NURCAN GÖKDEMİR

“Dünyanın bütün Kızılderilileri yenilir, Spartaküs kaybeder; gün batarken sararır, kuşlar döner, Sadri Alışık denen hergele, her filminde ağlardı. O ağladıkça ben de ağlardım. Ağladıkça Sadri’ye kıl kapar gıcık olurdum. Üçüncü şahıs olarak kalışına, hep gidici kadınları sevişine, bu gidiciliklerin bir mecburiyet gibi duruşuna, Sadri’nin bu mecburiyetlere, giden kişinin özgürlüğü olarak bakıp, ona ihanet etmemek için kendine ihanet edişine...” İlhami Algör

Kahramanın El Kitabı, İlhami Algör’ün ‘Albayım Beni Nezahat’le Evlendir’ ve ‘Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku’ isimli romanlarından, Şule Ateş’in uyarlayıp aynı zamanda da yönettiği bir oyun. İstanbul Tiyatro Festivali ve Talimhane Tiyatrosu ortak yapımı olan oyun bugün, yarın ve 17 Mayıs’ta Talimhane Tiyatrosu’nda ilk kez oynanacak.

Oyunda ‘Metin’ bir erkeğin, ‘kahraman’ imgesinin peşinde, İstanbul'un sokaklarında yaptığı zihinsel yolculuğu, son derece kıvrak ve eğlenceli bir dille anlatıyor. Hikâyenin anlatıcısı, kendi hikâyesinin kahramanı olmayı istiyor ve bu hikâyeyi bulmak için, İstanbul sokaklarında zihinsel bir yolculuk yapıyor.

Siyah-beyaz film tadında

Kahramanlık hikâyesini arayan karakter, zihnindeki İstanbul’un ve çocukluğunun tarihi mekânlarında geçen bu yolculuk sırasında Usta, Maskeli Kedi, Kılıkırkyaran, Sarışın, Sadri Alışık gibi hayali kahramanlarla karşılaşıyor. Bazısı toplumsal bellekte yer etmiş tipolojiler, bazısı da tanıdık popüler imgeler olan bu kahramanlar seyirciyi İstanbul’un tanıdık mekânlarına olduğu kadar, aşina bir geçmişe doğru yolculuğa çıkarıyor. Bu eğlenceli anlatı, izleyiciyi siyah-beyaz filmler döneminin naif ve tanıdık dünyasında gezdirirken, bir yandan da bu filmlerin imgeleriyle büyümüş bir kuşağın zihnindeki, ‘kahraman erkek’ imgesini sorguluyor.

Hikâyenin kahramanı Galata’nın çatılarında dolaşıp, güneş batarken zıplayarak Karaköy Rıhtımı’na iner ve Tophane’deki kahvede soluklanır.

‘Yalnızlar Rıhtımı’ filminin gazino sahnesine sızar ve bir köşeden, Çolpan İlhan’ın söylediği tangoyu dinler. Sadri Alışık olur, Yıldız’ı alır, küçük bir sahil kasabasına taşınır. Pembe panjurlu bir evde, onunla birlikte yaşlanır. Her şey mümkündür, çünkü her şey anlatıcının anlattığı ‘hikâye zamanında’ yaşanmaktadır.

Aynı zamanda, hikâye anlatıcılığı ve meddah geleneğine bu günden bir bakışı ve bir araştırmayı da hedefleyen oyun, “Yüz yıl önce, seyircinin Meddah hikâyelerinden aldığı keyfi, bu gün tekrar üretmenin yolu nedir? Geleneksel bir form, geleneksel olanla bağını koparmadan, aynı zamanda güncel olabilir mi? Dünün ve bugünün kültürel kodları, çağdaş bir gösterim formu içinde buluşabilir mi?” sorularının da yanıtını arıyor.

Kaynak: Birgun.net