ret gibi savaşa karşı bir çıkış, savaşın yaşandığı zamanlarda daha önemli hale gelir” diyor Vicdani Ret Derneği (VR-DER) Eşbaşkanı Gökhan Soysal, “Vicdani retçilerin burada sergilediği savaş karşıtı tutum, birçok insanın sesi olmaktadır ve bu karşı çıkıştan cesaret alan insanlar seslerini yükseltiyor”. Çatışmalar başlamadan önce dernek olarak genellikle askere henüz gitmemiş insanların sorunlarıyla karşılaştıklarını fakat çatışmaların başlamasıyla birlikte askeri birliklere katılmış insanlardan sorular almaya başladıklarını, devlet tarafından “firari” olarak adlandırılan insanların sayısında büyük bir artış olduğunu anlatan Soysal, “Temennim, insanların derneğimiz de dahil savaşa karşı mücadele veren örgütlere katılmaları ve ellerini taşın altına koymaları” diyor.

Gitmezsem ne olur?

Çatışmaların başlamasıyla birlikte çocuklarını savaşa göndermek istemeyen ailelerin, bu savaşın bir parçası olmak istemeyen pek çok kişinin sorduğu ortak soru “Vicdani ret ilan edersem başıma ne gelir? Zorla askere götürülür müyüm?” oluyor. Bu soruların cevabını sizler için araştırdık:

Günümüzde devlet, kimseyi zorla askere götüremiyor. Fakat yine de bazı yaptırımlar var: Örneğin “yoklama kaçağı” ve “bakaya” durumunda bulunan kişilere, otelde kalmaları veya GBT’ye takılmaları durumunda polisler tarafından “15 gün içinde askere gideceğim” yazan bir tutanak imzalatılıyor. Bu tutanağın ardından yine askere gidilmediği takdirde idari para cezası kesilebiliyor. Bu para cezalarına 15 gün içinde sulh ceza mahkemelerinde itiraz etmek mümkün. Sulh ceza mahkemesi de olumsuz karar verdiği durumda asliye cezaya, o da olumsuz karar verirse Anayasa Mahkemesi’ne itiraz edilebiliyor.

Vicdani Ret Derneği üyesi avukatlardan Davut Erkan’ın verdiği bilgiye göre, şu anda AYM’nin önünde vicdani retle ilgili bekleyen 4 dosya var. “İlk başvuruyu Mayıs 2014’te yaptık. Bazı davalarda birkaç hafta içinde karar açıklayan AYM’nin bu dosyaları iki yıldan uzun süredir bekletmesi, konuyla ilgili siyasi bir baskı olduğunu gösteriyor. Çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin konuyla ilgili verdiği 10’dan fazla karar varken AYM’nin tartışabileceği çok bir konu yok” diyor Davut Erkan. AYM henüz bu konuda kararını açıklamamış olsa da, AİHM’in verdiği kararlar, davaların buraya taşındığında kazanılacağını gösteriyor.

***

‘HDP ve CHP bizi dinliyor’

VR-DER Eşbaşkanı Merve Arkun, kadınların “zorunlu askerlik angaryasından” muaf olmasına rağmen zorunlu askerliğin de bir parçası olduğu militarizmin baskısına maruz kaldığını söylüyor. “Bu deneyim ne yazık ki savaş coğrafyalarında daha belirgin oluyor. Savaş sürecinde tecavüze uğrayan kadınlar, ‘savaş ganimeti’ görülen kadınlar, devlet tarafından katledildikten sonra çırılçıplak soyularak yerlerde sürüklenen-teşhir edilen kadınlar… Ve kadınlar, tüm bu baskılara, işkencelere ve yok etme politikalarına karşı reddetmeyi sürdürüyorlar” diyen Arkun, vicdani ret ilan eden kadınlara dair şunları söyledi: “Özellikle birkaç aydan bu yana giderek tırmandırılan savaşta en yakınlarını kaybedip bu savaşa ‘razı’ olması beklenilen kadınlar, kendilerine dayatılan bu role karşı, ‘razı gelmiyorlar’. Bu noktada vicdani ret mücadelesi de ‘razı gelmemenin’ en belirgin adımlarından birisi olarak karşımızda duruyor.”

