Geçen hafta toplumsal yaşamı büyük ölçüde niyetlenilmemiş sonuçların şekillendirdiğini vurguladım. Bu vurgu akademik bir kaygıdan kaynaklanmıyor. Günümüz siyasetçilerinin bu gerçeğin farkında olmaması önemli sıkıntıların kaynağı; sanıyor ki elinde tuttuğu güçle, bir hamur misali toplumu yoğurup, şekillendirebilir. Toplumlar uçurumun kenarına bu inançlarla getiriliyor.

O yüzden niyetlenilmemiş sonuçlar meselesinin altını çizmekte yarar var. Siyasetçinin kafasında niyet ettikleri ile sonuçta karşı karşıya kalınan durum nadiren örtüşüyor. Örnek isteniyorsa güncel bir tane verelim; Cumhurbaşkanı Erdoğan uzunca bir süredir faizleri indirmesi için Merkez Bankası’na çağrıda bulunuyor. Bir kaç gün önce bu çağrısını tekrarladı. Erdoğan konut sektörü ve esnaflar başta olmak üzere kredi kullanan kesimleri rahatlatmak istiyor.

Merkez Bankası bu konuda küçük bir adım atarak politika faizini 0.25 oranında düşürdü. Peki faizlerin düşürülmesi amacına hizmet eder mi? Ünlü düşünür John Locke 1692 yılında İngiltere’de işlemeyeceğini söylüyor. 2016 yılında Türkiye’de işler mi göreceğiz. Ancak gelin John Locke’u dinleyelim. Niyetlenilmemiş sonuçlar açısından önemli bir şey söylüyor.

1692 yılında İngiltere’de iktidar sahipleri sıkışan ekonomiyi rahatlatmak için % 6 olan faiz haddini % 4’e düşürmek istiyorlar. O zamanlar merkez bankaları olmadığından bu politikanın değerlendirmesi hatırlı kişilere kalıyor.

Ünlü İngiliz felsefecisi ve modern ekonominin kurucu ismi sayılan düşünür John Locke, milletvekillerini yasaya karşı oy kullanmaya çağırıyor. Çünkü Locke’a göre yapılmak istenen faiz indirimi amaçlandığı gibi kredi kullananların lehine değildir; tam tersine onlara yük getirecektir. O günkü koşullarda faizlerin bu derece düşürüldüğü koşullara uyarak kimse kredi vermeyeceğinden, yasanın etrafından dolaşarak yüksek faizli kredi verilmeye devam edecektir. Dahası bu etraftan dolaşmanın yarattığı maliyetler de krediyi verenlere değil, kredi kullananların hanesine yazılacak, böylece yapılan düzenleme kredi kullananları korumak bir yana zarar görmeleri ile sonuçlanacaktır. Locke aşağı yukarı garibanların tefecilerin eline düşmesinden söz ediyor olsa gerek!

Bir kez daha altını çizmek gerekirse Locke siyasetçiye toplumun, ekonomilerin sanıldığı kadar kolay şekillendirilemeyeceğini, müdahalelerimizin bir çok durumda niyetlendiğinin tam tersine sonuçlara yol açabileceğini 1692 yılında söylüyor.

Bugün tarih 2016! Uçurumun kenarındayız. Kenarında olmamızın gerekçeleri yukarıda söz ettiğimiz faiz durumuyla ilgili olmayabilir. Ancak bir nokta ortak; siyasetçi toplumu hafife alıyor. Sanıyor ki toplumu istediği gibi şekillendirebilir. Yaptığı etkinin toplumun bir ucundan girdiğinde, diğer ucundan aynı biçimde çıkacağını varsayıyor.

Şu son 10 gün içinde olanlar tam tersini göstermedi mi? Seçimlerde almış olduğunuz % 50’ye yakın oyun desteğiyle tüm toplumu yeknesaklaştırma, tek renge boyama projesi, kurumları, kimlikleri ve kesimleriyle toplumu ve devleti dağılma noktasına getirdi. Demem o ki bir kez daha niyetlenilmemiş sonuçlar toplumu şekillendirmeye devam ediyor.

Demokrasinin önemi tam da bu noktada çıkıyor. Demokrasi sağladığı çoklu kanallarla farklı görüşlerin kamusal alana ulaşmasını sağlayarak belirsizlikleri ve niyetlenilmemiş sonuçları belli ölçülerde kontrol altına almaya olanak sağlıyor. Belki daha da önemlisi içerdiği geri-besleme mekanizmaları aracılığıyla, demokratik rejimler niyetlenilmemiş sonuçları belli aralıklarla dikkate almaya olanak sağlıyor. Örnek vermek gerekirse, 7 Haziran seçimlerinde halk tam da böylesi bir geri besleme aracılığıyla AKP iktidarına tek başına devam etmemesi yönünde bir uyarı verdi. Ne var ki AKP bu sonucu mesajı almak yerine, zorlama bir biçimde 1 Kasım seçimlerinde iktidar ehliyetini ele geçirdi; bu zorlamanın sonucu geldiğimiz nokta ortada.

Bugün daha iyi görüyoruz ki 7 Haziran sonrasında Türkiye bir koalisyon hükümeti tarafından yönetilse, muhtemelen 15 Temmuz sıcağını yaşamayacaktık. Tek akıl bu uyarlamaya izin vermedi. Şimdi iradi bir duruş gerekiyor. Başta CHP olmak üzere toplumcu tüm güçlerin demokratik bir rejimin tesis edilmesini, bir lüks olarak değil, uçurumun kenarından çekilmenin yegane yolu olarak talep etmesi gerekiyor. Aksi durumda, beklenmedik sonuçları yaşamaya devam edeceğiz; yaşayabildiğimiz sürece tabii...

Kaynak: Birgun.net