Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Davutoğlu'nu gönderme kararı sonrası bir kez daha Erdoğan'a yakın isimler tarafından sızdırılan Pelikan dosyası gündeme geldi. Pelikan dosyasında, 27 maddede Davutoğlu'nu istememe nedenleri anlatılıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dün Davutoğlu'yla yaptığı görüşme sonrası AKP'nin kongreye gitmesi kararı alındı. Başbakan Davutoğlu'nun kongrede aday olmayacağı belirtilirken akıllara kısa süre önce servis edilen Pelikan dosyası geldi.

Pelikan dosyasının Erdoğan ekibi tarafından sızdırıldığı belirtilirken Davutoğlu'nun gönderilme nedenlerinin "görünür" kısımları bu dosyada yer alıyor.

O dosyada sızdırılan maddelerden bazıları şöyle:

GÜL BİRİNCİ SIRADAYDI: Temayül yoklamalarında 1. Gül, 2. Yıldırım, 3. Davutoğlu çıktı. Buna rağmen REİS hocayı parti başkanı yaptı. Gül’ün çok yakışıklı İngiliz arkadaşları, bir de REİS’ten ve ailesinden nefret eden, ancak Hürriyet’e de pek aşık, ‘intifada’cı bir hanımı vardı. REİS Gül’ü başkan yapmadı. Yıldırım REİSçiydi. Falsosu yoktu. Başarılıydı. Parti tarafından seviliyordu. Ama yeterince karizmatik değildi. Kukla muamelesi yapacaklardı. REİS Yıldırım’ı da başkan yapmadı. Davutoğlu güzel konuşuyordu. Hocaydı. Ayrıca, görece tazeydi. Uzun yıllar REİS’le de çalışmıştı. Evet kibirliydi. Hem de çok. Her şeyi o bilirdi. Ama teorik olarak. Pratikte genelde çuvallardı. Örnek; Suriye. “6 ayda Esed devrilir” dedi. Demekle de yetinmedi, bütün planlarını buna göre yaptı. B planı yoktu. Çünkü çok emindi. Kendinden. Zekasından. Bilgisinden. Okumasından. Esed kaldı. Hoca çuvalladı. Sonra bir sürü sıkıntı. REİS yine de hocayı başkan yaptı. Neden mi? a) REİS hocanın, Suriye ve Filistin politikalarından hareketle, kendini devirmek isteyen Batı’yla uzlaşmayacak bir politikacı çıkacağını umuyordu. “Bu hoca, Batı’yla da, onun ülkemizdeki truva atları olan paralellerle ve Doğan medyasıyla uzlaşmaz” diye düşünüyordu. b) Başkanlık sistemine geçerken argüman üretir, akademik karizmasını, taze politikacı kimliğini bu yolda işlevsel hale getirir diye düşünüyordu. Kendisinden bu iki konuda söz aldı. “Temayül yoklamalarını biliyorsun, seni BEN başkan yapıyorum! Ama bu iki konuda söz vermen şartıyla” dedi.

YÜCE DİVAN OYLAMASINDA YOKTU: Reis’in ekonomi yönetimini ekarte etmek için ilk iş “Şeffaflık Yasası”nı çıkartalım dedi hoca. REİS’in haberi olmadan hazırladı yasa paketini. Ve kamuoyuna bizzat kendisi açıkladı. Sonra REİS kendisiyle istişare edilmeden bu paketin hazırlandığını söyledi. Hoca ve muhteris danışmanları tırstılar. Paketi geri çektiler. Ama hoca kararlıydı. Gelir gelmez REİS’i yiyecekti. 17-25 Aralık üzerinden 4 bakanı Yüce Divan’a gönderme oylaması sırasında bir konuşma bahanesiyle İngiltere’ye gitti, meclis grubunun başında durup liderlik etmedi. Ardından Davos’a gitti. Ordan da New York’a sermaye gruplarıyla buluşmak için geçti. Davutoğlu’nun ABD ziyareti hakkında soru sorulan Beyaz Saray yetkilisi bile “Türk Başbakanı’nın burda olduğuna dair bilgimiz yok” dediği bir geziydi bu. Biliyorsunuz mesele 4 bakan meselesi değildi. REİS’ti.

HAKAN FİDAN: Hoca REİS’i devirmekte başarısız olunca, onu zayıftatmaya karar verir. Yine onunla istişare etmeden Fidan’ı milletvekili yapmaya kalkar. İşin kötüsü Fidan da REİS’le istişare etmeden hemen hocasının kucağına atlar. Bu sefer REİS, medya mensuplarının karşısında hocayı ve Fidan’ı azarlar. Fidan Umre’de REİS’i bulur. Nedamet getirir. Sonra tekrar görevi kendisine iade edilir.

