Bundan altı sene evvel, o zaman Türkiye’deki Vosvosların sıkça yurt dışına çıkmadığı, ekipçe bir organizasyonun hiç yapılmadığı bir dönemde, üyesi olduğumuz Anatolia Vosvos Derneği ile bir plan yapıp Atina Gezisi’ni duyurmuştuk. Kullandığımız Vosvosların ortalama yaşı 40’tı. Bu plana katılım sağlayan araç sayısı da 11 olunca, henüz yola çıkmadan o kadar mesafeyi, hele de ağustos sıcağında gitmekte zorlanacağımız, hatta bunun imkânsız olduğu dillendirilmişti. Aslında kağıt üzerinde haksız da sayılmazlardı. 2010 yılının Ağustosunun son günleriydi yola çıktığımızda. Selanik’e, Atina’ya dair bildiklerimiz vardı ama Volos birçoğumuzun ilk kez duyduğu bir kentti. Unutmadan; evet, o 11 Vosvos keyifle, geze geze, ufak tefek arızalar yaşayarak bizleri Atina’ya dek gezdirdi. O gezi mihenk taşıdır. O tarihten sonra da yurt dışına çıkan Vosvos sayısı bir anda arttı. Güven geldi, yöntem konusunda misal teşkil ettik, birçok arkadaşımıza rehber olduk, sınırları kaldırmalarına bir ufak sebep olduk diyebilirim. Volos da her daim aklımızın bir köşesinde hep var oldu.

Bu sene temmuz ayında 5 karavan gerçekleştirdiğimiz turumuzun ilk haftasında Yunanistan’ın doğusunu gezmiştik. Bu notları geçtiğimiz üç hafta içinde sizlerle paylaşmıştım. Balkanlar’da düzenlenen ve bu sene altıncısı gerçekleşen Balkan Bus (Vosvos minibüs) Buluşması’nın ev sahibi Yunanistan’dı. Hal böyle olunca elbette o buluşmadaki yerimizi aldık. Buluşma sonrasında da 3 karavanla birlikte güneye doğru direksiyon sallayıp, iki özel bölgeyi, Meteora ve Volos’u gezmeye karar verdik. Daha önce buraları gezenler olarak mihmandarlık yine bize düştü. Bundan çok da mutluyduk.

Kayaların tepesindeki manastırlar

10. yüzyılda keşişler tarafından kayalıkların tepesine oturtulduğu tahmin edilen manastırların yer aldığı yapılara Antik Yunan’da “havada asılı” anlamına gelen “meteoros”tan türeyen Meteora deniyor. O zaman bugüne dini faaliyetlerin sürekli sürdüğü bir bölge burası. Manastırlar 500-600 metre yükseklikteki kayalıkların tepelerindeki hali, masal gibi bir manzaraya yol açıyor. Bu yapıların adı Meteora, bölgenin adıysa Kalambaka olarak anılıyor.

Üç karavan akşamüstü Selanik’ten yola çıkıp Grevena yolunu takip edip, gerçekten de çok keyifli bir yoldan Kalambaka’ya doğru yol aldık. Zaman zaman tek şeride düşen, sağlı sollu orman içerisinden, inişli çıkışlı ve virajlı köy yollarından Meteora’ya ulaşıp da, o ihtişamlı halini gördüğümüzde fotoğrafımızın fonu belli olmuştu. En tepede yer alan manastırlara tırmanıp, bölgeyi gezdikten sonra Kalambaka’da karnımızı doyurup geceyi geçirdik.

