ECE ZEREYCAN

Dokunulmazlıkların kaldırılması, artan baskılar, yeni bir rejim inşası, laikliği ortadan kaldırma girişimleri, ekonomideki kötü gidişat, olası erken seçim, ülkenin doğusundaki yangın… Tek adam diktasına teslim olan Türkiye son sürat uçuruma doğru yol alıyor. CHP 24. dönem Kocaeli milletvekili Prof. Dr. Hurşit Güneş, bu karanlıktan çıkış yolu olarak CHP sol ve sosyal demokrasi iktidarı seçeneğini öneriyor. Ancak partiye önemli eleştirileri de var. “Adalet Çağrısı’’ kitabıyla 40 yıldır üyesi olduğu partinin izlemesi gerektiğine inandığı siyaseti anlatıyor ve herkesi de buna katkı vermeye davet ediyor. Ekonomist ve siyasetçi Prof. Dr. Hurşit Güneş’le adaletsizlikleri, ülke ekonomisinin geleceğini, tartışmaların odağındaki CHP’yi ve çözüm önerilerini konuştuk.

» Saray’ın talimatıyla Meclis dokunulmazlıkları kaldırdı. Meclis’in adeta kendisini feshetmesi anlamına gelen bu kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?

İktidar partisi Türkiye’ye çok büyük bir kötülük yapıyor. Ortada bir hukuk ayıbı var. Bu, dosyaların tamamını birlikte görme ayıbı. İki noktada dokunulmazlıkların kaldırılmasını yanlış buluyorum. Birincisi, insanların fikirleri yanlış bile olsa, fikirlerine asla katılmasam da, hatta o fikirleri zararlı bile bulsam, yine de o fikirlerin savunulmasını; demokrasinin ve özgürlüklerin bir gereği sayıyorum. HDP’lilerle ideolojik olarak ve savundukları fikirler anlamında taban tabana zıt bir insanım. Ama onların, fikirlerini özgürce savunması, demokrasi açısından zorunludur. İkincisi; PKK ile HDP’yi ayrıştırmamız gerekiyor. Bunu tüm siyasal kesimlerin yapması gerekiyor. Bu hükümet, PKK lideri ile İmralı’da müzakereler yaptı. Kamuoyunda ‘’Oslo müzakereleri’’ diye bilinen, aslında Brüksel’de yapılan müzakerelerde sadece PKK yetkilileriyle görüşülmesi yanlıştı. Eğer bir müzakere yapılacaksa, HDP’nin de içinde bulunduğu, meşru, seçilmiş ve diğer siyasal kesimleri de içeren bir müzakere yapılmalıydı. Hep birlikte müzakere yapmalıydık. Hükümet yanlış yapıyor, HDP’yi yok etmeye çalışıyor. Bu doğru değil.

CHP’nin tavrı çok konuşuluyor...

Gizli oy kullanıldığı için, oyların tamamı üzerinden kesin bir aritmetik yorum yapmak mümkün değil. Ama anlaşılıyor ki; CHP’de büyük çoğunluk ‘’Hayır’’ oyu verdi. Bu, CHP’ye yakışan bir tutum. Çünkü CHP’nin, herhangi bir milletvekilinin dosyasının içeriğini bilmeksizin, toptan bir biçimde; ülkedeki siyasal baskıyı arttıran, otoriter rejimi güçlendiren bu çabaya ‘’dur’’ demesi gerekirdi ve CHP’deki arkadaşlarımın büyük çoğunluğu da bu yönde irade gösterdi.

» Bundan sonraki hamleleri nasıl olmalı?

CHP, dokunulmazlıkların kaldırılması kararını mutlaka Anayasa Mahkemesi’ne taşımalıdır. Ve bu kararı AYM’nin bozması da hukuk gereğidir; Erdoğan onları tanımasa da...

» Bir de erken seçim gündemde...

Cumhurbaşkanı bunu nasıl açıklayacak, parlamentoda bunu neye dayandıracaklar, erken seçim kararını nasıl izah edecekler bilemiyorum. Ancak bildiğim bir şey var ki; CHP’nin son kurultayında olası bir erken seçimle ilgili alınan önseçim yapmama kararı son derece mahsurludur. Tıpkı AKP’de olduğu gibi liderin milletvekillerini belirlemesi yanlıştır. AKP ve MHP’de parti içi demokrasi olmadığı için vekilleri liderler belirliyor. CHP’de böyle bir öykünme olmamalıdır. Önseçim CHP’nin geleneğinde, kültüründe ve tüzüğünde vardır. Uygulamamak yanlış olur. Tüzüğe de partinin geleneğine ve kültürüne de aykırı olur.

» Bu noktada kitabınızı konuşalım. Uzun süredir ‘’CHP sağa mı yaklaşıyor?’’ ve ‘’yurttaşlarda daha sol bir CHP özlemi var’’ argümanları tartışılıyor. Siz de ‘’Adalet Çağrısı’’ kitabınızda ‘’CHP için Sosyal Demokrasi Seçeneği’’ vurgusunu kullanıyorsunuz. Öneriniz nedir?