Arkun, geçen aylarda siyasi partilerle bir araya gelerek vicdani ret hakkında görüşmeler yapan Vicdani Ret Derneği üyeleri arasındaydı. Görüşmeler hakkında bilgi veren Arkun, çeşitli HDP ve CHP vekilleriyle görüştüklerini, fakat AKP’li vekillerin ve Milli Savunma Bakanlığı’nın görüşme taleplerini reddettiğini söyledi: “Bu, bugüne kadar bize yönelik olarak sürdürülen yok saymanın ya da görmezden gelmenin devamı niteliğindeydi”.

***

‘Kürt gençleri askere gitmiyor ama vicdani ret de açıklamıyor’

Ercan Aktaş, Kürt hareketini yakından tanıyan bir vicdani retçi. Aktaş’a, yaşanan çatışmaların Kürt gençlerinin askerliğe karşı tutumunu nasıl etkilediğini sorduk:

>> Ağustos’tan bu yana yaşadığımız çatışmalar ve Kürtlere karşı yürütülen katliamlara karşı, Kürt gençliği kitlesel bir şekilde “Bizi katleden bu ordunun parçası olmayacağız” diyerek vicdani ret ilan edebilirdi. Fakat böyle bir şey yaşanmadı. Öte yandan askere gitmeyen, PKK’ye katılmayan ama vicdani ret de ilan etmeyen çok sayıda Kürt genci var. Bu durumu neye bağlıyorsunuz?

Benim de cevabını aradığım bir soru bu. Kürt hareketine yabancı biri değilim. Çalışma alanlarımdan doğru uzun yıllardır bir ilişki/iletişim içindeyim. Öncesi bir tarafa son on yıldır doğrudan savaş karşıtı hareketinin çalışmaları içindeyim. Çalışmalarımızın önemli bir bölümü Kürdistan’da yaşanan savaşa dikkat çekmek oldu. Ancak biz vicdani retçi, anti-militarist, sosyal ekolojist ve de anarşist savaş karşıtları olarak yaşanan savaş konusunda ne yazık ki yeterince bir pratik içinde olamadık. Bunun “Türkiye’den neden bir barış hareketi oluşmadı?” sorusuna bir cevap olarak da düşünüyorum. Bunu kişisel özeleştirim olarak da alabilirsin. Çünkü gerçek anlamda bir barış borcumuzun olduğuna inanıyorum, bu ülkede yaşayan bütün insanlara ve canlılara.

Bir vicdani retçi ve de sosyal bilimci olarak da bu sorunun cevabının peşindeyim. Bu soruya dair iki bağlam var. İlki; Türkiye’de vicdani ret, anti-militarist mücadele uzun yıllar “savaşın, şiddetin her türlüsüne hayır” üzerinden bir söylem ve de politika üretti. Kürdistanlı birine bunu anlatamazsınız. Orada durmaksızın bir savaş yaşandı/yaşanıyor, bunun temel nedeni de Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kürt halkının ulusal ve demokratik hak taleplerini tamamen görmezden gelmesi, görmezden gelmenin de ötesinde bu yönlü en ufak bir talebin üzerine bile korkunç bir şiddet ile gitmesi. Böyle olunca Kürtler istemedikleri bir savaşın parçası oldular, tam orta yerinde buldular kendilerini. “Savaşın, şiddetin her türlüsüne” karşı olmak gibi bir durumları zaten olmazdı. Çünkü orada içinde şiddet ve savaşı da barındıran bir meşru savunma hali vardı.

Böyle olunca Batı’dan doğru; “savaşın ve şiddetin her türlüsünün karşısında olma” hali bir yerde, “mücadeleyi bırakın, teslim olun” gibi okundu. Bunu bir yere kadar anlamak mümkündür. Ancak 2005 yılından bu yana da savaş karşıtı hareket Kürdistan’daki savaşa/devlet şiddetine dair daha doğrudan bir politik hat içinde girdi. İnsanlara “askere gitmeyin, savaşın bir parçası olmayın” dedi. Bunun için birçok etkinlik, kampanya örgütledi. Eylemler yaptı. Bu çalışmaların da etkisi ile 2009 yılında Kürt Vicdani Ret Hareketi oluştu, yüzlerce Kürt genci “ben bu savaşın TSK tarafında olmayacağım, kardeşime silah sıkmayacağım” diyerek askere gitmediler, vicdani retlerini açıkladılar. Ama bu duyarlılık sadece bir yıl kadar sadece bir kampanya olarak kaldı.

