Av. Şenal Sarıhan *CHP Milletvekili

“Halit Çelenk’ e saygıyla…”

Halit Çelenk, 68 Kuşağı’nın efsane avukatıydı. Bu kuşağın simge isimlerinden olan Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un avukatlığını yapıyordu. Bütün bir yaşamını siyasi dava avukatlığına adamış, ilerici ve devrimcilerin davalarında savunman olarak dimdik durmuş olan bu değerli insanla şahsen tanışmam, 12 Mart’ ta Ankara-Dışkapı’ da bulunan “Kazıkiçi Bostanları” olarak anılan Kadın Cezaevi’ nde oldu. İstanbul’ da 30 gün işkenceli sorguları yaşadıktan sonra, Ankara’ya getirilmiş ve orada tutuklanmıştım. Pek çok sendika gibi, TÖB-DER’ in de avukatlığını yapıyordu. Onu ilk, tel örgüler ardından şahsen gördüm. Bugünü başka bir yazımda anlatmıştım. O güne girmeyeceğim.

Tutuklandığımda öğretmendim ve hukuk öğrencisiydim. Hukuk Fakültesine seçimimle değil, tesadüfen girmiştim. Özellikle olağanüstü dönemlerde savunma görevinin önemini bu sırada kavradım. Başta Halit Çelenk olmak üzere, dönem avukatlarının tutumu, beni okulu bitirmeye teşvik etti. Hukukun, halkın hizmetine de verilebileceğini, en azından bu konuda korkusuzca, ama hukuka da dayanarak gerçekleri haykırmanın olanaklı olabileceğini gördüm.

1974 affı ile salıverildiğimizde, Hukuk Fakültesini bitirmeye karar vermiştim. Okulum bitti. Avukatlığa başladım. Yeni bir olağanüstü dönemdeydik. 12 Eylül… Seçimim siyasi dava avukatlığı oldu. Şimdi, Çelenk’in meslektaşıydım. Onu yakından tanımam böyle oldu. Ondan öğrendiklerimizle yol almalıydık. CHP, Çelenk ve Arkadaşları tarafından kurulan, “Çağdaş Hukuk” adıyla bir dergi çıkartmıştı. Çok geniş bir örgütlenme olanağı bulamadan 12 Eylül bastırmıştı. Dernek de kendisini kapatmak zorunda kalmıştı. Biz, daha genç olan avukatlar, ÇHD’ yi yeniden kurmalıydık. ÇHD’ yi, üç arkadaşımızla 17.07.1990’ da kurduk. 8 yıl genel başkanı olduğum bu dernekte, örneğimiz ve önderimiz Halit Çelenk’ ti. Dernek, 1993’ten başlayarak, yaşayan hukukçularımız için “Çağdaş Hukuk Emek Ödülü” verme kararı aldı. İnsan haklarına dayalı hukukun inşasına emeği geçen hukukçuları, yaşarken değerlendirmeliydik. Dergimizin tanıtım sayısı, onlara özgülenmeliydi. “Çağdaş Hukuk Dergisi” nin Temmuz 1993 sayısını O’ na adadık.
Bu sayıda pek çok meslektaşımız, Çelenk ile ilgili düşüncelerini yazdılar. Çelenk’ in yayınlarını tanıttık. “Devlet Güvenlik Mahkemeleri Niçin Kaldırılmalıdır ?” , “141 ve 142 Üzerine”, “Hukuk Yazıları”, “Hazırlık Soruşturması Aşamalarında Savunma Hakkı”, “Toplantılar ve Yürüyüşler”, “Bildiri Yayınlama”, “ İdam Gecesi Anıları”, “Hukuksuz Demokrasi”, “Hukuk Açısından TÖB-DER Davası”, “12 Eylül ve Hukuk” hukuk kitapları, ve tanıtımları bu dergide tanıtıldı. Derneğimizin üyesi Ersin Özbey’ le o günlerde hayatımıza yeni girmiş olan bir kamera ile evlerine gidip, Şekibe Abla ile birlikte Halit Ağabey’in yaşam öyküsünü kayda aldık. 1922 yılında Antakya’ da doğmuştu. Ailesini, “ Müslüman, sünni ve dindar insanlardı.” biçiminde tanıttı. Eski Türkçe ve Yeni Osmanlıca öğrenmişti. O dönemde, Fransız mandası altında olan Antakya Lisesi’ nde Fransızca öğrenmişti. Çünkü okulda Türkçe konuşmak yasaktı.



Dünya görüşünün oluşmasında, orta ve lise öğrenimi ile öğrenci çevresinin etkili olduğunu anlattı. Voltaire, Cornielle, Lamartine, Moliere vb. yazarların etkili olduğunu anlattı. İstanbul Üniversitesini bitirmişti. Şekibe abla ile buradan taşınmışlardı.

Avukatlığa, 1948 yılında Samsun’ da başlamıştı. ( Ben bu tarihte doğdum.) İlk kez de bu tarihte komünizm propagandası savı ile yargılandığını anlattı. O’ na takıldım. Bu konuda ben daha kıdemli idim. Öğretmen okulu 2. Sınıfta, 15 yaşında idim ilk savcı önüne çıktığımda. 1962’de eşiyle birlikte Türkiye İşçi Partisi’ ne katılmışlardı. TÖS ve TÖB-DER avukatlığı yanı sıra 1976’ da “Çağdaş Hukukçular Derneği” ni kurmuşlardı. Yüze yakın avukatla birlikte 1968-69’ da Türk Hukuk Kurumu, 12 Eylül’de de DİSK davası nedeniyle Mülkiyeliler Birliği tarafından “Yılın Hukukçusu” ödülleri verilmişti. Bu ödülleri hep sürmüştü. Biz de “Çağdaş Hukuk İçin Emek” ödülümüzü sunduk. Örgütlü bir yaşamı vardı. İnsan Hakları Derneği, Nazım Hikmet Vakfı kuruculuğu ve sayısız ödüllerdi yaşamını süsleyen. O’na “ Hukukçu kimdir ?” diye sorduk : Yanıtını sunuyorum; “Hukuk, sınıflı toplumlarda, egemenler ve onların iktidarlarının yukarıdan aşağıya koydukları ve kendi sınıfsal çıkarlarını koruyan kurallar toplamı olamaz. Hukuk, tarih boyunca, yönetilen, baskı altında tutulan, yarattığı değerler elinden alınan köle, serf, topraksız köylü ve işçilerin, yani ezilenlerin egemenlere karşı verdikleri, çoğu kez kanlı mücadeleler sonunda kazandıkları ve günümüzde “İnsan Hakları” dediğimiz haklar demetidir. Gerçek hukuk, insan haklarına dayalı hukuktur. Sınıflı toplumlarda hukuk tepe üstü durmaktadır. O’ nu, ayakları üstüne oturtmak gerekiyor. İşte hukukçu, insan haklarına dayalı böyle bir hukuk anlayışını özümseyen ve bu doğrultuda mücadele veren insandır.”

Bugün de hukuk “tepeüstü duruyor” ve bütün gücüyle halkın omuzlarına basıyor. Hukuk’u, insan haklarına dayalı hale getirip, ayakları üzerine oturtacağız. Uzun bir mücadeleye gereksinim var. Ama biz hazırız. Daha genç olanlarımız da… Avukatlar, O’ na benzemek istiyor. Halkın hakları için yürümek istiyor. Örneğimizdi. Şimdi ışıklar içinde uyusun…

Kaynak: Birgun.net