CHP’nin tabanı, partinin yönetimine tam olarak sahip değil. Ne zaman ki CHP yönetimi de tam olarak tabana bağımlı ve bağlı hale gelir, o zaman CHP sağlam bir sosyal demokrat parti olma yolunda ilerler. Türkiye’nin geniş bir ekseriyeti muhafazakâr ama bu eksen üzerinde siyaset yapmamalıyız. Muhafazakârlardan oy almak için “Biz de içimize muhafazakârları alalım, bizim de içimizde beş vakit namaz kılanlar daha önde, görüntüde olsun’’ gibi bir yaklaşım hem Türkiye’nin çağdaşlaşmasına ihanet olur, hem de başarılı olmaz. Din; Türkiye’de siyasette çok etkili. Ama Türkiye’de ekonomi, özgürlük ve adalet de çok etkili. Toplumun bir adalet özlemi var. Başörtüsü takamamak da adaletsizliktir, kira ödeyecek gelire sahip olamamak, kadının ezilmesi, çocukların çalıştırılması da adaletsizliktir... Toplumun her alanında adaletsizlikler var. Bu adaletsizlikler karşısında mağdur olanların, ezilenlerin ve hakkaniyet arayanların siyaseti sol siyasettir ve bunun temsilcisi de Türkiye’de CHP’dir ve CHP olmalıdır. CHP Türkiye’de varlıklı kesimin partisi değildir ve olmamalıdır. Varlıklı olmayan kesimlerin partisidir CHP, ezilmişlerin partisidir. Bu ezilmişler kimi zaman Alevilerdir, kimi zaman başörtüsünü takıp özgürce ülkenin herhangi bir köşesinde dolaşamayandır, bütün ezilmişlerdir. Şu anda bir kafa karışıklığı var CHP’de. Yönetimin sağdan, muhafazakâr kesimden oy alabilmek için partide heterojen bir yapı getirmeye çalıştığını görüyorum ve bunu son derece mahzurlu buluyorum. Sadece partimizi dejenere edeceği için değil, başarıya da ulaşmayacağı için. Nitekim ulaşmadı da.

» Partiye katılan sağ görüşten isimler oldu. Bu girişim sakıncalı mı?

Denediler; 2011’de, 2014 yerel seçimlerinde, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde denendi ve aksine daha kötü sonuç verdi. Uzun vadede Türkiye soluna çok büyük zarar verecek bir girişim olur, bundan kaçınmak gerekir. Kapitalizm var olduğundan bu yana bir siyaset olarak sol vardır ve olacaktır. İnsanların da sola, sosyal demokrasiye, adalet ve özgürlüğe ihtiyacı var. Çünkü olağanüstü baskıcı bir döneme girdi ülke. Sosyal demokrasiye inanan bir insanım ve CHP’nin sosyal demokrat bir parti olmasını, adalete inanan bir parti olmasını, ülkeye engin özgürlükler getirmesini istiyorum. Bakın Dilek Doğan, annesinin ve babasının gözleri önünde, kendi evinde, yuvasında, doğrudan polis tarafından öldürüldü. Bunun kabul edilebilir bir tarafı yoktur. Peki iktidar tarafından kendisine başsağlığı dilendi mi, ailesine baş sağlığı dilendi mi, cenazesine gidildi mi? Yurttaşlar arasında fark yoktur, Anayasamızda “yurttaşlar eşittir’’ yazıyor ama kafalarında eşitlik yok. Vicdanını yitirmiş bir insan Erdoğan. Bir ülkenin yöneticisi, en vicdanlı insan olmak zorundadır. Çünkü toplumun tamamının yöneticisidir. Onun, kimileri için insani duygulara sahip olup, kimileri için tamamiyle insani duygularını kaybetmesi kabul edilemez. Bunun içindir ki Türkiye’de olağanüstü bir adalet talebi vardır.

» Evet adalet özlemi var. Ama yaşanan tüm hukuksuzluklar toplum tarafından biliniyor ve bir öfke de var, ancak seçim sonuçlarına yansımıyor bu durum. CHP’nin oy oranı aşağı yukarı aynı son seçimlerde ve AKP üst üste iktidar oluyor. Nerde hata yapılıyor o halde?

CHP, adaletsizliğe uğramış kesimlere, kendisi iktidara geldiği takdirde adalet ve özgürlük getireceğini yeterince anlatmıyor. Toplumda büyük bir kesim partisini kolay kolay değiştirmez. CHP’ye oy veren %25 de kolay kolay değiştirmez. Ama toplumun büyük bir kitlesi var ki, onlar bir refah artışı, bir umut gördükleri zaman siyasal davranışlarını değiştirirler. CHP bu kitle üzerinde bir umut ışığı yaratmış değil. Sadece iktidarı eleştiriyor. İktidardan mutsuz olan kesimlerin bir başka partiye oy verebilmesi için, o partinin, iktidara geldiği takdirde; ülkede yönetimi büyük ölçüde değiştireceğini, dış politikayı değiştireceğini, refah artışı sağlayacağını, o seçmenin yaşamının değişeceği izlenimini, umudunu verebilmesi gerekir.

