2016-2017 eğitim yılı, imam hatiplere çevrilmek üzere el konulmuş son kalan düz liseler, öğretmenleri uzaklaştırılan ‘proje’ okullar, sendikal ve muhalif kimliklerinden dolayı on binlerce öğretmenin açığa alınması ve meslekten ihraç haberleriyle başladı.

‘Yerli-Milli’ eğitim yani piyasacı düzen temelinde yükselen İslamcı müfredat; anaokullarında Arapça dil ve Kuran dersi uygulamasıyla 3-6 yaşındaki fizik dünyayı algılayamayan, öz bakım yapamayan çocuklara kadar ulaşırken; Çocuk Esirgeme Kurumu, devlet koruması altındaki çocuklara da Aile Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile ortak ‘Değerler Eğitimi’ verileceğini duyurdu.

Nurcan Gökdemir’in BirGün gazetesindeki haberinden, 4-6 yaşa indirilen Kuran kurslarından sonra Diyanet İşleri Başkanlığı ve vakfına bağlı kreşlerde 3 yaşındaki çocuklara Arapça öğretileceğini öğrenmiştik.

Büyükler için endişeye hiç mahal yoktu; yine Yüksek Öğrenim Kredi Yurtlar Kurumu ve Diyanet İşleri Başkanlığınca imzalanan anlaşmaya göre 209 yurtta, ayda 400 TL öğrenci kredisi ile yarı aç yarı tok okumaya çalışan 525 bin üniversite öğrencisine ‘manevi rehberlik’ sunulacaktı.

İslamcı vakıfların özel yurtlarında uzun yıllardır verilen hizmetten ilhamla Sünni değerlere içkin ‘manevi rehberlik’ 3 yaşından-20 yaşına kadar ‘hayırlı nesil’ yaratma ideolojik projesine ekleniyordu.

Hâl böyle olunca kamu sözleşmeli personel alımında yapılan sözlü mülakatlara giren öğretmen adayların Sünnilik hassasiyetleri, ‘yerli-milli’ birikimleri oruç tutup tutmadıklarına kadar sınanıp, fişlenirken en etkisiz kriter liyakat, mesleki yetkinlik ve aldıkları KPSS puanı olmuştu.

15 Temmuz İslamcı darbe girişimine karşı, kendi yetiştireceği başarıları umre ziyaretiyle ödüllendirilmiş ‘hayırlı nesiller’ yaratmaya kararlı Milli Eğitim, dini vakıf ve cemaatlerden hizmet alım protokolleriyle ideolojik saha eğitimdeki İslamizasyonu tamamlıyordu, Bu arada temel eğitimin son laik ve kamusal kırıntıları bu yıl kolektif zihinde imha edileceğinden laiklik bildirisi ve iması görüldüğü yerde hırsla darbeci görmüş gibi darp edilmeliydi.

İlkokul bahçelerinde sayısı her gün geometrik artan 9-10 yaşındaki başı örtülü kız öğrenciler ‘inanç özgürlüğü’ ve 45 kişilik sınıflarda yoğun dini/rıza üretim kapsamına alınırken, entelektüel düşünsel özgürlükler OHAL gereğince ya karartılıyor ya da tutuklanıyordu.

Ve tabii ki ideolojik olduğu kadar aynı zamanda sermaye düzeneği olan Milli Eğitim sistemi, dini eğitim dayattığı her öğrencinin, devlete yıllık eğitim maliyetinin bir buçuk katını özel okullara kayıt yapan öğrencilere aktarmakta yine tereddüt etmiyordu.

Devlet okulları her eğitim yılı daha şevkle ‘içerden’ piyasalaşıyor, bağış adı altında velilerden toplanan yüklü ödemelerle açılan ‘özel sınıflara’ meşruiyet kazandırılırken, Bakanlık da özel okullara öğrenci başına ödeyeceği teşviklerini açıklıyordu.

2016-2017 eğitim-öğretim yılında özel okullarda bu yıl eğitime başlayacak 75 bin öğrenciye, öğrenci başına okul öncesinde 2 bin 860 TL, ilkokul ve lisedeki öğrenciler için 4.000 TL’lik bedellerle özel kurumlarda okuyan toplam 340 bin öğrenciye ‘nakit desteğini’ sürdürecekti...

Bu kamu kaynaklı ‘desteğin’ tabii ki eğitim sermayesinin şişmesine, özel okullara/paralı eğitime doğru müşteri aktarımına destek olduğu açıktı.

Öte yandan devlet okullarında ise aile birliğine 2.500 TL bağış yapan, görece diğer ailelere nazaran hali vakti yerinde veliler çocuklarını ‘pilot sınıfa’ yerleştirip haftada dört saat olan İngilizce dersini 15 saat almayı umuyorlardı.

Devlet okullarındaki, ancak gazetede haber olursa öğrendiğimiz bu sosyal/ekonomik ayrımcılık mekânı sınıflar, yönetici-okul aile birliği-veli taşeron birliğince eşit eğitim hakkını ihlal eden fiili ‘özelleştirme’ olarak gerçekleşiyordu.

Aynı çatı altında fiziki durumu iyi olan ‘özel’ pilot sınıflarda ‘din kültürü, ahlak bilgisi ve beden eğitimi derslerinin’ yerine yabancı öğretmenlerin gireceği İngilizce dersleri alınırken, 2.500 TL’yi veremeyen ‘yoksulların sınıfında’ ise din ağırlıklı eğitime devam edilecekti... Öğrencilerin arasına inen, dünya ve ruhlarını bölen bu ikiyüzlü neoliberal mantığın “temel eğitim bile bireye satılacak pakettir” diyeceği günler çok yakındı.

Yerli-milli, ortak değerlerimizi günümüzde ‘paralı-sınıflar’ cansiperane temsil ediyordu.

Kaynak: Birgun.net