ÖMÜR ŞAHİN KEYİF [email protected]

Türkiye’de feminist hareketin önemli katılımcılarından biri olan Handan Koç’un ‘Muhafazakârlığa Karşı Feminizm’ kitabı yeniden, Güldünya Yayınları etiketiyle raflarda. AKP iktidarının kadınlara verdiği zararın köklerine inen yazılardan oluşan kitap vesilesiyle Handan Koç’la konuştuk.

 “AKP Türkiye’sinde kadın olmak” ne demek?
Tekinsiz, savaşa sürülmüş, zalimlerce yönetilen bir ülkede yaşıyoruz bir süredir. AKP 2002’de işbaşına geldi. En can-ı gönülden destekçileri de en sert düşmanları da kadınlar oldu. AKP hep kadınları hedef aldı. Başörtülü destekçilerini bir yerden bir yere getirdi ve onlara bir saraydan hükmetmeyi istiyor. Bir grup kadının AKP’ye güvensizliği ne kadar büyükse, siyasal iktidarın kendine karşı çıkan kadınlara karşı zorbalığı ve terbiyesizliği de o kadar büyük oldu. AKP piyasa güçlerinin, ılımlı İslamcı kadroların ve toplumsal muhalefetin uzlaşısı ile yükseldi. Kadınların hayatında büyük değişiklikler yarattı. Mesela parasız eğitim adeta ortadan kalktı. AKP 2010 Anayasa Referandumuyla güçlendikten sonra devlet okullarını imam hatiplere çevirmeye başladı. Kız çocukları için ergenlikten itibaren tesettürle yaşamayı devletin eğitim politikasının parçası haline getirdi. Kadınların toplumsal cinsiyet eşitliği hamlesinin karşısına aile içinde erkek yönetimine rızaya dayalı gelenekleri dinsel organizasyonlar aracılığıyla tahkim ederek çıktı. Kadınlarla ilgili diğer büyük hamle ise kürtaj yasağı oldu. Tayyip Erdoğan kürtaj cinayettir diye bağırdı, kadınlar sokaklara döküldü…

 Son dönemde İslamcılığın geldiği noktayı en iyi özetleyen haberlerden biri Diyanet’in “baba-kız fetvası”ydı. Siz gelinen bu noktayı nasıl okuyorsunuz?
Bu fetvalar hep vardılar. Hatasız halleri de ciddiye alınmalı. Mesela aynı külliyatta, baldızımı arzularsam sorusunun cevabı şöyledir: “Bir erkek, eşinin kız kardeşine yani baldızına şehvetle dokununca hürmeti musahare meydana gelir. Birinden vazgeçmekle diğeri helal olur. Hanımından vazgeçerse baldızı, baldızından vazgeçerse hanımı helal olur.” Bir başka örnek var. Diyanet Vakfı Yayınları ilmihalinde de var, buluğ muhayyerliği denilen bu kurala göre: “Babası olmayan bir velisi tarafından küçükken evlendirilen kimseler buluğa erdiklerinde dilerlerse hâkime başvurup bu evliliği feshettirebilir, ama babası tarafından buluğ öncesi evlendirilenlerin bu itiraz hakkı yoktur.” Yani babanızın sizi küçükken evlendirmesinden geri dönemiyorsunuz, babanız olmayan bir velinin sizi küçükken evlendirmesine büyüyünce itiraz etmeye hakkınız var. Bunlar apaçık korkunç kurallar, apaçık itiraz etmek için yasa haline gelmesini beklememeliyiz. Zaten kadınların hayatı görünmez yasalara emanet.

 Özellikle liberal düşüncede dinciliği ya da dini temel alan hayat pratiklerini kültürel değer olarak görme ve hatta onları bu özellikleri dolayısıyla kutsal ve dokunulmaz yapma eğilimi var. Bu düşüncenin Türkiye özelinde nasıl etkileri oldu?
Ahmet İnsel’in ‘Solu Yeniden Tanımlamak’ isimli maalesef çok okunmuş bir kitabı vardır. Pek çok şeyin yeniden tanımlamaya çalışanlar feminizmi ve İslamcıları statükoya karşı toplumsal hareketler olarak aynı potada tasnif edebilen bir politik tahayyüle kadar işi vardırdılar. Takdir de gördüler. Sağcıların toplumda ezilip sömürülenlerin eşitlik, özgürlük arayışlarının düşmanı olduklarını bilmemek, görmemek için kör olmak gerekirdi. Demek ki bugünden bakıp, bazı düşünce sistemlerinin zararlı bir körlük yarattığını tespit edebiliriz.

muhafazakarliga-karsi-kadin-kadina-mucadele-117626-1.

 Yeri gelince Said Nursi’ye bile sahip çıkan, bugün ise ‘kandırıldık’ açıklamalarıyla gündem olan liberallerin kadınlara ne borcu var?
Eşitlikçi, özgürlükçü, feminist kadınların Said Nursi’ye hiç bir saygı borcu yok, çünkü bizlere katı bir erkek egemenliği öneriyor. Nur risalelerine sahip çıkanlar ise kendilerini kimseye borçlu hissetmiyorlar maalesef.

 ‘Kadınlara aile dışında varoluş hakkı vermeyi kökten reddeden İslamcı öğretiyle doğrudan mücadele etmek’ gerektiğini ifade ediyorsunuz kitapta. Nasıl bir metodu olacak bunun?
Kitaptaki yazıların çoğunu yıllar önce ‘Ya bu adamlar ne korkunç şeyler öneriyor kadınlara’ diye sesimi çıkarmak için yazdım. Önerim basit. Bu bütünlüklü öğreti, siz erkekler için olmayabilir ama biz kadınlar için korkunç, diyebilmek. Karşımıza demokrasi, sivil toplum, çok kültürlülük, Medine vesikası, cemaat hukuku diye çıkılsa da biz kadınlar için, geleceğimiz için berrak, bağımsız bir ‘hayır’ diyebilmeliyiz. Bunlar İslami esaslara göre cariyelik bile çalışan kadın olmaktan iyidir, erkek çok eşliliği koşullara uyulursa meşrudur, kadınlar fıtraten zayıftır, o yüzden örtünmelidir, diyorlar. Erkekleri rahat ettirmenin, kadınları hizaya sokmanın, cinsiyetçi kutsal terbiyenin kurallarını içeren metinleri reddetmek ve nasıl bir toplum istediğimizi anlatmak AKP olmasa da bize düşer.

 4+4+4 sistemiyle kız çocukların eğitimi kesintiye uğruyor, dini eğitim çok küçük yaşlara indi. Kitabın kapağındaki fotoğraf çok çarpıcı. Nasıl kadınlar yetişiyor Türkiye’de?
Onu ileride göreceğiz. Yıkılmış olan bir sistem var ve bu yıkıntı içinde bir AKP ülkesi var, büyük bir Gezi milleti var, kızlı erkekli savaşan Kürt gerillalar var. Öyle bir ateş var ki yanan şu anda Türkiye’de en kötü şeyler ve en güzel arayışlar iç içeler.

Kaynak: Birgun.net