Güç karşısında eğilmek, sorgusuz sualsiz güçlüden yana olmak, meslektaşı karga tulumba işinden atılır hayatı tarumar olurken arkasından atıp tutmak hatta onunla yetinmeyip muhbirlik yapmak bu memleketin olağanüstü hallerinin rutinidir. Uzakta, bilmediğiniz yerlerde işleyen bir ‘mekanizma’, ‘karanlık bir odak’ değil yanı başınızda her gün selamlaştığınız bir tanıdık verir isminizi. Böylece hem biat vazifesini yerine getirir hem de kendisini olağan ‘şüpheli’den, ‘suçlu’dan ayırıverir. O zaten sizin muhalifliğinizden, politik tavrınızdan hep işkillenmiştir! “Yüce devletinden yana olduğundan” gitmenizden memnundur!

Akademide tasfiye

OHAL’i fırsat bilerek Aslı Erdoğan’dan Necmiye Alpay’a barışın ve hür düşüncenin sembollerini içeri atan hükümet 1 Eylül’de ardı sıra çıkardığı KHK’lerle hem büyük yapısal değişimler gerçekleştirdi hem de çok sayıda muhalif akademisyeni mesleğinden etti. Rektörler tasfiye listelerine barış bildirisine imza atan akademisyenleri, otoriter-İslamcı gidişata itiraz eden meslektaşlarımı dahil etti. Akademik birikimleri ve liyakatleriyle bulundukları yeri sonuna kadar hak eden bu insanlar, meslektaşlarının isimlerini ‘yukarıya’ vermesi sonucunda savunmalarını dahi yapamadan çok sevdikleri öğrencilerinden ve derslerinden oldular. Öğrenciler bu yıl demokrasi ve emek savunusu yapan hocalarından mahrum kalacaklar. Akademinin çoraklaşması, dilsizleşmesi, kötürümleşmesi derinleşerek devam edecek.

Olup bitene dair bir çift söz söylemeyen, arkadaşlarına geçmiş olsun dahi diyemeyen çoğunluğu görünce vicdan hatırlatması yapan meslektaşların sayısı artıyor. Hâlbuki bu bir vicdan meselesi değildir; politik bilincin ve netliğin olmadığı yerde vicdan denilen şey korkuya, ikbal kaygısına kurban edilir. Omurgalı durabilmek için mesleki ilkelerden ödün vermeden politik düşünmek, eylemin ve sözün birlikteliğini muktedire karşı savunmak gerekir. Suskunluk suça ortak olmaktır!

Büyük dönüşüm

15Temmuz sonrasında çıkarılan KHK’ler nereye gittiğimiz hakkında yeteri kadar ipucu sunuyor bizlere. 7 Haziran’dan bu yana devam eden meclisin işlevsizleştirilmesi operasyonu KHK’lerle tepe noktasına ulaştı. “Milli mutabakat” oyununa gelen CHP, fiili Saray-AKP-MHP koalisyonunda ‘sistem içi’ kalarak mevzi elde edemeyeceğini eninde sonunda anlayacak fakat uzlaşma görüntüsü altında verilen sözlerin tutulmadığı net bir biçimde ortadayken bu oyunu sürdürmek CHP yönetiminden çok tabanına zarar veriyor.

Sürecin ikinci özelliği yüksek merkezileşme. AKP’yi yıllardır merkezileşme-ademi merkezileşme ikiliğinde ikinci kategoriye koyan liberal okuma bir kez daha büyük bir yanılgıya düştü. AKP hiçbir zaman demokratik güç dağılımını yasal güvence altına almaya yanaşmadı. Çözüm sürecinde dahi yerel yönetimlerin güçlendirilmesi talebine karşı ayak sürüdü. Şimdilerde iktidarın tamamen ele geçirilmiş bir merkezin tahkimatını hedeflediği ve bunun için 15 Temmuz sonrası iklimden yararlandığı ortaya çıktı. Belediyelere kayyım atanmasını mümkün kılan KHK bu merkezden kontrol saplantısının bir ürünü.

Sürecin bir diğer özelliği mevcut Kürt siyasi hareketiyle müzakerenin şimdilik rafa kaldırıldığıdır. Hükümet OHAL koşullarında PKK saldırılarının artmasıyla oluşan atmosferi arkasına alarak Kürtleri ülke genelinde ve yerelde köşeye sıkıştırma hamlesinde avantajlı konumda. Kürt siyasetinin gündemi Öcalan’a sabitlemesi ve ‘tecrit’in kaldırılmasını silahların susması için bir önkoşul olarak sunması, üç yıl önceki şartların ne denli değiştiğinin iyi okunamadığına dalalet. Darbe girişiminin Öcalan’a karşı da yapıldığı iddiasının yaşanılan süreçte ‘uzlaşma’ için yeterli olmadığı da açık.

Sürecin diğer bir niteliği devletin kontrolündeki dinselleşmenin hız kazanması. İslamcı bir gücün darbe tehdidiyle sistemi zorlaması sonrasında hükümetin laikliğin kıymetini anlayacağını sananlar politik öngörüsüzlük örneği verdiler. Hükümet el koyduğu cemaat okullarını hızla imam hatipleştirerek kendi denetiminde devlet-Sünni İslam özdeşliğini eğitimde yapılandırmaya devam ediyor.

Devletin zor uygulama kapasitesi 15 Temmuz sonrasında ordudan cezaevlerine kadar birçok alanda boyut değiştirmiş durumda. Milli Savunma Bakanlığında yapılan düzenleme, ordu-yerli savaş sanayi- piyasa arasında kurulan yeni denge, ödenek şartı aranmaksızın inşa edilecek yeni cezaevleri demokratik bir geleceğin değil baskının artacağı yeni bir dönemin sinyalini veriyor. Darbe girişimi sonrasında iyiden iyiye suskunlaşan sivil ve politik aktörler sürecin bu özelliklerini dikkate alarak yeni ve geniş bir politik hat kurmak zorundalar.

Kaynak: Birgun.net