AKP iktidarı döneminde gazetecilik/yayıncılık yapmak zorunda olan herkes farklı nedenlerle güçlük yaşadı. Bugün alnı açık, başı dik dolaşanlar bu süreçte savrulmayan, hesabını veremeyeceği ilişkilere girmeyenlerdir. Basın tarihine geçecek utanç günlerinde, bazı sorular sormak sorumluluktur.

Muhabirlik gazeteciliğin esası kuşkusuz… Çeşitli kaynaklardan bilgiler edinir muhabir ve bunu açıklamak zorunda değildir. Peki, ölçü nedir? Muhabir önce edindiği bilginin kaynağını sorgular, sonra doğruluğunu teyit eder ve bekletmeksizin yayınlar. Haberin doğruluğu ve toplum yararı esastır. Kuşkusuz dünyada gelişen ‘Barış Gazeteciliği’ kavramı da belirleyicidir artık. Din, ırk, mezhep, cinsel yönelim gözetmeksiniz, insanlık değerleri için savaş verir gazeteci. Devlete karşı bireyin yanında olur, güçlüye karşı güçsüzün!

Bizde siyasetin sermayesi kadar, basının kaynağı da sorunludur. Yönetici konumunda olan gazeteciler ya patronlarına esir düşer ya da siyasal iktidara. Ekranlar, köşeler, sayfalar babamızın malı değildir ama patronumuzun ve elbette iktidarın da malı değildir. Hele ki gizli kapaklı işlere girip çıkar sağlamak alabildiğine suçtur. Bu siyasal ve iktisadi çıkardır. Gazetecilik yapanlar tarafsız olmak zorunda değildir. Ama adil olmak zorundadır. Toplumun hakkını, çıkarlarını, insanlığın ortak değerlerini savunmak zorundadır gazeteci. Bana sorarsanız siyasetçi, bilim insanı, aydın, sanatçı da dâhildir bu kesime.

Son günlerde yaşanan bir tartışma dikkat çekici. Nedim Şener ve İsmail Küçükkaya arasında sosyal medyada sert dille süren tartışma önemliydi. Nedim Şener, Küçükkaya’yı emniyet müdürleriyle, iktidar üyeleriyle çıkar ilişkisine girmekle suçluyor. Küçükkaya da buna sert yanıt verdi. Şener’e: “İktidarın kucağında oturuyorsun” dedi. Bence bu işin üstü örtülemez. Nedeni şu; eğer Nedim Şener’in iddiaları doğruysa, Küçükkaya artık gazetecilik yapamaz. Yok, eğer tersi doğruysa; bu kez Şener bulanık sudan faydalanıp, iftira atmış demektir, bu kez o gazetecilik yapamaz.

Bu hepimizi ilgilendiren bir sorundur. Baskı altında kalmak, zaman zaman oto sansür uygulamak, can korkusu yaşamak anlaşılır, eleştirilir. Fakat polisle, mitle iş tutup, doğrudan insanların hedefe konmasına ya da mahpus olmasına/ölmesine neden olmak açık suçtur. Hem hukuki, hem etik olarak… Üstü örtülemez bu tartışmanın. Kişileri aşmıştır, mesleki bir sorumluluk gerektirir. Gazeteci insandır; hata yapabilir, yanılabilir. Ama kasti biçimde suç odaklarıyla, devletle, patronlarla iş tutamaz.

Pek çok Ankara temsilcisi gazetecinin, kendini hükümet üyesi veya patronun ticari ilişkilerinden sorumlu sayması acı bir hakikat. Muhabirlerin onca emeğini çalan ve yayınlamaktan korkan haber müdürlerinin varlığı ayrıca acıklı. 15 Temmuz Cunta Kalkışması’yla ortaya çıkan tabloda, ekrana FETÖ itirafçılarını doldurup, yanını bir muhalif iliştirerek iktidar güzellemesi yapmak da yeni ve kolaycı bir yol. “Yenikapı Mutabakatı” işleri kolaylaştırıyordu. Şimdi çatırdamaya başlayan bu yalancı koalisyon, yeniden genel yayın yönetmenlerini eski ayarlarına döndürecek. Yani? Gazetecilerin başında çoban olma görevi sertleşecek.

Nedim Şener haksız yere mahpus yattığı için tüm duyarlı insanlar tarafından savunuldu. Son günlerde ekranda FETÖ için verdiği kavgada, iktidarın yanına düşmekle suçlanıyor. İktidardan hoşnut olmayan ahali fevkalade kızgın Şener’e. Söz gelişi Ahmet Şık’la karşılaştırılıyor. “O kendini hiç bozmadı” deniyor. Bunların tamamı öznel değerlendirmelerdir. Nedim Şener’in sorularını boşa çıkarmaz. Şener iddialarını kanıtlamakla yükümlüdür ayrıca.

Küçükkaya çok izlenen ve muhalif olarak bilinen bir gazeteci artık. Toplumda karşılığı var. Özellikle izleyicisine “Türkiyem” diye sesleniyor. Bu sesleniş; hem millici, hem Atatürkçü, hem de muhalif olma olanağı veriyor Küçükkaya’ya. Kredisi yüksek. Bu durum ona Şener’in sorduğu soruları geçiştirme hakkı vermez ama! İddialar çok ciddi kuşkusuz. Bu ülkenin siyasal tarihini derin etkileyecek süreçten söz ediyoruz. Şöyle düşünün; dün Nedim mahpustu, bugün onun hakkında hüküm verenler mahpus!

Eğer bugün “Aykırı Sorular” programı olsaydı, bu iki gazeteciyi yayına davet eder, sorardım. Şahsi merakından değil elbet, toplumsal yarar gördüğüm için. “Aykırı Sorular” demişken, Cem Küçük’ün Yeni Şafak’ta 23 Eylül 2014’te yazdığı bir makale var. Bu yazıdaki iddialara yönelik de sorularım olacak. Ahmet Hakan ve Cüneyt Özdemir’in sandığımızdan fazla mıydı görevi/rolü kovulmamızda anlayacağız…

Önce Küçükkaya ve Şener süreci netleşmeli. Acil bir ihtiyaçtır bu.

Kaynak: Birgun.net