ÇÖZÜM SÜRECİ: Hoca yılar mı hiç! Bu sefer de sazı eline almaya karar verir. REİS’in 10 seneden fazladır ince ince işlediği çözüm sürecinin kaymağını yemek ister. Dolmabahçe’de HDP’lilerle Yalçın Akdoğan, Efgan Ala ve Mahir Ünal bir araya gelir. Dolmabahçe Açıklamasına dışarıdan bakınca çok pozitiftir. PKK baharda silah bırakmaya davet edilecektir falan. Fakat asıl konuşan taraf HDP’dir. Başta Sırrı Süreyya olmak üzere, HDP ekibi sazı eline almıştır artık. Çözüm sürecinin gidişatını onlar belirler hale gelmiştir. Şartları onlar tayin eder olmuştur. O kadar ki Apo’yla sivil akillerin buluşturulmasına bile karar vermişlerdir. Bizimkiler de “tamam” demiştir. Devletin bu kadar aciz hale düşürüldüğü başka bir örnek gelmiyor aklıma. Bugün yaşadığımız terör belasının ardındaki en büyük sebeplerden biri bu sergilenen acziyettir.

ARINÇ VE BAŞKANLIK: Bu sefer Bülent Arınç meydandadır. REİS’in yalan söylediğini, kendisinin süreçten haberdar olduğunu ve ülkeyi hükümetin yönettiğini söyler. Asıl kimin yalancı olduğunu söylemeye gerek yoktur diye düşünüyorum. Hocamız hemen Arınç’a telefon açar, televizyondaki REİS-karşıtı açıklamalarından ötürü Arınç’ı tebrik eder. Aydın Doğan’ın damadının, Koç’ların ve diğer TÜSİADçıların ayağına (Ali Kibar’ın evinde) gitmiş olsa da, Erdoğan’ı yeniçeriler tarafından katledilen III. Selim’e benzeten Economist Dergisi’ne koşa koşa röportaj vermiş olsa da, Doktoruna kadar bütün akraba ve ahbaplarını vekil listesine koymuş olsa da, başarılı olamaz. Başkanlık meselesini neredeyse ağzına hiç almamıştır seçim kampanyalarında.

MKYK KAVGASI: Eylül’de MKYK’yı baştan sona kendi şekillendirmek isteyen hocaya karşı, REİS’in talimatıyla Binali Yıldırım devreye girdi. 1353 delegenin 900’ünün imzasını topladı. Sonra da Abdülhamit Gül’den Mehmet Muş’a, Berat Albayrak’tan Ayşenur Bahçekapılı’ya kadar REİSçi pek çok isim MKYK’ya girdi. Gül’ün ekibi (Hüseyin Çelik, Ali Babacan, Mehmet Şimşek vs.) ise safdışı edildi.

DÜNDAR VE SARAY: Beştepe’ye karşı paralellerin “İsrafsaray” hakaretleri, 250bin dolarlık masa iftiraları kol gezer, REİS bu kepaze ithamlarla boğuşurken bir kez olsun sesini çıkarmayan hocamızın partisi; Can Dündar serbest bırakılınca, sevinçle karşıladı. REİS “karara saygı duymuyorum” deyince, hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş çıkıp “Cumhurbaşkanı’nın şahsi fikridir” diyerek makamı küçümsemeye kalktı.

AKADEMİSYENLER: Hocamız, REİS’in şiddetle eleştirdiği, 1100 terör destekçisi Akademisyen’in imza kampanyası için “görmezden gelsek olay bu kadar büyümezdi” yorumu yaptı. Sonuç: hoca ile REİS arasındaki hikaye basit bir ihtiras hikayesi değildir. Çünkü hoca kendi ihtiraslarının peşinden koşabilmek için, REİS karşıtı, ve dolayısıyla REİS’i destekleyen halkın karşıtı kim varsa, onunla işbirliği kurma yoluna gitmiştir. Küresel güçlerin ülkemizdeki satrancında vezir görüntüsüne sahip basit bir piyon olmayı kabul etmiştir.

DAVUTOĞLU'NUN MEDYASI VE KAPIŞMA:

Bu arada Hoca yavaş kendi medyasını kurmaya başlar.

