GÜRKAN AKÇAY

Dil yetimiz bize bedavadan gelmedi. İnsanlar konuşabilmek için karmaşık beyin devreleri ve sofistike bir işleyiş evrimleştirmeleri gerekiyordu ve dahası bu yetiyi çocuklarına da öğretmek için yıllarını harcamalıydı. Peki neden bu bedeli ödedik?

En yaygın teorilerden birisi; dilin evrimsel bir adaptasyon olarak, insan topluluklarının değişen çevreye daha iyi uyum sağlamasını mümkün kılan bir hayatta kalma stratejisi olarak evrimleştiğidir. Burada da devreye doğal seçilim giriyor. Dil; insanların hayatta kalmasına yardımcı olmuştur. Peki nasıl? İlkel insanlar; avlanmak, çiftçilik yapmak ve kendilerini korumak için diğer insanlarla iletişim kurmak zorundaydı. Dili kullanarak bu iletişim kurma becerisini evrimleştirmek insan türüne belirgin bir hayatta kalma avantajı sağladı.

Öte yandan birçok insan; dil becerilerimizi büyük beyinlerimize, karmaşık el hareketleri yapabilmemize, özgün ses üretim yolumuza ve yüz kaslarımız üzerinde ince-ayar kontrolü sağlamamızı mümkün kılan FOXP2 genine dayandırıyor. Fakat kendi başlarına bu özellikler neden dili evrimleştirdiğimizi açıklamıyor. Çünkü beyni büyük olan -hatta bizden daha büyük beyinli- hayvanlar da var, el-kol hareketleri diğer primatlar içerisinde de yaygın ve bazı kuş türleri; bizdeki gibi bir FOXP2 genine ya da ses iletim yoluna sahip olmamalarına rağmen insan seslerini taklit edebiliyor.

Buna karşın, bizi diğer hayvanlardan ayıran en bariz özellik; simgelerimizin karmaşıklığı ve kooperatif sosyal davranışlarımızdır. İnsanlar aile bireyleri dışındaki diğer insanlarla iyilik, yardımlaşma ve eşya değişimi yapabilen tek türdür. Bizler, ayrıntılı emek paylaşımı yapabilir, çeşitli becerilerde uzmanlaşabilir ve ürettiklerimizi diğer insanlarla takas edebiliriz. Ve hatta aile dışındaki bireylerle de koordine bir halde çalışabilmeyi öğrendik, örneğin; ortak bir amaç etrafında farklı insanlarla bir araya gelebilir, birlikte hareket edebiliriz.

Sosyal davranışlarımızın karmaşıklığını otomatik olarak kabul ederiz, fakat bütün bu hareketlerimizi diğer insanlarla görüşme, anlaşma ve uzlaşma üzerine şekillendiririz. Bu durum da; bireyler arasında karmaşık bilginin ileri geri taşınmasını sağlayan bir kanal gerektirir, tıpkı bir USB kablosu gibi. İşte dil, bu kanaldır.

Karıncalar ve arılar gibi bazı böcekler dil olmaksızın bir ortaklaşa çalışma seviyesine sahiptirler. Fakat, bu canlılar oldukça yakın akraba aile gruplarına aittirler ve genetik olarak büyük oranda grubun faydasına davranmaya programlıdırlar. İnsan toplulukları ise çıkar elde etmeyi sağlayan kişiye karşı sorumluluk almak zorundadırlar. Kelimeler ve sembollerle, bu tarz insanları teşhir edebilir ve hilekârlıklarını ayyuka çıkarabiliriz. Öte yandan hakedenlere ise övgüler dizebiliriz.

Bütün bu karmaşık sosyal davranışlar; hayvanlar alemindeki hırlama, cıvıldama, koku yayma, renkler ve kükreme gibi özelliklerden fazlasını gerektirir. Bütün bunlar bize neden dili geliştiren tek canlı olduğumuzu gösteriyor: Sosyal davranışlarımızın karmaşıklığı dil olmadan gelişemezdi.

Haftaya: Dil öğrenmek beyin yapısını yeniden şekillendirebilir mi?


Kaynak: Birgun.net