Son iki ayda iki köprü açıldı. Köprülere Osmanlı padişahlarının isimleri verildi. İlkine Osmangazi ikincisine Yavuz Sultan Selim. İstanbul Boğazı’ndaki ikinci köprüye de Fatih Sultan Mehmet adı verilmişti. Alevi yurttaşların hassasiyetine rağmen üçüncü köprüye Yavuz adı verilmesi ve Atatürk Köprüsü önerisinin hükümet tarafından duymazdan gelinmesini not ederek geçelim. Öte yandan GATA Haydarpaşa Hastanesi’ne Sultan Abdülhamit adı verilmesinin ardından Üçüncü Havaalanına ve Kanal İstanbul’a da padişah isimleri verilirse şaşmayalım!

Köprülere, büyük kamu tesislerine, üniversitelere, spor salonlarına, stadyumlara kralların, padişahların, siyasilerin, zenginlerin adlarının verilmesi yaygın bir uygulama. Ya kimin ismi verilecekti? Köprüler, yollar, inşaatlar yapılırken kesilen ağaçların adı mı, yaşam alanları yok olan hayvanların adı mı, o bölgeye özgü bir kuşun adı mı? Yoksa o köprüleri yolları yaparken ölen işçilerin adı mı?

Her biri birer “inşaat şahikası” olarak sunulan bu iki köprünün açılışında yapılan konuşmalarda onlardan söz eden olmadı. İsimlerinin bu köprülere, yollara ve viyadüklere verilmesi ise kimsenin aklına gelmedi. Şimdi onları hatırlayalım:

5 Nisan 2014 akşamı 3. Köprü’nün Beykoz Çavuşbaşı civarında viyadük ayaklarına beton döküldüğü sırada iskele çöktü.

İskeledeki üç işçi 24,5 metre yükseklikten zemine düştü. Lütfü (48) ve Yaşar Bulut (50) kardeşler ile iki günlük işçi Kahraman Baltaoğlu (46) öldü. Ölen üç işçi için hazırlanan bilirkişi raporuna göre işçiler, gelişi güzel monte edilen çelik iskelenin kurbanı oldu. Ölen işçilerde emniyet kemeri bulunmuyordu. Rapora göre, yaşam halatı bulunsaydı, iskele çökse bile işçilere bir şey olmazdı. Bilirkişi raporunda yer alan tanık ifadelerine göre şantiye şefine daha önce “betonu niye yavaş döküyorsunuz, niye bitmedi. Bir an önce bitirin” telefonu gelmişti (Hürriyet, 13 Eylül 2014).

İstanbul Riva’da iki aracın çarpıştığı trafik kazasında 3. Köprü inşaatına çalışmaya giden dört işçi öldü (Sabah, 17.4.2016).
Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nde yapımı devam eden asfaltlama çalışması için zift taşıyan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi şirketlerinden birine ait kamyonun Bahçeköy orman yolunda şarampole devrilmesi sonucu kamyonun sürücüsü Serkan Sert hayatını kaybetti (Sabah, 12,7.2016).

Körfez geçişi köprüsü bağlantı yolları inşaatında bir taşeron firmada çalışan silindir operatörü Saffet Atış, kullandığı iş makinesinin altında kalarak öldü (Milliyet, 25 Ağustos 2014).

İzmit Körfez geçişi asma köprüsünde 21 Mart 2015 cumartesi günü ‘Catwalk’ olarak bilinen halatın kopmasından kendisini sorumlu tutan Japon mühendis 51 yaşındaki Kishi Ryoichi intihar etti. Japon mühendisi intihar ettiren bağlantı noktasının Türk malı olduğu ortaya çıktı (Radikal, 25.3.2015).

Bunlar üçüncü köprü, Körfez köprüsü ve bağlantı yolları inşaatlarında ölen işçilerden tespit edebildiklerimiz. Onlar köprüler ve yollar biran önce bitsin, törenler biran önce yapılsın diye, göz göre göre öldüler. Ölümleri önlenebilirdi. Hepsi yaşıyor olabilirdi.
Üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim gibi şaibeli bir padişah yerine köprü inşaatında ölen işçilerin adları verilseydi ve köprünün adı Lütfü Yaşar Kahraman Köprüsü olsaydı, Körfez köprüsü Kishi Ryoichi Köprüsü olsaydı diyeceğim ama köprü açış törenleri nutuklarında inşaat sırasında ölen işçilerin adlarının dahi anılmadığını hatırlayıp susuyorum. Sözü A. Kadir Türkçesiyle Bertolt Brecht’e bırakıyorum. “Okumuş bir işçi soruyor”:

“Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim?
Kitaplar yalnız kralların adını yazar.
Yoksa kayaları taşıyan krallar mı?
Bir de Babil varmış boyuna yıkılan,
kim yapmış Babil’i her seferinde?
Yapı işçileri hangi evinde oturmuşlar
altınlar içinde yüzen Lima’nın?
Ne oldular dersin duvarcılar Çin Seddi bitince?
Yüce Roma’da zafer anıtı ne kadar çok!
Kimlerdir acaba bu anıtları dikenler?
Sezar kimleri yendi de kazandı bu zaferleri?
Yok muydu saraylardan başka oturacak yer
dillere destan olmuş koca Bizans’ta?“

Kaynak: Birgun.net