Mustafa Karaalioğlu (ES Medya’da iken ayda 100binden fazla maaş alan, kendisine 400 metrekarelik ofis kuran bu zat Ethem Sancak’ın bütün telkinlerine rağmen Feto’nun beddua haberini bile manşetten görmemiştir, Ekrem Dumanlı’nın Akit muhabirine attığı tokatı arka sayfalara gömmüştür, 17 Aralık’tan sonra bile Ekrem Dumanlı’yla dirsek teması bir süre devam etmiştir, Gezi sürecinde kısık sesle konuşmuştur, sonra görevden alınınca “objektif” gazetecilik yapmaya karar vermiştir),

Mahçupyan (REİS hakkında eşcinsellik imasında bile bulunan bir herif),

Hakan Albayrak (hocayı savunacağım, REİSçilere çakacağım derken Ahmet Hakan’ı bile savunan bir zavallı) ve Diriliş Postası,

Yıldıray Oğur ve Ceren Kenar (bakanların Yüce Divan’a gönderilmesi gerektiğini yazdı, Mahçupyan’a siper oldular, Babacan’a sahip çıktılar, Can Dündar bırakılınca sevinçten havalara uçtular), Genç Siviller ekibi (Yıldıray Oğur’un talimatıyla AK Parti gençlik kollarının üst kademelerine sızdılar),

İbrahim Karagül (1 Kasım seçimlerine bir hafta kala, içinde Ali Bulaç gibi paralellerin de ilk sayfada yer aldığı “gelin uzlaşalım kampanyası” başlattı; “Kabinede mason bakan korkusu” türü haberlerle kabineye ayar vermeye çalıştı) ve Yeni Şafak ekibinin neredeyse tamamı (elbette ki Salih Tuna, İsmail Kılıçarslan, Leyla İpekçi, İbrahim Tenekeci gibi bazı istisnalar hariç).

Abdülkadir Selvi (Yeni Şafak’ta yazdığı dönem, eskiden Aydın Doğan’ın 28 Şubat sürecindeki rolü üzerine yazdığı yazıları unutup CNN ekranlarına çıkmaya başlayarak Doğan medyasıyla dirsek temasına giren, bu arada yavaş yavaş REİS eleştirilerine başlayan, ve sonunda Hürriyet’e geçiş yapan şaşkın)

Akif Beki (REİS’in basın başdanışmanlığı sebebiyle adam yerine konulan, sonra kapağı Radikal ve Hürriyet’e atan, Karar’ın kuruluşunda bizzat etkili olan, ve bugünlerde köşesinden REİS’e “işler daha da çirkinleşebilir” tehditler savuran)

Taraf‘ın tamamı (Alkım ziyareti sonrası)…

Mahçupyan köşesinden REİS’e yardırmaya başlar.

REİS meydanlara indiği, “Başkanlık” dediği için seçim kaybedilmiştir.

Hoca itiraz etmez.

Hakan Albayrak “artık konuşma reis!” “artık köşene çekil reis!” yazıları kaleme alır.

Hoca itiraz etmez.

Bu ekip kendi medyalarında iki seçim arası dönemde tam yüzden fazla haber ve köşe yazısı yazar REİS karşıtı.

Bu arada REİS tarafından çok fazla ses çıkmaz.

Zira REİS müsaade etmez.

Hocayı kendi ıslah edecektir.

Dışarıya kavga görüntüsü vermeyecektir.

11

Hilal Kaplan, Melih Altınok, Kurtuluş Tayiz, Cemil Barlas, Haşmet Babaoğlu gibi isimler inceden dokundurmaya başlar hocaya.

Fakat Suheyb Öğüt Aktüel’de çok sert bir eleştiri yazar.

“Hoca felç geçiriyordum” diye inlemeye başlar.

Derhal Turkuvaz grubunu arar. Yazıyı kaldırtır.

Grup yazıyı hocadan tırstığı için değil, REİS’in politikası bu yönde olduğu için kaldırır.

Öğüt de durumu öğrenir, “eyvallah” der.

Bu arada bizim hocacı liboşlar da susmaktadır.

Şirin ve güler yüzlü hocamız kendisi hakkında ilk defa net bir eleştiriyle karşılaşmış ve ilk tepkisi bu yazıyı kaldırtmak olmuştur.

Bildiğin, Öğüt’ü sansürlemiştir.

Ama ne Mahcupyan, ne Oğur ne de başka bir özgürlükçü vatandaş bu durumu umursamıştır.

Durum hâlâ aynıdır onlar için;

kendisine her gün küfredilen,

uluslararası operasyonlarla devrilmeye çalışılan,

oğlu bile kendisinden kurban olarak istenen Erdoğan baskıcıdır;

kendisini eleştiren ilk yazıyı sansürleyen hoca ise demokrat.

Hoca artık kendisine ait müstakil bir medya kurma vaktinin geldiğine KARAR verir.

Kaynak: Birgun.net