MUSTAFA DERMANLI
[email protected]
@mustafadermanli

Kaş... Kimisi denizini, kimisi tepelerindeki rüzgarını sever. Sualtında dalış yapanı da çoktur, gökyüzünden yamaç paraşütüyle süzüleni de. Yürüyüş severler Phellos antik kenti kalıntılarına, yüzmeyi sevenler Büyükçakıl, Küçükçakıl veya Kaputaş’a düşürür yolunu. Komşu ziyareti yapmak isteyenler göz açıp kapayıncaya dek Meis’in kollarındadır.

Biz de son iki yıldır hem bu dediklerimizi yapıp, hem de Çukurbağ’da bulunan Düşler Akademisi’ni ziyaret ediyoruz. Akademi, üç yıl önce atıl, harabe ve 75 yaşındaki Çukurbağ İlkokulu’nun restorasyonu ile başlamış. Geniş bir alana yayılan akademinin Kaş bacağının kurulması ve ilkokulun restorasyonu neredeyse bir yıl sürmüş. Okulun giriş katı da sade ama nefis bir sergi salonuna çevrilmiş. Akademi’nin bir bacağının da İstanbul’da olduğunu hatırlatayım. Kaş Kaymakamlığı’ndan bir çok özel kuruluşa onlarca destekçi omuz vermiş akademiye. Peki niye?

GÖNÜLLÜLER İŞ BAŞINDA

Düşler Akademisi kendini, “Engellilik ve süreğen hastalıklar başta olmak üzere, gerekçesi ne olursa olsun toplumsal dışlanmayı yaşayan tüm birey ve guruplara alternatif, yenilikçi ve sürdürülebilir yöntemlerle ücretsiz olarak eğitim, üretim ve ortak yaşam hizmetleri sunan bir Köy Akademisi” olarak tanımlıyor. Yaz – kış demeden projelerine devam eden akademide neredeyse herkes gönüllü. Urfa’dan bir öğrenci de var, İstanbul’dan bir tiyatrocu da. Avrupa’dan bir çift de gelip mutfak işlerine katkı sunuyor, Eskişehir’deki bir derneğin gönüllü üniversite öğrencileri de.

Alternatif Kamp, akademinin en önemli konsepti denebilir. İçerisinde dalış, binicilik, yoga, masa tenisi, drama, plaj voleybolu ve yüksek parkur gibi atölyelerin olduğu bu çalışmalara bugüne dek onbinlerce sosyal dezavantajlı veya engelli vatandaş katılmış. İlk kez deniz görmeyi bırakın, suyun altını keşfedenler de var, yükseklik korkusu olup yüksek parkurda eğitmensiz gezinenler de.

Alan o kadar büyük ki, bir tarafta voleybol sahası, diğer tarafta kütüphane, hemen altta Mehmet Uluğ anısına oluşturulmuş efsane bir kayıt stüdyosu ve müzik evi... Yatakhaneler, ufak bir ekip biçme sahası, çadır alanları ve dahası.

HERKES FARKLI, HERKES ÖZGÜR

Projenin içinde elbette profesyonel gönüllüler de yer alıyor. Dümende ise Türkiye’nin sivil toplum denilince akla gelen ilk isimlerinden biri olan Ercan Tutal var. Bakış açısı çok farklı, devamlı üretiyor. Öyle bir enerjisi var ki, bir bakıyorsunuz İstanbul birimindeyken, birkaç gün sonra Kaş’ta çocukların yanında. Yeni tanısam da, gerek çocuklarla, gerek de yetişkinlerle iletişim konusunda da bir üstad olduğunu düşünüyorum kendisinin.

Akademiyi 2015 yılındaki ilk ziyaret ettiğimizde daha eksikleri olan bir yerdi. Geçen sene ise son sürat projeleri yürüttüklerini gördük. Karavanımızla bir köşeye sıkışıp, mutfaktaki işlere ufaktan destek olduk. İmecenin kralı buradaydı! Birileri yemek hazırlıyor, diğerleri bulaşıkları yıkıyor, bir yandan temizlik yapılıyordu. Akşam olmak üzereyken alt taraftan voleybol maçının coşkulu sesi yukarı geliyordu. Müzik evinden yükselen tınılar çam ağaçlarının dallarına çarpıyor, tiyatro atölyesinde tutkulu bir çalışma gerçekleşiyordu. Herkes birlikteYDİ, herkes farklıydı, herkes özgürdü, herkes birbirine saygılıydı. Düş gibi bir şeydi işte yaşanan.

KIZLAR ATAKTA!

İstanbul’dan arkadaşımız Alper Akça da hazırladığı ‘Kızlar Atakta’ projesi onaylanınca yaşamının büyük kısmını akademiye taşıdı. Her hafta yenilenen bir ekiple, ergenlik dönemindeki kızları duygu ve davranışsal olarak güçlendirmeye yönelik projesi 2016’da daha da büyüyerek devam edecek. Alper, “Düşünsene denizi görmemiş bir kız çocuğu ile birlikte dalış yapıyoruz. Sana güveniyor, kendi güveni de yerine geliyor. Bunlar bir çocuk için önemli şeyler” diyor. Bu arada projenin 2016 senesi için gönüllüler aradığını da belirtelim.

Akşam çöküyor akademiye. Tüm gün atölyelerde yer alan gençler, yetişkinler birer birer yatakhaneye ve çadırlarına geçiyorlar. Yine İstanbul’dan arkadaşımız olan ve o esnada akademide tiyatro ve drama atölyelerine gönüllü desteğe gelen Banu Başeren’le buluşuyoruz. Akşam çayımız, cırcır böceklerinin sesi ve Banu’nun, “İstanbul’a dönmek istemiyorum. İki hafta diye geldim, 1,5 aydır buradayım ve çok mutluyum” diyen sözleri kalıyor hatırımda.

Burada her şey yerli yerinde. Bir mutlu oluyor insan. “Güzel şeyler de oluyor hayatta” diyebiliyor. Hayaller kuruyor, tebessüm ediyoruz. Sonra bir çay daha alıyoruz mutfaktan. Oturuyoruz bir çam ağacı altına. Çukurbağ’dan aşağı bir türkü söylüyoruz usul usul, düşler içinde.

******

KAŞ’A HAVLANI YAPILIR MI!

Kaş’ı keyifle bilenlerin, iyi hatırlayanların bir isyanı var. Şaşrıtmayacak ama tüm ülkede olduğu gibi Kaş’ta da bir çevre problemi son dönemde orada yaşayanların başına peydah oldu. O da Kaş yakınlarına yapılması düşünülen havaalanı. Projenin iptali için açılan davalar, imza kampanyaları, çevrecilerin girişimi ile proje yavaşlamış olsa da henüz bir iptal durumu söz konusu değil ne yazık ki. Kaş’ı bu haliyle seven kişilerin bu doğa talanına karşı mücadelesi sürüyor. Phellos’un, doğanın, kuşun, börtü böceğin aşkına, bırakın doğa bu haliyle kalsın.

Kaynak: Birgun.net