RABİA YILMAZ [email protected] @rabiaylmaz

Ekolojik tahribat ve yaşam alanlarının talan edilmesi yeni bir süreç değil. 1970'lerde 1'inci Köprü ile başlayan süreci, 1980'lerde temeli atılan 2'nci Köprü ve AKP iktidarı tarafından 2013'te temeli atılan 3'üncü Köprü takip etti.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, Adana’da yapılan Enerjisa Tufanbeyli Termik Santralı’nın açılış töreninde yaptığı, “Bizdeki bazı çevrecilerin kömür, hidroelektrik ve nükleer santral karşıtı eylemleri kimseyi yanıltmasın. Bunlara kulak asmayın. Gereğini yapmak zorundayız. Bunların dikili ağacı yoktur ülkede. Köprü yaparsın, baraj yaparsın, ağaç dikersin karşı çıkarlar. Her şeye karşı çıkarlar bunlar'' açıklamasına talanın tarihsel sürecini derleyen yanıt vermek istedik. 'Bazı çevrecilerin' neden bu projelere karşı çıktığını ve bu projelerin nasıl tahribatlara yol açtığını derledik.

TEM Otoyolu
TEM otoyolu, kent içerisinden geçmeyeceği ve yapılaşma baskısına yol açmayacağı iddiasıyla hayata geçirilmiş bir proje. Peki bu iddialarla hayata geçirilen TEM Otoyolu projesi nelere yol açtı:
2'nci Köprü ve TEM bağlantılı yollarının faaliyete geçişini takip eden 10 yılın sonunda, TEM boyunca uzanan ve köprü bağlantılarıyla beslenen ilçelerden;

»Gaziosmanpaşa’nın nüfusu 360 bin arttı.
»Ümraniye’nin nüfusu 305 bin arttı.
»1989’da Ümraniye’ye bağlı bir yerleşim olan Çekmeköy’ün nüfusu 13.500’den 37.500’e yükseldi.
»Sultanbeyli’nin nüfusu 82.000’den 175.000’e Arnavutköy’ün nüfusu ise 21.000’den 37.500’e yükseldi.
»Beykoz, Sarıyer ve Eyüp ise nüfusu önemli oranda (45-70 bin arasında) artan ilçeler olarak öne çıktı.

1'inci ve 2'nci Köprü
1'inci ve 2'nci Köprü'nün yapımı sırasında da yaşanabilecek tahribatı ile yapılaşma artışını, meslek odaları ve mücadele örgütleri dile getirmişti. O dönemde de meslek odaları 1'inci Köprü'nün yapımın kentin makroformunu değiştireceğini, 2'nci ve 3'üncü Köprü'lere neden olacağını söylemişti. O dönemde de bu tepkiler büyük rahatlıklıllar karşılanmış ve uzmanların söylediklerine kulak verilmemişti.
Boğaziçi Köprüsü'nün temeli, dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ve Başbakan Süleyman Demirel tarafından 20 Şubat 1970 tarihinde atıldı. Demirel açılıştaki konuşmasında, "Artık tahta köprü devirlerini geride bıraktık. İnşasına başladığımız Boğaziçi Köprüsü ve çevre yolları, lüks değildir. Türkiye'yi bu eserlerle büyüteceğiz" dedi.

Ormanlar ve su havzaları talan edildi
İstanbul'un ekolojik tahribatının başlangıç tarihi tam da 30 Ekim 1973'te açılan Boğaziçi Köprüsü'nün açılışına dayanıyor.
2'nci Köprü ise 1988 senesinde yapıldı. 2'nci Köprü yapımı sonrası 3'üncü Köprü tartışmaları da başlamıştı. Erdoğan'ın belediye başkanlığı döneminde, Tansu Çiller'in 3'üncü Köprü isteğine, ''Kuzey ormanlarına otoyol yapmak cinayettir'' diyerek karşı çıkmış, ancak Başbakanlığı dönemi olan 2013 yılında 3'üncü Köprü'nün yapımına başlandı.

1'inci Köprü'nün yapımıyla, kentin merkezden uzak kesimlerinin yerleşime açıldı. 2'nci Köprü ise, kent içi trafiğini olumsuz etkiledi, özel araç sahipliliğini artırdı, Boğaz geçişlerinde toplu ulaşımın önemi azaltıldı.

İstanbul’un makroformunu ciddi bir şekilde bozan, bütün su havzalarının yapılaşmaya açılmasına ve 1980 darbesinin içinde de bir sürü kentle ilgili yasaların çıkmasına neden olan 2'nci Köprü, çok ciddi bir tahribata neden oldu. İstanbul su havzalarını ve tarımsal alanlarını bünyesinde barındıran Sultanbeyli ve Çekmeköy'de tahribat başladı.



3'üncü Köprü'nün yapılmasına yönelik tepkiler tam da bu tahribatın sürekli hale dönüşeceğinin bilinmesiydi. Bununla birlikte, 3'üncü Köprü güzergâhında Türkiye ölçeğinde farklı nitelikteki orman alanlarının yer alması, İstanbul'un son ormanları olması ve su kaynaklarının önemli bir bölümünü bünyesinde barındırıyor olmasıydı.

Madenler
Yurdun dört bir tarafında ekolojik alanların adeta maden arama noktalarına dönüştürülmesi de, birçok sorunu beraberinde getirdi. Antalya’dan Kütahya’ya, Kaz Dağlarından Murgul’a, Anadolu madenlerin yarattığı yıkımın örnekleriyle dolup taştı.

