Artık gerçekleşeceği işaretini BM Suriye Özel Temsilcisi Stephan de Mistura bir kaç gün önce “Suriye’de federal devlet seçeneği müzakerelerde ele alınabilir” diyerek vermişti zaten. Rusya ile ABD, yanı sıra Batı, elbette İran ortaklaşa bir karara varmış görünüyorlar. Federasyon ilanının Rusya’nın güçlerini Suriye’den çekmesinden hemen sonra gelmesi de bir rastlantı değil. Şöyle ya da böyle, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin B Planı, yani Suriye’nin federasyon(lar)a bölünme projesi gerçekleşmiş oluyor.

İki kaybeden: Türkiye ile Suriye

Gelişmenin elbette iki kaybedeni var: Recep Tayyip Erdoğan’ın hastalık boyutuna vardırdığı, mezhepçi Esad karşıtı tutumu yüzünden Türkiye ile beş yıldır emperyal güçlere karşı kahramanca direnen Suriye. Tarih sahnesine devletle çıkamamış olan Kürtlerin yararına bir kazanıma karşı olunamaz elbette ancak Türkiye’yi yöneten akıl kendi elleriyle sınırlarında bir Kürt olgusu yarattı, bunun söylenmesi lazım. Yakınmaya hakkı yok.

Suriye’ninki ise onurlu bir kaybediştir çünkü yüzbinlerce can kaybına yol açan Türkiye destekli emperyal saldırıda topraklarının bir bölümünün (resmi olarak kaybetmiş olması da) yönetimini bırakmış olması büyük güçlerin “böyle takdir buyurmaları” ile ilgilidir. Küçülerek de olsa Suriye varlığını sürdürecek.

Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in yakın bir tarihte bir Kürt federasyonuna sıcak bakmayacaklarını söylemiş olması Şam’ın elbette bu gelişmeden memnun olmadığının açık ifadesi. Suriye’de, son gidişimde entelektüel, askeri çevrelerde tanık olduğum “atmosfer” şuydu: “Kurtarmak için binlerce yurttaşımızı kaybettiğimiz bu savaşı, ülkemizin bölünmesi için vermedik”.

Böyle de olsa, artık bu “bölünme”nin Suriye tarafından da kabul edilmemesi diye bir durum yok. Bu artık geri dönülemez bir olgu. Federasyon ülkeden ayrılmak değil tabii ama Kürtler “sistem içi” kalacak gibi davranmıyorlar. PYD dün Kamışlı’da Suriye ordusu ile birlikte tutum alan Ulusal Savunma Güçleri’ne bağlı milisleri tutuklamaya başladı bile. Bu Suriye otoritesini tanımamanın ilk adımları.

Türkiye, “büyük oyun kurucu” olarak çıktığı yolun sonunda artık oyun dışıdır. Bölge dinamiklerinden habersiz, Ortadoğu politikalarının girdaplarından çıkmasını sağlayacak “kılavuz” bir zihniyetten yoksun, hamaset yüklü, mezhepçi yaklaşımları “politika” sanma zavallılığı Türkiye’yi bu duruma itmiştir. Şimdi ne olacak? Olacak olan şu: PYD başta olmak üzere federasyonu oluşturan Kürt varlığı sınırı koruma görevini tamamen üstlenecek. Türkiye’den gelecek cihatçı unsurlara karşı, ABD, Rusya, Batı, İran destekli Kürt savunma mekanizması tamamen devrede olacak. Türkiye’nin sınırda Suriye karşıtı bir girişimi Kürtlere çarpacak. Bu kesin.

Türkiye’nin yapması gereken, eli de mahkûmdur zaten, Kuzey Suriye Federasyonu’nu kabul etmek. Yüzüne gözüne bulaştırdığı dış politikası(!), başka kabulleri de zorunlu kılacak ayrıca. Suriye krizinin ilk başladığı günlerde Ahmet Davutoğlu’nun “Suriye’nin sınırları tehlikede” tespitinin, aslında Türkiye için daha da fazla gerçek olduğunu söylemeye gerek yok. Her şey ortada.

Kendini bölgesel güç sanma hayalinin, ilkel bir mezhepçilikle birleşmesi nelere yol açıyor artık anlaşılmıştır herhalde. En kalın kafalıların bile anlayacağı açıklıkta zaten mesele. Ortadoğu’da şamarın kimden geleceği belli olmaz. “Şam’da namaz kılma” komik hayallerinin peşinde koşanlar bunu en iyi anlayanlardır.

Kaynak: Birgun.net