Barış Akpolat - [email protected]

Sadece güncel sorunları irdeleyen ve bunu besteleyebilenlere deha denilebilir mi bilemiyorum, bence bunlar yeterli değil elbette ama sanatçının derdi tasası olanı makbuldür. Derinliği olan besteler anca bu yolla yapılabilir derin sözler anca böyle yazılabilir. Ve elbette bana göre progresif rock müzisyenleri deha tanımına biraz daha yakınlar...
Steven Wilson deha dediğim isimlerden biri. 2002 tarihli Porcupine Tree albümü In Absentia, alternatif sound’u, yumuşak vokalleri ve bunun yanında ritmik yapısıyla hemen aklımı çelmişti. Progresif rock’a olan büyük ilgim, bu Wilson’ın şaheseri olan gruba sevgimi katlamıştı.

Deadwing ve Fear Of a Blank Planet albümlerinin içine girdikçe sözlerin kapsadığı derin mevzular üzerine düşünmeye başladım. Teknolojinin verdiği aşırı sosyal olma illüzyonu ve sonucunda insanın kendini izole ettiği gerçeği, gündelik hayattaki kısırdöngülerimiz ve modern toplumların yarattığı büyük sanılan basit sıkıntılar bunların başında geliyordu. Zihin açan sözler ve bilmecevari ritimler grubun genetik kodlarını oluşturuyordu.

Bu yaz gittiğim bir Hollanda gezisinde Steven Wilson’ın katıldığı bir festivali kılpayı kaçırdım. Geçen gün ise bu grubun beyni ve progresif rock severlerin fazlasıyla yücelttiği bu adamla karşı karşıya gelmiş konuşurken buldum kendimi. İlk kez ben uzun uzun konuşmadım ki çenem düşüktür. Çok merak ederim böyle adamların zihnindekileri, konuşturmaya çalışırım. Wilson da çok konuştuğu için ben sustum bu sefer. Toplumsal izolasyonu anlattığı son albümü ‘Hand.Cannot.Erase’ albümünü uzun uzun konuştuk. Evden çıkmadan yaşayan insanların kendilerini sosyal zannederek yaşamasından tutun da sadece teknik anlamda kendini geliştiren ve ‘mükemmel olmayan’ insani faktörlerin geri planda kalmasından bahsettik. Beklemediğim kadar sıcak bir adamdı. Derdi var ve bunu anlatmaya çalışıyor. Bu dertleri kendisiyle ilgili değil toplumla ilgili. Kendisiyle ilgili mükemmelliyetçi dertleriniyse sahne üzerinde gördük. Bu kadar mükemmel tasarlanan bir müzikal yolculuğu bize sunarken mükemmel olmamayı öven, her şeyin teknik anlamda mükemmel olmamasını savunan bu adama kulak vermek lazım. Müziksyenlere de bir takım önerileri vardı Wilson’un: “Kendinizi bilgiyle doldurun. Çok dinleyin, çok okuyun ve çok film izleyin. Çok uzatmayayım ama ilginizi çekerse önümüzdeki haftalarda, Motto Müzik’teki 3N1K adlı programımın yeni bölümünde röportajın tamamını izleyebilirsiniz.

“Sanatçı geçmişle değil gelecekle ilgilenir. Belli formüllere takılıp kariyerini bu çerçeveye oturtmaz. Sanatçı yeni şeyler dener ve bunu paylaşır” dedi Wilson konserde. Hayranlarının istediği yönde albüm yapmadığını da ekledi. “Ben yaparım onlar dinler” diyor kısacası. Porcupine Tree’nin ilk albümünden son albümüne kadar her yeni adımda sound’dan bestelere pek çok şeyin neden değiştiğini uzun zaman sonra anlamıştım. Bu laflarıyla daha iyi anladım onu. Sanatçının anlatmaya çalıştığı hikâyeleri ve çözüm bulmaya çalıştığı dertleri vardır. O bunları estetik açıdan zengin bulduğu yöntemler yani besteleriyle paylaşır. Yöntemleri genelde zor olur. Wilson’un da konserin ilk yarısında son albümü ‘Hand. Cannot. Erase’i baştan sona çalması gibi… Ya da 18 dakikalık Anesthetize (Porcupine Tree) gibi beste yapması gibi…

Geçen gün Zorlu PSM’de gerçekleştirilen 3 saatlik Steven Wilson konserini kaçırmış olmanız mümkün. Ben sizin yerinizde olsam sırasıyla Blackfield (nispeten kolaydan başlayın) ve Porcupine Tree albümlerine (Özellikle In Absentia, Deadwing ve Fear Of A Blank Planet üçlüsü) bir göz atarım.
Not: Bu haftanın dinleme listesi: Spotify’da Barış Akpolat yazıp profilimdeki çalma listelerine bakın. Orada Ultimate Progressive Rock yazana bir dalın. Benim hayatımı çok etkileyen prog rock örneklerine oradan ulaşabilirsiniz.

Kaynak: Birgun.net