Antalya Finike’de kurulan taş ve mermer ocakları, portakal ve bal üretimine yıkıcı bir darbe vurdu. Finike’de tüm bölgeyi kaplayan toz, portakalda hem rekolteyi hem de kaliteyi geriletti. Mermer tozlarının içinde biriktiği balda ise üretim durma noktasına geldi. Benzer bir olay, 2000’li yılların başında Kemerköy Termik Santralı'ndan salınan baca gazlarının narenciye üretimini etkilemesiyle de yaşanmıştı.
Kütahya’nın Tavşanlı ilçesindeki Gümüş Köyü'nde, Eti Gümüş tarafından işletilen gümüş madeninde, gümüşü diğer toprak ve kaya tabakalarından ayırmakta kullanılan siyanür havuzlarına dayanak oluşturan setler Mayıs 2011’de çökmüş, havuzlarda tutulan siyanürün bir kısmı toprağa karışmıştı. Dulkadir Köyü’nde pek çok köylü zehirlenmeye bağlı sağlık sorunları yaşamış ve hayvanlar zehirlenerek can vermişti.
Bu tip bir kirlenme, yine 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunda “Miletin a…. koyacağız” sözüyle ünlenen Cengiz Holding'in sahibi olduğu Eti Bakırın Murgul’daki faaliyetleri sırasında da ortaya çıkmıştı. Çoruh Nehri'yle birleşen Damar Deresi'ndeki kirlilik, bu kaynağı kullanılabilir olmaktan çıkarmıştı. Su bakır, kurşun, çinko, kadmiyum ve demire rastlanmış, yapılan ölçümlerden suda normal sınırların 300 katı bakır, 200 katı kurşun, 400 katı çinko ve 45 katı kadmiyum bulunduğu tespit edilmişti.

Niğde Ulukışla'da çinko, gümüş ve altın madeni arama projesi nedeniyle bölgedeki içme ve kullanma suyu kaynakları kirlenmişti. Bilirkişi raporlarıyla, sudaki arsenik miktarının üst sınırın yaklaşık üç katı olduğu tespit edildi.

İzmir’in tek temiz yüzeysel su toplama havzası Efemçukuru’nda 1 Haziran 2011’de başlanan altın madenciliği de su kirliliğine yol açtı. Suya boşaltılan ağır metaller, İzmir’in temiz su ihtiyacını karşılaması için planlanan Çamlı Barajı'nı tehdit ederken; denize kadar ulaşacak ağır metallerin ekosisteme vereceği hasarın boyutlarıysa bilinmiyor.

Karadeniz Sahil Yolu
Karadeniz Sahil Yolu (D010), Samsun’dan Sarp’a kadar uzanan 542 km’lik sahil yoludur. Bu proje ile Karadeniz'deki kıyı turizmi, sahiller ve plajlar büyük tahribata uğradı. Denize girilebilen plajlar sınırlandı, halkın denizle bağlantısı kesildi. Denizin taşlarla doldurulması denizde yaşayan birçok canlı türünün doğal yaşamının bozulmasına da neden olarak ekolojik dengeyi altüst etti. Karadeniz’in en ünlü denizcilik faaliyeti olan balıkçılık zamanla yok olmaya başladı. Karadeniz Sahil Yolu'nun yapımı ayrıca trafik ve kısıtlı alan sorunlarını da beraberinde getirdi. Kent içi yollarda trafik sorunları artmaya başladı, kentsel yapı yetersiz kaldı, kontrolsüz yapılaşma çoğaldı.

Bu tahribat günümüzde hâlâ sel ve heyelana neden olmaktadır. Özellikle yaz aylarında sel baskınları daha sık yaşanmaya başladı. Temmuz 2009 Giresun ve Ağustos 2015'te Artvin'de yaşanan ve birçok yurttaşın yaşamını yitirdiği sel felaketi ile heyelan Karadeniz Sahil Yolu'nun yarattığı tahribatın sonuçlarıdır.

Bu yolun yapımına karşı çıkan uzmanlar ise, ''Hizmete engel olmak isteyen insanlar'' olarak anıldı. Karadeniz Sahil Yolu ile başlayan süreç Karadeniz'in derelerine HES yapılması ve ormanlarının tahrip edilmesiyle devam ediyor.

Sulukule
Tarihteki en eski kalıcı Roman yerleşimlerinden Sulukule, 2005 yılında Fatih Belediyesi tarafından kentsel yenileme alanı ilan edildi. Yenileme adı altında başlatılan proje sonrası Roman yurttaşların tekrar evlerine dönebileceği söylenmişti. Ancak öyle olmadı. Yüzlerce Sulukulelinin evlerinden edilmesiyle boşaltılan alanda inşa edilen yeni villaların satışa çıkarıldığı ortaya çıktı. Projeyle 3,400 Roman evlerini metrekaresi 500 liradan satmaya zorlandı, yerlerine inşa edilen yeni evlerin ise metrekaresi 3,500-4,000 liraya satışa çıkarıldı.

Mahkeme, 2012 yılında Sulukule'deki avan projelerin kamu yararına uygun olmadığı gerekçesi ile oybirliği ile iptal kararı verdi. Hatta dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, iptal edilen projede yıkım olmayacağını ama tazminat ödenebileceğini söylemişti.

Roman yurttaşlar Sulukule'yi terk edip, Toplu Konut İdaresi'nin (TOKİ) Taşoluk'ta yaptığı dairelere taşındı ve verilen sözlerinin tutulmaması nedeniyle büyük zorluklar yaşadı.

Kaynak: Birgun.net