Türkiye'nin sağ siyasetinden neler oluyor? Ufukta yeni bir parti mi var? MHP'deki liderlik yarışının sonucu ne olacak? Bu soruları çoğaltmak mümkün ancak mevcut suallerin hepsi Türkiye siyasetinin içine yuvarlandığı derin krizin birer yansıması. Türkiye'nin sağ siyaseti 90'ların başlarından bu yana en büyük dalgalanmayı yaşıyor. Özal'ın 'düşük profilli' başbakanı Akbulut'un, çöküşe giden ANAP'ı yörüngede tutamadığı, Demirel'in Çankaya'ya çıkışı sonrasında Çiller'in bir anlık parlayışının uzun erimli bir siyasi başarıya dönüşemediği o yıllarda merkez sağın skandallarla çöküşünden, önce Refah Partisi sonra da MHP faydalanmıştı. 2002 seçimleri sağın iki aktörü olan DYP ve ANAP'ı yok etti; MHP ise kemik oylarına geri döndü. Bunu bilenler soruyor bakalım bu kriz sonrasında hangi aktörler yükselişe geçecek?
Merkez sağın mirasını devraldığını iddia eden AKP merkez soldan büyük bir meydan okumayla karşılaşmadığından liberal-muhafazakâr politikalarını demokratikleşmenin yeteri şartı olarak lanse edebildi. MHP ise bu süreçte hem merkez sağa yaklaşmaya çalıştı hem de merkez sağı dönüştürmeye. 2002'den bu yana kendine meydan okuyanları egale eden Bahçeli 1 Kasım'da duvara tosladı ve AKP'ye stepne olmanın bedelini seçimde ödedi. Böylece muhalifler genel merkezi cesurca eleştirmeye başlayabildi. Bahçeli sırtını Saray'a dayayınca partide liderlik savaşı alevlendi. Bu süreçte Akşener'in ismi parladı. Akşener'in politik duruşu ortalama sağ seçmene 'alternatif' sunsa bile Türkiye demokrasisi için umut vaat etmekten çok uzak. Fakat asıl sorun memleketin başta liberal sağ cenah olmak üzere Saray'a mesafeli kesimlerinin Akşener'in liderliğinde güçlenecek bir MHP'den medet umması. Lider değişse bile AKP-MHP fiili koalisyonunun savaş ekseninde devam edeceğini görmemek ve asgari demokrasi ile yetinmek büyük bir siyasi sefalet.

Saray AKP'ye de zarar
AKP'lilerin 1 Kasım sonrasında yeniden kazandığı özgüven Saray'ın dayatmaları sonrasında erozyona uğruyor. AKP'nin merkez sağdaki hegemonyası Saray'ın tahakkümüyle içerinden ve dışarından sorgulanıyor. Davutoğlu'nun tasfiyesi sonrasında AKP tabanın bir bölümünde de Saray karşıtı homurdanmalar arttı. 'Hocacıların' hiç de az olmadığı böylece ortaya çıktı. İktidar medyası ilk kez bu kadar net biçimde birbirine düştü. AKP sermayesi dahil patronların hepsi 'memur başbakanı' ve sonrasını beklemede. 22 Mayıs'ta ve onu takip eden dönemde siyasi krizin büyüme ihtimali yabana atılamaz.; eninde sonunda merkez sağda yeni bir aktör çıkacak.



Kuma gömülen kafalar
Sağda kriz yaşanırken sol siyasetin doğru hamle yaparak gündeme damga vurması için uygun ortam oluştu ancak bu fırsatın değerlendirildiğini söylemek kolay değil. Parlamentoyu tümden işlevsizleştirecek dokunulmazlık hamlesine CHP'nin göz kırpması, Kürt siyasetçilerinin tutuklanmasına ses çıkarmaması ve silahların susması için adım atmaması demokrasi sorununu derinleştiriyor. Tüm Türkiye koca bir imam hatibe dönüştürülürken laikliği savunma konusundaki ürkeklik iktidarın işine yarıyor. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliğinin gördüğünü Türkiye'nin demokratları görmüyor da vakitlerini 'Ahmet'lerin kavgasında taraf tutmakla, kifayetsiz kalemşorların salvolarını heyecanla izlemekle, karamsarlık pompalayan aktörlere alkış tutmakla, sermayenin karınca ezmez tavrından medet ummakla harcıyorsa muhalefet eksikliğinden söz etmeye hakları yok.

Sırada veliaht olarak bekleyen damatların, kep atan "yüzde yüz yerli ve milli" muhtarların, baş-muhtar payesini gururla taşıyan belediye başkanlarının, Saray düğünlerinde şahit olan genelkurmay başkanlarının, bıyık yarıştırarak ikbal kovalayanların olduğu bir memlekette önce akıl ve izan ikilisini siyasete geri çağırmak gerekir. Yoksa Saray bu krizin kendi aleyhine derinleşmesini önlemek için içerideki savaşı sürdürmeye, Suriye'ye operasyon gibi hamleleri masada tutmaya devam edecek.

Toplumsal muhalefetin bütünlüklü bir program ve eylem ajandasıyla harekete geçmesi, iktidar bloku içindeki krizi arttıracaktır. Hatırlayalım Gezi direnişi, iktidar blokunun çatlamasını hızlandırmış ve AKP-cemaat savaşını tetiklemişti. Bugün parlamentoda ve kamusal alanlarda olgusal gerçeklere dayanan güçlü bir siyaset, sağdaki krizi derinleştirerek demokratik siyasete mevzi kazandırma imkânına sahip. Parlamenter demokrasiyi, laikliği ve çatışmaların bir an önce sonlandırılmasını merkeze koyan bu çerçevede son dönemeçte devleti eleştirdiği kadar PKK'yi de eleştirmekten korkmayan, memleket sathındaki emek ve ekoloji direnişlerini kucaklayan üçüncü seçenek muhalefet cephesini hiç olmadığı kadar genişletebilir.

Kaynak: Birgun.net