Zeytinyağlı yiyemem aman…

Türküleri severdi Ramazan. Ankara’da, Atatürk Kültür Merkezi içinde Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin (ÇGD) lokali olan barakada, sevgili eşi Yurdanur’la birlikte biz gazetecilerin kahrını çektikleri yıllarda, bulup oraya getirdikleri kimi grupları, sanatçıları “Ya, bi dinle bak” diye dinlemem için ısrar edişinden biliyorum.

Yok; “Zeytinyağlı yiyemem aman…” Ramazan’ın türkülerinden biri değildi. Yine de, bu dünyadan göçüp gittiğini duyduğumda, geçenlerde bir başka bahiste hekim arkadaşım Kenan’ın anımsattığı bu Bursa yöresi türküsü düştü aklıma: “Zeytinyağlı yiyemem aman, / basma da fistan giyemem aman. / Senin gibi cahile, / ben efendim diyemem aman.”

Ramazan kimseye “Efendim” demeyen adamlardandı!

Köylü çocuğuydu. 1970’lerin başında, ortaokulu bitirdikten sonra, Türkiye’de üç yerde açılan Makinist Meslek Okulları’ndan birine girmişti. Zeki ve çalışkan tüm yoksul çocuklar gibi parasız yatılı sınavını kazanarak. 14-15 yaşında, Tarım Bakanlığı bünyesindeki bu okulu bitirip tarım makineleri teknisyeni olabilmek için Urfa Ceylanpınar’ın yolunu tutmuştu.

İkinci sınıfa geldiklerinde “lise” diye girdikleri okullar ortaokul dengi sayıldı. İki yılları yanıyordu. İki koca yıl ve koskoca haksızlık!

Ramazan’ın haksızlığa isyanı, “devrimci mücadelesi” o çocuk yaşta iki yıllarının çalınmasına karşı başladı. O kavganın öderlerinden biri oldu. Ceylanpınar’da Ramazan, Aydın Söke’de Hidayet, Amasya Gököyük’te Bekir o mücadeleyi örgütleyen “çocuk” devrimciler olarak öne çıktılar. Grevler, boykotlar derken Ankara’ya gelip bakanlık bürokratlarıyla görüştüler. Tarım Meslek Liseleri’ne sınavsız geçiş hakkı kazandılar.

İki yıl kaybettiler ama o iki yıl için verdikleri mücadele içinde bütün ömürleri boyunca taşıyacakları sağlam bir karakter kazandılar.

Bir fotoğraf arkasına karaladığı ve henüz bir ad da koymadığı son şiirlerinden birinde şöyle demişti Ramazan: “Kaybettim / çok şey / direnmekten. / Kazanmadım / hiçbir şey / direnmeden.”

Makinist Meslek Okulları’nda çalınan iki yılları için kavga veren çocuklar durmadılar, sonrasında Türkiye’nin her yerinde Devrimci Tarımcılar hareketini şekillendiren insanlar oldular. 12 Eylül öncesi Mersin’de, bir faşist saldırıda ölümcül bıçak yarası aldı Ramazan. Yine durmadı!

12 Eylül sonrası Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesinin her aşamasında vardı. İnsan Hakları Derneği’nde, Halkevleri’nde, Türkiye Ziraatçılar Derneği’nde, Türkiye Tarımcılar Vakfı’nda onun emeğinin izleri vardır. Yolu gazetecilerle kesişince de UM-AG’a katkıda bulunmaya başlamıştı.

Gazeteciler onu, bir dönem benim de başkanlığını yaptığım ÇGD’nin lokalinde yakından tanıyıp sevdiler. Orada, Yurdanur’la birlikte, düğünlerimizi nişanlarımızı yaptılar. Tüm toplantılarımızın, panellerimizin, söyleşilerimizin başarılı olması için didindiler. Orayı demokratik kitle örgütlerinin etkinliklerine açtılar.

Edebiyata tutkundu Ramazan. Cengiz Aytmatov’a hayran. Aytmatov’un kısa romanı Öğretmen Duyşen’de kendisinden çok şey bulduğunu, oğlunun adını nasıl koyduğunu heyecanla anlatışından bilirim. Okul olmayan bir Kırgız köyüne gelen öğretmen Duyşen, kendi çabaları ile okul yapmış, aileleri zorla ikna ederek çocukları okutup kaderlerini değiştirmeye çalışmıştır. Duyşen öğretmende kendini gördüğü için biraz da, oğluna Duyşen adını verdi Ramazan. Bu ülkenin kaderini değiştirme çabasında bir başka imzaydı oğluna verdiği ad.

Türkiye tarımı II. Dünya Savaşı sonrası Marshall Planı ile emperyalizmin en azgın saldırısıyla karşılaştı. Ege’nin zeytinyağı, Orta ve Doğu Anadolu’nun kendi ürettiği yağları yiyen insanlarına margarinler, ABD üretim fazlası mısırözü yağları dayatıldı. Yüz binlerce zeytin ağacı söküldü Ege’de. Zeytinyağı ısınırsa kanser yapar yalanları yayıldı. Sümerbank’ın kendi pamuğumuzdan ürettiği basma aşağılandı. O politikaların halkla ilişkiler kampanyası olarak türküler yakıldı: “Zeytinyağlı yiyemem aman / basma da fistan giyemem aman.”

Ramazan zeytinyağlı yiyebilmenin, basma da fistan giyebilmenin mücadelesini verdi emperyalizme karşı. Umudunu da hiç yitirmedi: “Bağımsız / Özgür bir / Ülke olsak. / İlk Baharda, / Son Baharda / Varsak / Deniz kenarında / Taş kaydırsak” diyordu.

Şimdi gökyüzünde yıldız kaydırıyor!

Kaynak: Birgun.net