ECE ZEREYCAN
@ecezereycan

15 Temmuz Darbe Girişimi’nin, ardından ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) ve ardı ardına çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK). Ülke tam da iktidarın yönelimleri ve istekleri doğrultusunda baştan aşağı dizayn ediliyor. Haksız gözaltılar, işten atılmalar, tutuklamalar darbe dönemlerinden farksız. Cadı avı mağdurları hak arayışlarında yalnız bırakılıyor. Gitgide yerleşen adaletsizlik duygusu ve gericiliğin iktidar gücüyle kurumsallaşması toplumun DNA'sıyla oynuyor. Bu karanlık sürecin kodlarını deneyimli toplumbilimci Prof. Dr. Emre Kongar'la konuştuk. 15 Temmuz'u, toplumda yarattığı travmayı ve çıkış yollarını sorduk. Son derece enerjik ve güleryüzlü karşıladı bizi. Bu kasvetli ortamda enerjisini koruyabilmesinin sırrının, bizi ağırladığı kitap cenneti sığınağı olduğunu düşünüyorum. Üzerindeki, kadın hareketinin mottosu "We can do it!" t-shirt'üyle zaten mesajını da vererek başladı söyleşiye Prof. Dr. Emre Kongar…

» 15 Temmuz Darbe Girişimi’yle bir travma yaşandı ülkede. İlk andan itibaren pek çok yorum yapıldı. Kurgu diyen de oldu, ABD destekli CIA işi diyen de... Cevaplanması beklenen onlarca karanlık nokta var olayda. Sizin 15 Temmuz yorumunuz nedir?

Bu darbe teşebbüsünün iktidar tarafından kurgulandığını veya kendi içinde sahte bir kalkışma kurgusu olduğunu düşünmüyorum.

Şimdiye kadar bütün darbeler, sabaha karşı, sessizce stratejik mevkilerin ele geçirilmesi ve yine sessiz ve çok hızlı bir biçimde yöneticilerin gözaltına alınmasıyla gerçekleştirilmiştir.

Buna benzer daha pek çok gariplik var: Cumhurbaşkanı’na ve Başbakan’a yönelmenin çok geç olması ve tam bir fiyasko ile neticelenecek bir uygulamayla yapılması; televizyonlara yapılan inanılmaz acemice müdahaleler, tam bir maskaralık!

Bu gariplikler, acemilikler, hatalar o denli belirgindir ki, kamuoyunun bir kısmı sırf bu yüzden “Yahu bu ciddi bir darbe girişimi olamaz, olsa olsa bir tiyatrodur” diyebilmiştir. Ama yukarda da söyledim, ben öyle düşünmüyorum; özellikle gecenin ilerleyen saatlerinde Meclis’e, MİT’e ve polis merkezlerine yapılan saldırıların pek öyle tiyatroyla filan ilgisi yok, olamaz.

Öte yandan, artık MİT Başkanı’nın Genelkurmay’a saat 16’da gittiği bütün kamuoyu tarafından bilinirken, hepimizin nefeslerini bile dinleyip kaydeden bir rejimde Cumhurbaşkanı’nın girişimi akşam saatlerinde eniştesinden duyduğunu söylemesi de hiç akla yakın değil. Hele yine aynı gece bu kalkışmayı bir “Allah’ın lütfu” olarak nitelemesi çok şaşırtıcı.

» Neden

Sanıyorum, kalkışmayı planlayanlar iki büyük varsayım hatası yapmış: 1) Ordunun komuta kademesinin ve ana gövdesinin kendilerine katılacağını beklemişler. 2) Erdoğan/AKP muhaliflerinin kendilerini destekleyeceğini beklemişler.

Bunların ikisi de yanlıştır: 1) Ordu meşruiyetçidir, böyle bir maceraya girmez. 2) Erdoğan/AKP muhalifleri demokrattır, darbelere karşıdır.

Nitekim darbe kalkışmasını asıl önleyen ordunun ana gövdesinin ve komuta kademesinin tutumudur. Yoksa belki yine girişim yine başarısız olurdu ama çok kan dökülürdü.

Burada bir faktör daha var elbette: Ordu kendi içinde kimin kim ve ne olduğunu biliyor. Daha ilk dakikalardan itibaren hareketin “Cemaatçiler”, bugünkü moda tabiriyle FETÖ’cüler tarafından yapıldığını fark ediyorlar ve hemen karşı çıkıyorlar. Ergenekon ve Balyoz’da yargılanan emekli subaylar bile silahlarını alıp darbeye karşı sokağa çıkıyorlar!