Liman kenti Volos

Ertesi gün iki saatlik bir yolculuk sonrasında Larissa üzerinden Volos’a uzandık. Volos, Yunanistan’ın Antik Magnesia bölgesinde yer alan bir liman kenti. Sırtını dayadığı Pelion Dağları’nın esintisi, birçok iç içe geçen körfeze can veriyor. Volos’ta daha önce kaldığımız Hellas Camping yine adresimiz oldu. Kato Gatzea’daki kamp alanını işleten Antonios bizi kapıda karşıladı ve geçmiş yılları yad ettik. Taraça taraça dizayn edilen kamp alanında istediğimiz yere geçebileceğimiz söylendi ve zeytin ağaçları altına kurulduk. Hellas Camping’in bir ucu deniz, diğeriyse zeytin ağaçlarıyla bezeli topraklara dayanıyor. Zeytin ağaçları alanın tamamında olsa da, bazı güneş alan yerlere de yeşil gölgeliklerden çektikleri için her yer gölgelik alan denebilir. Her bölge girişinde çeşme ve yangın tüpleri mevcut. Elektrik panoları ve alan aydınlatmaları profesyonelce dizayn edilmiş. Duşlar, tuvaletler, bulaşık ve çamaşır yıkama alanları, karavan tuvalet boşaltma alanı titizlikle hazırlanmış. Her daim de temiz tutuluyor. Denize sıfır olan işletmenin önünde ufak bir marketi ve kafesi de mevcut. Yani kısacası bu kamp alanında her şey düşünülmüş diyebiliriz.

Volos’ta yüzümüzü denizde yıkadığımız günlerden birinde, öğleden sonra merkeze inmeye karar verdik. Merkezde ziyaret edeceğimiz bir kapı vardı. 1967 yılında Bozcaada’dan göçmek zorunda kalan Dimitri Bitsos’un evinin önündeydik. Kapıda olduğumuzu duyunca hemen aşağı indi ve bizi evine buyur etti. Biz geçen yıl tanıştık Dimitir Bitsos ile. O zaman da çok sıcakkanlı karşılannmış, ilişiği hiç kesmemiştik. Yaklaşık bir saat süren ziyaret içerisinde sakızlı likör ikramında bulundu bizlere Bico amca. Eskilerden, çocukluğunun Bozcaadasından konuştukça herkesin gözleri doldu.

Günün sonunda karşıladığı kapıya dek uğurladı bizi Bico amca. Hüzün dolu halde Volos merkezine dek yürüdük. Volos merkezinde uzunca iki kordon bulunuyor. Bir tanesinde deniz ve park arasında kalan yol tamamen yayalara ayrılmış. Parka ve yola yayılmış gençler paten, bisiklet, koşu veya aylaklıkla zamanı geçiriyorlar. Diğer kordon ise deniz ve kafeler arasında yine sadece yayalara ayrılmış bir yol var. Kafeler akşam saati yaklaştıkça iyice doluyor. Yolda bisiklete binenler ve yürüyenlerin sayısı oldukça artıyor. Laternacılar, mısırcılar, satıcılar, pamuk şekerciler ve kuruyemişçiler de kordona renk katıyorlar. Bu bölümde demirlemiş onlarca tekne, bot ve yelkenli görmeniz de mümkün. Volos merkezinin doğusunda yer alan kilise de ihtişamıyla kente simge oluyor.

Deniz kıyısında gözümüze bir mekan kestirip, bir masa kurup birkaç gündür uzak kaldığımız Yunan lezzetleriyle masayı donattık. Ardından yediklerimizi hazmetmek için geldiğimiz yolu yürüdük ve karavanlarımıza binip kamp alanına döndük.

Artık veda zamanıydı... Antonios bize memleket uzosu, biz ona ada şarabı verdik. Ellerimiz arkada kavuştu, sıkı sıkı sarıldık. Dimitri amcanın hediye ettiği ev yapımı uzoları (tsipouro) istif edip, yüklendiğimiz anılarla yeni hikayelerin peşine düşmek için yola koyulduk. Birkaç günlük Volos ve Meteora turundan arta kalan anılar bütünü yol boyunca eşlik etti bize. Volos’ta güneş batıyor, kent her seferinde güzelliklerini sunmaya, sürprizleriyle kalbimizde derince yer etmeye devam ediyordu.

Kaynak: Birgun.net