Her yıl Ağustos ayında gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerin merkez bankaları yetkilileri, ilgili bakanlık temsilcileri ve akademisyenler ABD’nin Wyoming Eyaleti’ndeki Jackson Hole Vadisi’nde bir araya geliyor. Bu yıl da 26 Ağustos tarihinde yapılacak olan toplantı diğer önceki toplantılardan küçük bir farkla ayrışıyor. Farkı ise 2008 krizinin yaraları henüz sarılamamışken, krizin sekizinci yılında bu kez yeni bir kriz endişesiyle bu toplantının yapılması.

Esasında Kansas eyaleti Fed’in bir ekonomi sempozyumu niteliğinde olan Jackson Hole toplantısı, 1978 yılından beridir yapılıyor. Fakat benzeri Davos gibi, kapitalizmin gidişatına yönelik tüm ülkeleri etkileyecek kararların alındığı bir zemin özelliğini de taşıyor. ABD’de 12 ayrı eyaletin merkez bankalarının (Fed) düzenlediği sempozyumlardan farkı, tarihe stagflasyon (işsizlikle durgunluğun bir arada gözlenmesi) ortamında dahi sıkı para politikası uygulayan Paul Volcker’ın düzenli katılımının sağlanmasıyla gelen şöhreti. Bir anda katılımcı demografisi değişen toplantı 70’lerin sonundan bugüne dek politika-yapıcıları, küresel aktörleri bir araya getiriyor; diğer bir ifadeyle balık tutmanın yaygın bir hobi olduğu Jackson Hole vadisi, toplantısıyla bugün büyük ‘balıkları’ filede tutmayı başarıyor.

Her yıl toplantının yapıldığı belli başlı konular ise dönemin özelliğini ve küresel politikalarını yansıtıyor. 70’lerin sonunda tarım konusuyla başlayan toplantı, 80’lerde parasal politikalar ve finansal sistemin istikrarı temalarıyla gerçekleşmiş. 90’larda bütçe açıkları, fiyat istikrarı ve 97-98 krizi etkileriyle de gelir eşitsizlikleri konularını gündeme taşımış. Konut finansı ve parasal politikalar 2000’lere damgasını vurmuş, 2008 krizinden bu yana da tartıştığı konular ki hiç şaşırtıcı değil, bugüne kadar tartıştıklarının ‘yeniden dizaynı’ üzerine olmuş.

Bu yıl ise “Gelecek için Esnek Para Politikası Altyapıları Tasarımı” teması altında, olası yeni bir dip noktada merkez bankalarının hareket alanlarının genişletilmesi tartışılacak. Toplantı öncesi tartışmalar başladı bile. Şu ana kadar ortaya çıkan baskın görüş, ABD, AB ve Japonya başta olmak üzere gelişmiş ülkelerde fiyat artışının sağlanmasıyla faiz artırımına başlandığı yerden devam ettirilmesi fikri. Örneğin basit bir örnek verirsek, dünyanın en büyük ihracatçısı ABD’de gerçekleşecek bir faiz artışı ihraç mallarını pahalı hale getiriyor ve halihazırda dış pazar alanlarındaki ekonomiler toparlanamamışken bu durum hâlâ cılız haldeki ABD ekonomisine de ciddi bir zarar yazma ihtimalini taşıyor. Dolayısıyla faiz artırımıyla eşanlı olarak, onu karşılayacak bir büyüklükteki enflasyonun yaratılmasına şart gözüyle bakılıyor. Diğer bir görüş ise IMF’ye yakın bir görüş olan faiz artışında ‘ihtiyatlı olunması’ görüşü. ABD’deki faiz artışının özellikle dış kaynak bağımlılığının yüksek olduğu, rezervlerin düşük kaldığı ve kırılganlığın bu sayede giderek tırmandığı gelişmekte olan ülkeler için oldukça yıkıcı olacağı beklentisi bu görüşü destekliyor. Fed’in faiz artırım sürecinin başlangıcında, 19 gelişmekte olan ülkeyi mercek altına alan derecelendirme kuruluşu Fitch, bu grubun içinde en kırılgan ülkenin Türkiye olduğunu açıklamıştı. Bunu da buraya not olarak bırakalım.
Toplantıdan çıkacak ortak görüşün ne olacağına dair borsada bahislerin başlamasından ibaret işin matematiği dışında bütüne bakacak olursak, toplantının şimdiden fiyasko ile sonuçlanacağını söylemek mümkün. Fed’in faiz artış ihtimallerine bel bağlayan bir merkez bankacılığı anlayışıyla küresel durgunluğun üstesinden gelebilmeyi düşünmek, bu fikri pazarlamak, en başta bu toplantının mahiyetini ortaya koymakta. Üstelik reel ekonominin üretim-yatırım-birikim süreçlerindeki yapısal tıkanıklıkların, parasal politikaları etkisiz bıraktığı çok kısa bir zaman önce ispatlandı. Yine Fed’in 2010’larda uyguladığı genişlemeci para politikaları (QE) tutmadı, Fed o kadar likitideyi salık verdiğiyle kaldı. O olmadı şimdi daraltıcı para politikalarını işletelim demek de işe yaramayacak. Çünkü bugünkü sorun, reel ekonominin damarlarında bulunuyor. Yatırımlardaki hareketsizlik, küresel ticaret hacmindeki daralma ve düşük büyüme, sıfır faiz- düşük enflasyon ortamını değiştirmeye yetmiyor. Dolayısıyla bugün tartışmaların anaakım tarafından sıkıştırıldığı Fed’in politikalarının ne olacağına ilişkin tek kelimeyle şunu söylemek mümkün: Ortada bir politika gözükmüyor…

Kaynak: Birgun.net