Aynı biçimde Erdoğan/AKP iktidarına muhalefet edenler de, bu muhalefeti, iktidar demokrasiden saptığı için yapıyorlar. Demokrasiyi tümüyle rafa kaldıracak olan bir askeri darbeye niye destek versinler ki! Darbecilerin hem kendi güçlerini, hem de toplumdaki eğilimleri doğru değerlendiremedikleri anlaşılıyor.

Medyaya yansıyan bazı haberlere göre, darbecilerin, iktidarın darbe hazırlıklarını haber aldığını ve büyük bir tasfiyeye girişeceğini duymuş olduğu, bu yüzden girişime hazırlıksız olarak erken başladıkları söyleniyor. Şimdilik bunu bilmek olanağı pek yok. Zaten iktidar bütün bilgileri kamuoyu ile paylaşmıyor.

» Deneyimli bir toplumbilimci olarak OHAL ve KHK'lerin yurttaşlarda yarattığı etkiyi nasıl tanımlıyorsunuz? Yurttaş bunları gerekli tedbirler olarak görüp rahatlıyor ve kendini güvende mi hissediyor, yoksa travma derinleşiyor mu?

Erdoğan/AKP yönetimi, 15 Temmuz girişimini, demokrasiyi güçlendirmek için değil, kendi iktidarlarını kuvvetlendirmek için kullanıyor. En azından şimdilik öyle görünüyor. Zaten Cumhurbaşkanı ABD’de açıkça söyledi, “Cemaat’e verilenleri normal koşullarda geri alamazdık” dedi!

Kanun Hükmünde Kararnamelerin çok önemli bir sakıncası Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni devre dışı bırakması. Artık Erdoğan Meclisi de “baypas” ederek, Türkiye’yi tek başına yönetiyor. Oysa Anayasa ve Anayasa Mahkemesi’nin içtihat kararı açık, Olağanüstü halin ilan edilmesine yol açan konuların dışında ve olağanüstü halin süresini aşan nitelikte KHK çıkaramazsınız. Bir başka deyişle, uzun dönemde KHK’lar kanunların yerine geçemez. Oysa Erdoğan/AKP iktidarı toplumun temel yapısını değiştirici hükümler koyuyorlar KHK’ların içine.

Şimdi CHP çok doğru bir kararla bunları Anayasa Mahkemesi’ne götürüyor. Sanıyorum önemli bazı maddeler iptal edilebilir.

» Yurttaşların tepkileri farklı. Toplumun büyük bir bölümü bunlara ilgisiz. Olaylara kendi siyasal eğilimlerine göre bakıyor. Ama rahatsızlıkların gitgide yaygınlaştığı da bir gerçek. 100.000 kişiyi işten atarsanız bu aileleriyle birlikte yarım milyon eder. Az mı?

Üstelik bizzat Cumhurbaşkanı haksızlıkların yapıldığını belirtti. Vilayetlerde “FETÖ’cü saptama” komisyonlarının yanında bir de “Yanlışlıkları düzeltme” komisyonları kuruldu. Sadece CHP’ye yapılan başvurular 50.000 civarında.

» FETÖ ile mücadele adı altında Cemaat’le uzak-yakın ilişkisi olmayan muhalifler de işinden oluyor, tutuklanıyor. Hukukun işlemediği bir düzen nasıl bir Türkiye yaratacak?

Benim en büyük korkum bu: Kin ve intikam duygularıyla ne demokrasi kurabilirsiniz ne de adalet sağlayabilirsiniz.

Türkiye 1960 darbesinde asılan 3 politikacının kan davasını bile hâlâ halledemedi. Arkadan Deniz Gezmişlerin üç fidan olayı. Derken küçük yaşta asılan Erdal Eren. Şimdi yeni mağduriyetler yaratılırsa, daha yıllarca bu haksızlıkların gölgesinde yaşamak zorunda kalacağız.

Erdoğan/AKP iktidarı zaten demokrasiden sapmakla, diktatörlükle eleştiriliyordu. 15 Temmuz’dan sonra, OHAL ve KHK’lar adı altında bu yaptıklarına hukuksal alt yapı kılıfı da oluşturdular.

» Bu süreçte muhalefet partilerinin izlediği politikayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Zaten MHP’nin pek muhalefet yaptığı yok. Tamamen iktidarın dümen suyuna girdi. Erdoğan’ın eli partinin içinde. Erdoğan’a destek veren Bahçeli’ye karşı olan her türlü muhalefet susturuldu. Dolayısıyla MHP’ye muhalefet partisi demeye devam etmek pek akılcı değil. Zaten bu gidişle bir dahaki seçimlerde AKP içinde eriyebilir.

