Temmuz ayının başında iki hafta süren bir Yunanistan seyahati gerçekleştirdik. Bu seyahat, içerisinde hem tatili hem yeni yerler keşfettiğimiz günleri hem de yeni insanlar tanıdığımız anları içinde barındırıyordu. Bozcaada’nın Yunanistan’daki aynası olan, 1924 yılında Bozcaada’dan göçenlerin yerleştiği ve bugün yaklaşık 400 kişinin yaşadığı Nea Tenedos da tatil rotamıza takılan yerler arasındaydı. Yine Bozcaada’ya 60’lı yılların sonlarında veda eden eski bir adalıyı da Volos’taki evinde ziyaret etme şansı bulduk. 2 bin kilometreyi aşkın yol yaptık, onlarca yeni hatıra biriktirdik, insanlarla tanıştık, Bozcaada’dan selamlar götürüp adaya selamlar getirdik. Zaman zaman sessiz kalıp hüzünlendiğimiz anlar olduğu gibi, neşe içinde, mutluluk içinde yaşadığımız günler de çokçaydı. Kısacası 16 günü kapsayan, 2 bin kilometreyi aşan, onlarca insana değen seyahatimize dair notlar “Karavanlarla Komşuya Yolculuk” yazılarında birkaç hafta sizlerle olacak!

Yaşam akıp gidiyor, erteleme!

Haziran ayının başı gibiydi. Bozcaada’daki Ayazma Plajı’ndan denize girerken Ahmet’e, “Hocam hadi gelsene sen de Yunanistan’a. Hazır yeşil pasaportun da var, vize sıkıntın yok. Sana çok da sevimli bir Vosvos minibüs içinde yer ayarlarız” dediğimde, Ahmet’in geleceğine pek ihtimal vermiyordum. Aslında önce, “Evet, iyi fikir, gelirim muhtemelen” demişti ama genelde bu tip durumlar eve gidince, sakin kafayla düşününce vazgeçmeye müsait durumlardı. Hatta eve döndükten sonra tahmin ettiğim gibi olmuş, “Mustafa, sana dün diyemedim ama herhalde zor olacak gelmem” minvalinde bir şeyler yazdı. Sonra ben de aynen şöyle yazdım: “Israr etmem ama yaşam akıp gidiyor. Sonra geri dönüp ‘keşke’ diyor insan. Erteleme. Yol ne istiyorsa o olur. Sen akmasını istersen akar. Yine de sen bilirsin”

Aynı gece çok uzun uzadıya yazıştık Ahmet’le. Ertesi sabah şöyle bir mesaj atmıştı: “Mustafa, kararımı verdim ve geliyorum!”

Uzun bir gecenin ardından Ahmet kararını vermişti ve geliyordu. Gelibolu’da oturan Havva – İbrahim Tapa çiftiyle kısa süre içerisinde Ahmet’i tanıştırdım. Çünkü onların aracında seyahat edecekti. Araçları 1973 model mavi bir Volkswagen karavandı. Bu tip durumlarda araca eklenen kişiye biz ‘yancı’ deriz, Ahmet de Tapa ailesinin yancısıydı. Yancı, yolculuk süresince aracın tüm masraflarına ortak olan, yağına, hava lastiklerine bakarken iş bölümüne katkı sağlayan, bol bol fotoğraf çekip notlar alan, harcamaları not eden, yaşı da araçtaki diğer kişilere göre küçükse karpuzu sırtında taşıyan kişi demekti. Ahmet’in sorumlulukları büyüktü.

Ahmet, Bozcaada Gazi Lisesi’nde Edebiyat öğretmeni. 10 yıldır Bozcaada’da. İbrahim Tapa ise dünyaca tanınan bir karikatürist. İki senedir Gelibolu’da deniz kıyısındaki evinde inzivada. Portre karikatürleri dünyanın farklı coğrafyalarındaki karikatürcüler tarafından yüzlerce, hatta binlerce kopya çizildi ve kendisi Guiness’e girmeyi bekliyor. Eşi Havva Tapa ise İngilizce öğretmeni olmasının yanında, yaydığı pozitif enerji ve tebessümlerle gezinin moral deposu. Burcu ve beni de zaten yazılardan tanıyorsunuz. Ve diğer arkadaşlarımız da bu gezinin huzurlu, dostça ve dolu dolu geçmesinin mimarlarından. Zaman zaman onlardan bahsedeceğim...

Hazırlıklar son safhada

16 gün sürecek seyahatimizde birçok yer keşfedecek, Selanik yakınlarındaki Vosvos buluşmasına Türkiye’den ve Balkanlar’dan katılacak Vosvosçularla iştirak edecek, Volos ve Nea Tenedos’taki eski Bozcaadalılar’ı ziyaret edeceğiz.

İstanbul’dan yola çıkıp bize eklenecek karavanlarla birlikte çoğunlukla dört, bazen de beş karavan olarak bu geziyi sürdüreceğiz. Tüm hazırlıklarımızı günler öncesinden tamamladık. Peynirden zeytine, ilkyardım çantalarından böcek ısırmasına karşı ilaçlara, araç bakımlarından tam teşekküllü termoslarımıza kadar birçok detayı planladık.

Nea Tenedos’u da ziyaret edeceğimizi öğrenen bazı adalılar da hem selamlarını gönderdiler, hem de ufak hediyelerini. Biz elçi olduk, taşıdık. Adalılardan gelen hediyeler hem Yunanistan’da karşılaştığımız insanlara, hem Volos’a, hem de Nea Tenedos’a ulaştı. Hediye herkesi mutlu eder, bu insanlar da hem teşekkürlerini hem de mutluluklarını ilettiler. Hepsini omuzlarımızda taşıdık...

Ve yolculuk günü geliyor

Temmuzun ilk günü Ahmet, Bozcaada’dan Çanakkale’ye geldi. Buluştuk ve Tapa ailesinin Gelibolu’daki evine geçip ertesi günü heyecanla beklemeye başladık. Sabahın ilk ışıklarıyla uyanıp, sıcacık çayımızı Çanakkale Boğazı’na nazır bahçede içerken İstanbul’dan arkadaşlarımızın yola çıktığı bilgisine ulaştık. Biz de hazırlanıp Keşan’a doğru yola koyulduk.

Dört karavan, Keşan’da buluşup İpsala sınır kapısına geldiğimizde yaklaşık 4 kilometrelik bir kuyrukla karşı karşıyaydık. Yunanistan gümrüğündeki yavaşlatma eylemine, bayram yoğunluğu da eklenince yaklaşık 5 saatlik bekleyiş sonrasında neyse ki sınırı geçebilmiştik. Kuyruktayken günlerce sıra bekleyen tır’cı amcaların çay ikramlarını elbette geri çevirmedik. Onlarla muhabbet edip, günlerce süren çilelerine ortak olduk. Ardından da ufak ufak açılan trafiği de aşıp ilk durağımız olan Alexandroupoli’de (Dedeağaç) bir öğle yemeği molası verdik. Donatılan masada ilk şerefeyi, keyfimizi kaçırmayı başaramayan uzun araç kuyruğuna kaldırıp “Ya mas” dedik.

Haftaya Selanik’e doğru yol alışımız, Asprovalta’da bir dostumuzun evinde kalışımız ve haftalarca bu sayfaya konu olan Thassos adasında geçen günlerimizle, 16 günlük seyahatimizin güncesi devam edecek.

Kaynak: Birgun.net