Tıp okulundan terk Nancy (Blake Lively) kanserden kaybettiği annesinin hatırasını yaşatmak için Meksika’da izole bir sahile sörf yapmaya gelir. Kıyıdan yaklaşık 200 metre açıkta beyaz bir köpek balığının beslenme alanına yanlışlıkla girdikten sonra bu köpekbalığının hedefi haline gelir. Bundan sonra The Shallows (Karanlık Sular) filminde tüm olan biten, hem Nancy hem de seyirci için, sadece bekleme oyunu. Bu tür filmlerin bazı olmazsa olmazları vardır ama bu filmde bu haller oldukça gülünç.

Küçük aletler
Hayatta kalma türündeki solo performanslı filmlere aşinayız; All is Lost ve 127 Hours bu türün en son ve başarılı örneklerinden. Bu filmlerde tek başına hayatta kalmaya çalışan karakterlerin kullandığı küçük aletler benim için bu filmlerin en etkileyici sahnelerini oluştururlar. Çünkü işin bu kısmına yaratıcılık ve zeka hükmeder, eylemler seyircide merak ve ilgi uyandırır. Nancy karakterinin ise bu anlamdaki hamleleri oldukça gülünç. Örneğin bacağındaki derin ve geniş köpekbalığı ısırığına kolyesini ve küpesini kullanarak sütür atıyor ve insanda ‘haydi oradan!’ hissi uyandırıyor. Ardından bir sahnede kendisi birden Tarantinovari dövüşçü kadın tiplemesine dönüşerek işaret fişeği tabancasını havalı bir şekilde ateşliyor.


Karakteri anlamak
Bu tarz filmlerde kahramanlar tek başlarına oldukları için onları tanımak çok önemli yoksa onları anlayamayız. Karakterleri tanıtmak için sıklıkla flashbackler kullanılır ama bunlar sadece karakterle empati kurmamız için değil, tepkilerine, mimiklerine alışmamız için akıllı flashbacklerdir. Bir diğer yöntem kahramanı filmde bir obje ile konuşturmaktır. Cast Away, All is Lost ve 127 Hours filmlerinde bu yöntemlerin çoğunu izledik. Fakat bu filmde Nancy nedense yüksek ses ile kendi kendine konuşuyor ve bu sahnelere sert bir müzik eşlik ediyor. Küçük kayalıkta kendisi ile mahsur kalan yaralı martı ile neredeyse anlamlı hiçbir şey konuşmuyor. Nancy’nin flashbackleri ise bu tür bir gerilim için fazlasıyla atmosferden koparıcı ve anlamsız. Yani filmde ilgilenebileceğimiz bir şey yok neredeyse. Blake Lively’nin enfes vücudu hariç (!) Enfes vücut demişken insanın aklına şu takılıyor. Yeryüzündeki en muhteşem vücutlardan birisine sahip bir kadın, üzerinde bu kadar az parça kumaş ile sağ salim Meksika’da ıssız koya nasıl gelebiliyor. Tabi bu işin kötü şaka yanı. Aslında demek istediğim neden Blake Lively? Güzel vücutlu o kadar iyi kadın sörfçü varken neden o? Muhteşem sörf sahnelerinde anlaşılan yüz yerleştirme rüküşlüğüne değer miydi? Bence değmezdi. Kaldı ki bu filmden sonra Blake Lively’den iyi bir karakter oyuncusu çıkmayacağını kendi adıma garantiliyorum.

Kafada sorular
Köpekbalığı neden bu kadar büyük? Genetiği ile oynanmış üstün zekalı bir köpekbalığı mı ki bu etrafta onca yunus vs. varken satranç oynar gibi tek bir sıska insana kafayı takıyor ve oyun oynuyor? Hikâyedeki kötü karakter kim? Open Waters filminde doğanın tam içinde mücadele eden insan algısı veya Deep Blue Sea filmindeki zeki köpekbalıkları hikâyesi ile oluşturulan tehdit son derece işlevseldi. Bu filmin en büyük hatası düşman olarak algılamamız gerekenin köpekbalığı olduğunu senaryoda hiçbir argüman sunmadan bize dikte etmesi.

Mesela ben doğaya karşı acımasızlığını kanıtlamış olan insan türünün karşısında köpekbalığının tarafındayımdır. Bu yüzden de filmde köpekbalığının ölmesindense Nancy’nin ölmesini tercih ettim... Film bir yandan da kamu spotu görevi üstleniyor 1) Okyanusta yanında birisi olmadan sörf yapma 2) Arkadaşını iyi seç ki, akşamdan kalmayım, diyerek seni yarı yolda satmasın. Anlayacağınız filmin yetersizlik ve saçmalık oranı oldukça yüksek.

Kaynak: Birgun.net