“Bu bize Allah’ın bir lütfu” Darbe gecesiydi. Hepimiz tedirgindik. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Cumhurbaşkanı’nın ağzından Atatürk Havaalanı’nda yaptığı konuşmada döküldü bu sözleri. Şaşkınlıkla karşılandı bu sözler. O esnada tanklara karşı sokaklara çıkanlar, cansız bedenleri yerde yatanlar vardı. Ama evlerinde darbenin başarılı olması kadar başarısız olmasının da bir felaket anlamına geldiğini düşünen kaygılı insanlar da vardı. Giderek “demokratik” muhtevasını kaybeden ve tek adam diktasına yönelen yeni rejimin son hamlesi için bu darbe girişimi hayat öpücüğü olabilir miydi? Kısa sürede sokaklarda tankların ve silahların karşısında yürüyenlerin, ordunun kimi unsurlarının dahil olmamasının da etkisiyle, nasıl bir felaketi engellediği ortaya çıktı. Ama aynı zamanda açığa çıkan bir gerçek daha vardı. O da AKP hükûmetleri eli ile onu açılan bir cemaatin devleti çökerttiği gerçeği idi. Cemaat habis bir ur gibi metastazlar yaparak devletin hiyerarşik yapısını parçalamıştı. Liyakat, ast üst ilişkisi, cemaatin bir dolarlarının seri numaralarının keyfiliğine terk edilmişti.

Meydanlar adeta bir devlet seferberliği ile milyonlarla doldu? Demokrasi mitinglerinde “demokrasi için değil din için sokaklardaydık” diyenlerin sayısı hiç de az değildi. Al yıldızlı bayrakların yanında yeşil beyaz bayraklar, tekbirler, parti seçim şarkıları meydanlarda eksik olmadı. Peki, meydanları dolduranlar kimlerdi? Bunun cevabını vermeye çalışan araştırmalar var. Görünen o ki o gece sokakta olanlar, aralarında farklı siyasal görüşlere sahip olanlar olsa da, ağırlıklı olarak AKP tabanınındın gelenlerdi. AKP tabanının, önemli bir kısmını yaşamını sürdürmek için emeğini satmak zorunda olan emekçiler oluşturuyor. Taşeron isçisi, toplum yararına çalışan ve maaşı işsizlik fonundan ödenen işsiz işçisi, sosyal yardımla geçineni. Bu kesimlerin darbeye karşı zafer sarhoşluğu, birlik ve beraberlik ruhu havası içinde, kazanılmış haklarına yönelik nasıl bir saldırının yaşandığını anlamaları mümkün görünmüyor.

OHAL fırsatçılığı

OHAL fırsatçılığı ile bir yandan sermayenin emeğe yönelik kapsamlı saldırısının kritik hamleleri yapılıyor, diğer yandan kamu sektörü, toplumun ortak kaynakları hızlıca tasfiye ediliyor.

Emekçilerin işsiz kaldıkları zor günler için oluşturulan işsizlik fonu başta olmak üzere toplumun ortak varlıklarına sermayeye hizmet için el koymayı amaçlayan varlık fonunun kurulmasının darbe girişimi ile ne gibi bir ilgisi olabilir?

Kamusal sosyal güvenlik sistemini tasfiye etmeye yönelik bir adım olarak, bireysel emeklilik sisteminin zorunlu hale getirilmesinin darbe girişimi ile ne gibi bu ilgisi olabilir?

Atatürk Orman Çiftliği, ÇAY-KUR, Eti Maden İşletmeleri, Borsa İstanbul, Ziraat Bankası, Halkbank, Milli Piyango, Türkiye Şeker Fabrikaları, TRT, Kredi Yurtlar Kurumu başta olmak üzere 100 kamu kurumunun haraç mezat elden çıkarılmasının darbe girişimi ile ne ilgisi olabilir?

Memlekette FETÖ’cü bilinen çok sayıda özel sektör kurumu var. Bunlara el koyuluyor. Peki devletin bankaları, madenleri, yurtları, fabrikaları ne amaçla elden çıkarılıyor? Herhalde bu kurumlar FETÖ sızması nedeniyle elden çıkartılmıyor. Sızma gerekçe olsaydı TBMM’sinden, Cumhurbaşkanlığına tüm kurumların elden çıkarılması gerekmez mi?

Türkiye darbeler sonrası “gülen”leri iyi bilir. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi sonrası kıdem tazminatını üst sınır getirilmiş, ikramiye sayısı düşürülmüş, sendikal haklar baskı altına alınmış, reel ücretler 1 yılda ciddi kayıplar yaşamış, dönemin en güçlü işçi konfederasyonu DİSK’in faaliyetlerine son verilmiş, yöneticileri ağır cezalarla yargılanmıştı. O dönemde gülen sadece Gülen değildi. Türkiye İşveren Sendikaları Başkanı Halit Narin “bugüne kadar işçiler güldü, gülme sırası bizde” demişti. Darbe girişimi sonrasının sunduğu OHAL fırsat günlerinde yine sermaye gülüyor. Hem de meydanları dolduran milyonlarca emekçinin yüzüne baka baka.

Türkiye sermayesinin Koçbaşı olan Koç ailesinin temsilcisi Ali Koç diyor ki,”Son bir kaç yılda hükümetin sanayicilere daha önce rastlanmamış teşvikler sundu… İnanıyorum ki bu teşviklerle ihtiyacımız olan yeni bir sanayi hamlesini başlatabileceğiz. Bugün bu salonda Türkiye olan güvenimizi aktarıyoruz. Yurt dışında daha bir gür sesle son yaşananlarla ilgili gerçekleri ve memleketimizin ekonomik potansiyelini ve genel potansiyelinin anlatmanın zamanıdır”.

Toplumsal uzlaşma belli ki sermaye ile iktidar arasında kurulmuş. Yoksa toplumda uzlaşma sınırlı bir alanda. Pek çok yerde cadı avı sürüyor. Darbe girişimi ile gözler önüne serilen FETÖ’cü derin devletin barışa karşı eylemleri araştırılmıyor. Aksine bir önceki derin devletin unsurları ile uzlaşılıyor. Ortalıkta barış umudu yok! Özgür Gündem gazetesi kapanıyor. HDP’nin belediyelerine kayyum atanıyor. İller ilçe haline getiriliyor. İnsan hakları ihlalleri sürüyor. Ölümler sürüyor. Terör sürüyor. Savaş sürüyor. Bombalar patlamaya devam ediyor. Canımız yanmaya devam ediyor. 7 Haziran sonrası derinleşen kopuş hızlanıyor. Türkiye daha önce girdiği kısır döngüye girmiş durumda. Bedeli hem maddi hem de manevi olarak büyük.

Darbe öncesi kölelik işçi büroları yasallaşmıştı. Taşeron işçilerin sorunları çözülemedi. Kamu emekçileri FETÖ bahanesi ile iş güvencelerinin ortadan kaldırılmasından kaygılı. Kıdem tazminatımız da fırsat bu fırsat denerek elimizden alınırsa sakın şaşırmayın.

Sonuç olarak sermaye yine gülüyor. Yatırım iştahından bahsediyor! Kamuda FETÖ’den boşalan yerlere yerleşmeye heveslenen kimi cemaatler gülme sırasını bekliyor. İnsanın Yasar Usta olup, hesap sorası geliyor: Dokunmayın emekçilere, dokunmayın kazanılmış haklara! Yeter! OHAL fırsatçılığına, yeni Gülenlere hayır!

Kaynak: Birgun.net