» Son seçim kampanyasında tam da bunu yapmadılar mı? Özellikle ekonomi programları çok beğenilmişti...

Kampanya başarılı ama yetersizdi. Seçimlerden 1-2 ay önce anlatılanlar, seçim vaatleridir. Oysa bunların sürekli anlatılması gerekir. CHP’nin iktidara geldiği takdirde neler yapacağını, vatandaşın her gün biliyor ve duyuyor olması gerekir. Her gün Erdoğan’ın ve ailesinin yolsuzluğunu duyması, onun AKP’ye oy vermekten vazgeçip, CHP’ye oy vermesi için yeterli olmaz. CHP, iktidara geldiği taktirde yurttaşın yaşam standartlarına neler katacağını sürekli anlatmalı. Seçmen böyledir, pozitif umuda oy verir. Kötüden caymasının da tek yolu budur. Ülkede büyük bir seçmen kitlesi var ki; bir alternatif arıyor, kendi refahını artıracak, ülkedeki adaletsizlikleri tamamıyla ortadan kaldıramasa bile büyük ölçüde azaltacak, özgürlükleri ve iç barışı sağlayacak, toplumsal dayanışmayı artıracak pozitif bir görüntü arıyor. Bu görüntüye sahip olabilecek yegâne siyasi parti, CHP’dir. Biz, topluma bu iktidarın ne kadar kötü olduğunu anlatmaktan artık vazgeçmeliyiz. Toplumun büyük çoğunluğu bu iktidardan yaka silkiyor zaten. Onların tek umudu CHP olabilir. Bizim iktidarımızda sosyal demokrasiyle; yurttaşların sigortasının olacağını, bir evi olacağını, kira ödemekten kurtulacağını, çocuğunu okula yollayabileceğini anlatmamız gerekiyor.

» Yurttaş sigortasız çalışıyor, kirasını ödeyemiyor, geçinemiyor ama hemen her gün Saray’ın bir başka astronomik giderini öğreniyoruz... Bu rakamlar, vakti zamanında söylendiği gibi ekonomimiz için çerez parası mı, Saray harcamalarını bir ekonomist olarak nasıl yorumluyorsunuz?

Politikacılarımız şaşa içinde yaşıyor. Oysa Batılı siyasetçiler büyük bir tevazu içinde. Hatta kimisi şehirde bisikletle dolaşıyor. Bu şaşaayı en tepeden bırakmalıyız. Bir ülkenin cumhurbaşkanı tevazuyu yitirdiyse, sadece siyaseten değil, vicdanen de dinen de çok yanlış bir iş yapmış olur. Bir ülkede çöp karıştırarak gıdasını bulmaya çalışanlar varsa, ki Türkiye’de 400 bin aç var, insanlar pazarların paydos saatlerine yakın gelip, çürük meyve, sebzeleri toplamaya çalışıyorlarsa, ülkenin en tepesindeki insanların özel harcamaları için kendilerine tahsis edilen bütçede son derece özenli olması gerekir. 132 kişilik bir koruma ordusuna dünyada hiçbir lider sahip değil. Bunun izah edilebilir bir tarafı da yok. Bu denli özel uçaklara dünyanın gelişmiş, büyük ekonomilerinin liderleri bile sahip değil. Türkiye bunu ekonomik olarak kaldırıyor olabilir ama bunun ahlaki değerler ve vicdani olarak kabul edilebilmesi zor. Başbakanın örtülü ödeneği yetmedi beyefendi Saray’a giderken bir de Saray için örtülü ödenek istedi ki bu anayasanın ruhuna aykırı. Cumurbaşkanlığı bir örtülü ödenek yeri değil. Çünkü kendisine ne MİT, ne Genelkurmay ne de polis bağlı. Dolayısıyla böyle bir örtülü ödeneği açıklayamaz. Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde örtülü ödenekteki geometrik artış da açıklanmış değil. İnsanın aklına kötü şeyler geliyor, umarım düğün masrafları örtülü ödenekten çıkmamıştır.

» Ülkede siyasetin ve ekonominin gidişatı, freni patlamış bir kamyon gibi kontrolsüz hissettiriyor. Tüm bu veriler ışığında tablo nasıl önümüzdeki süreç için?

Türkiye ekonomisi 2008 itibariyle düşük büyüme hızına girdi. Çok tehlikeli bir durum bu. Çünkü düşük büyüme hızı işsizliğin artmasına neden olur. Bu yaz turizm de krize girecek ve krizin istihdam boyutu çok yüksek olacak. Turizm sektöründe çalışanlar iş bulamayınca, işsizlik rakamlarının arttığını göreceğiz. Ve Suriyeliler... İş piyasasına girmeye başladılar, tabii ki girecekler, çaresiz, aç kalıp, çalacak değiller. Tabii ki çalışacaklar. Ama onlar çalıştıkça, ucuz emek sundukları için bu ülkenin yurttaşları daha zor iş bulacaklar. Sonbahar itibariyle işsizlik son derece yükselecek.

Kaynak: Birgun.net