Şimdi ise, Kürdistan’da yaşanan savaştan kaynaklı Kürt gençleri büyük oranda askere gitmiyorlar. İzmir, İstanbul, Ankara, Sivas’ta olduğu gibi askere gönderme konvoy ve sokak eğlencelerini orada göremezseniz, bir şekilde “mecbur” kaldığını düşünerek ya da aile baskısı ile askere gidenler de bunu mümkün oldukça açık etmeden gidip yaparlar. 20 Temmuz 2015 Suruç katliamı ile başlayan süreç Kürdistan’daki kent savaşları ile devam ediyor. Kürt gençleri askere gitmiyor ancak vicdani ret de açıklamıyorlar. Kendilerini açık etmiyorlar.

Bunu Kürt siyasi hareketi ile de tartıştığımızda kişileri vicdani ret yapmaya çağırmak adeta onları sistem ile olan çatışmada “tarafsız olun, mücadele etmeyin” gibi algılandığını görüyoruz. Oysa vicdani ret kişinin zorunlu askerlik karşısındaki tavrıdır, gerisi kişiye kalmış, sistem/devlet/kapitalizm ile mücadelesini istediği araçlar ve de istediği düzlemde yürütebilir. Ancak ne yazık ki son dediklerim çok da dikkate alınmıyor.

O zaman iki şey düşünüyorum:

1) Kürt Özgürlük Hareketi, Kürt gençlerine “askere gitmeyin” çağrılarını vicdani ret ile tamamlamıyor. Çünkü vicdani ret mücadelesini kendilerinin dışında bir şey olarak görüyorlar. Vicdani reddi “mücadeleden kaçmak, pasifist olmak” ile eş değer görüyor. Oysa dünyanın her yerinde vicdani ret mücadelesi barış hareketinin ciddi bir ivmesi olmuştur. Bu I. Dünya Savaşı’nda da, II. Dünya Savaşı’nda da ve Vietnam Savaşı’nda da böyle oldu. Bu günde vicdani ret mücadelesi barış hareketinin öznesidir. Kürt Özgürlük Hareketi’nin bu durumu görmüyor mu diye düşünmeden de edemiyorum. Bunu anlamak son derece güçtür. Bir taraftan devlet/sistem ile olan statü tartışmalarında yeni, özerk alanlar inşa edilirken, diğer yandan ise devletten en ciddi kopuşun ifadesi olan zorunlu askerliğe dair karşı, ciddi, sürekli bir politik hat içinde olmamak, vicdani reddin toplumsallaşması için çalışma yürütmemek.

2) Kürt gençleri açısında baktığımızda ise; sistem ile olan çatışmalarında devleti bir şekilde akıllarından çıkarmıyorlar. Devlet ile düşünsel/zihinsel bir kopuş yaşamıyorlar demek yanlış olmayacaktır. Bu günün siyasi konjonktürü içinde askere gitmiyor olsalar da ileride bir şekilde bunu yapacaklar sonucu çıkar.

***

Sıra total redde de gelecek

Avrupa’da zorunlu askerlik uygulamasının kaldırılmadığı son ülke Türkiye olsa da, zorunlu hizmet uygulaması bazı ülkelerde mevcut. Bu ülkelerde askerlik yapmak istemeyen insanlar, başka bir sivil hizmet yapmak zorunda. Türkiye’de de eğer zorunlu askerlik kaldırılır ve yerine bir sivil hizmet zorunluluğu getirilirse, bu sefer de total retçilerin durumu gündeme gelecek. “Zorunlu hizmetin olduğu diğer Avrupa ülkelerinde de sivil hizmeti yerine getirmeyi reddeden total retçiler çoğu zaman hapis cezalarıyla veya hak mahrumiyetleriyle karşı karşıya kalıyorlar” diyor Davut Erkan.

Kaynak: Birgun.net