HDP ne yazık ki Kürtlerin hakları için yaptığı siyaseti tüm Türkiye çapında bir demokrasi ve özgürlükler mücadelesine dönüştüremedi. Oysa 7 Haziran seçimleri sırasında böyle bir umut yaratmış ve bu sayede oyları da çok artmıştı. Demokrasi, hak ve özgürlükler mücadelesini etnik parantezin ipoteğinden kurtarıp tüm Türkiye’ye mal ettiği oranda hem kendisi kazanır, hem Türkiye.

CHP’ye gelince, demokrasi mücadelesinde herkesin belirttiği bir yetersizlik anlayışı topluma hakim. Elbette darbe girişimine karşı duruşu doğruydu. Yenikapı’ya gitmesi de yanlış değildi. Kılıçdaroğlu’nun gerek Taksim’de gerekse Yenikapı’da okuduğu bildiriler son derece doğru ve haklı uyarıları ve talepleri içeriyordu. Bu bakımdan CHP’nin 15 Temmuz Darbe Girişimi ve 20 Temmuz KHK’ları ile başlayan Post Mortem Darbe döneminde çok doğru çizgide olduğu söylenebilir.

Peki yeterince enerjik ve etkili mi? Ne yazık ki hayır! Demokrasi mücadelesini geniş kitlelere yaymakta yetersiz.

"Yenikapı ruhu" iktidarın hukuksuzluklarını meşrulaştırdı mı?

Erdoğan/AKP iktidarı bunun çabasında. Hem içeri hem dışarı bu izlenimi vermeye çalışıyor ama başarı kazandıklarını düşünmüyorum. Herkes her şeyin farkında. Zaten bu yüzden yurtdışından darbe girişimine karşı yeterli sert ve yaygın tepki oluşmadı; çünkü Erdoğan’a ve AKP’ye demokrasi açısından fazla güvenmiyorlar.

» Darbe tehdidinin açtığı yolla, ülke tüm kurumlarıyla baştan aşağı yeniden dizayn ediliyor. Yeni anayasa yine gündemde. Bunca hukuksuzluğa imza atmış bir iktidarla yeni anayasa yapılabilir mi?

Erdoğan/AKP iktidarı Türkiye’ye özgü bir tek adam sistemi istediklerini açıkça belirtti. Bu isteği son derece tehlikeli görüyorum: İçinde bulunduğumuz dünya bölge ve ülke koşullarında tek adam rejimi Türkiye’yi mahveder. Böler. İç savaşa kadar götürebilir. İktidarın bu modelden vazgeçmesi gerek. O zaman yeni bir anayasa yapılabilir.

» İktidarın uyguladığı kutuplaştırma politikasıyla yurttaşlar keskin hatlarla ayrışmış durumda. Bu basınç toplumda bir cinnet hali yarattı. Herkes bir diğerine tahammülsüz. Suç oranları da hapishaneler de arttı son yıllarda. Var mı bu karanlıktan bir çıkış yolumuz?

İktidarın siyaset yapma biçimi veya doğrudan iktidar değişmedikçe bir çıkış görünmüyor.

» Özellikle kadın cinayetlerindeki artış çok ürkütücü. Üzerinizde "we can do it" yani kadın hareketinin sloganı "başarabiliriz"i görüyorum. Her geçen gün gericiliğin iktidar gücüyle yaygınlaştırıldığı günümüz Türkiye'sinde insanın "tüm sosyologlar birleşin ve derdimize bir çare bulun" diye haykırası geliyor. Yaratılan bu korku imparatorluğunda "başarabilmemizin" itici gücü ne olmalı?

Demokrasi inancı, adalet arayışı, gençler ve kadınlar itici gücümüzdür.

İnsanlık tarihi ilkel, toplayıcı, avcılıktan tarıma, tarımdan endüstriye, endüstriden bilişime geçti. Paganizmden tek tanrılı dinlere, tek tanrılı dinlerden milliyetçiliğe, milliyetçilikten demokrasiye ve insan haklarına geldi. İnsanlığın evrimi demokrasi ve insan haklarına doğrudur.

Mustafa Kemal Atatürk bunu gördüğü için, bu çizgiye uygun olarak, bir din/tarım imparatorluğu olan Halife/Sultanlığa dayalı Osmanlı Hanedanlığının yerine, halka dayalı Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Şimdi bu Cumhuriyet’in önünde daha eşitlikçi, daha adil, daha demokrat, daha sol bir aşama uzanmaktadır. Hiçbir güç, Türkiye’nin, insanlık tarihine uygun olan bu gelişimini durduramayacaktır.

Kaynak: Birgun.net