YAŞAR AYDIN [email protected] @yasaraydinnn

15 Temmuz darbe girişimi sonrası çöken devletin yeniden inşası için atılması gereken adımları muhataplarının ağzından dört gündür sayfalarımıza aktarmaya çalışıyoruz. Dizimizi sosyalist hareketin önemli iki geleneğinden isimle bitiriyoruz. ÖDP Başkanlar Kurulu Üyesi Alper Taş ve EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan örgütlerinin görüşlerini aktardı. Diziden bize kalan ise devlet ve toplumu ile çözülen, dağılan bir Türkiye ile karşı karşıya olduğumuz. Sorun yeniyi hangi öznelerin inşa edeceği.

ÖDP Başkanlar Kurulu Üyesi Alper Taş:

Özellikle 12 Eylül’den bu yana solun bastırılmasıyla beraber meydan siyasal İslamcılara bırakıldı. Türkiye, siyasal İslamcı güçlerin hakimiyetine sunuldu. Bunun sonucunda doğal olarak neoliberal ve İslamcı yeni bir rejim kuruldu. AKP ve Cemaat bu yeni rejimin kurucu gücü oldu. Ne yaptılarsa birlikte yaptılar, ne yedilerse birlikte yediler. İktidarı paylaşmakta sorun yaşayıncaya kadar ne istedilerse birbirlerinden aldılar, verdiler. Solsuz bırakılmış, sol damarları kesilmiş bir ülke bunların elinde bu hale geldi.

Darbeye karşı çıkarken iktidarın yedeğine düşülmemeli
15 Temmuz tartışılırken sol neredeydi diye de soruluyor. Başbakan Yıldırım, bir kalkışma olarak ifade etti. Sol ve halkın geniş bir kesimi bu çatışmanın taraflarına ilişkin ciddi anlamda güven duymuyor. Solun iktidar çatışmasında bir güce yedeklenmeme gibi bir sorumluluğa da var. Bu açıdan sol darbe girişimine karşı tutum alırken, iktidarın yedeğine de düşmeyecek bir pozisyon aldı. Öte yandan darbe girişiminin sonuçsuz kalmasında solun önemli bir etkisi oldu. Bu etki çok konuşulmuyor. Darbeciler okudukları bildiriyle doğrudan ilerici kesimlere seslendiler. Bu kesimleri darbeye sahip çıkmak için sokağa çağırdılar. Sol bu çağrıya karşılık vermedi, halk bu çağrıya karşılık vermedi. Sol, darbeye karşı tutum aldı. O geceden itibaren ilerici mahallelere yönelebilecek saldırı ihtimaline karşı kendi alanlarına sahip çıkmaya çalıştı. Bir iç çatışmanın önlenmesinde solun aldığı bu tutum önemlidir.

Türkiye yeniden kurulurken ne yapmalı? nasıl yapmalı?

Sivil darbe geliştiriliyor
Darbe girişimi başarısızlığa uğradıktan sonra cemaat tasfiye oluyor. Her tür hileyi, zorbalığı yapabilen gerici bir gücün tasfiyesi iyidir. Ama bu demokratikleşme anlamına da gelmiyor. 15 Temmuz öncesinde AKP sivil darbe sürecini başlatmıştı. OHAL’le birlikte sivil darbe geliştiriliyor. Darbeciler gece boyu Meclisi bombaladı. AKP, OHAL kararıyla Meclis’i tasfiye ediyor. Anayasa askıya alındı, fiili Başkanlık OHAL’e dayanarak yasallaştırıldı.

Peki 15 Temmuz’dan sonra neler değişti. Erdoğan’ın her şeye kadir olmadığı görüldü. Erdoğan’ın son dönemde baskıyı yoğunlaştırmasının altında güç değil, güçsüzlük olduğunu ifade ediyorduk. Güçsüzlüğü görüldü. Siyasal İslamcılıkla Türkiye’nin bölgede geleceği olmaz. Siyasal İslamcılıkla yönetilen Türkiye’nin geleceği olmaz. TSK itibar kaybetti. Bölge gücü olacağız diyen AKP’nin ne siyasi ne askeri gücünün buna yetmeyeceği görüldü. Bunlar önümüzdeki günlerde izlenecek politikaları ve ittifakları belirleyecektir.

Artık daha parçalı bir devlet yapısı var. Dış politikada da benzer durum söz konusu. AKP’yi iktidara taşıyan emperyalist güçler AKP’nin arkasında durmuyor. 15 Temmuz’da da durmadı. Öte yandan bir paylaşım savaşı başladı dünyada. ABD-Batı hattı karşısında Rusya ve Çin merkezli Avrasya hattı var. Türkiye, elbette ABD-NATO hattına derin bir bağlılık ilişkisi içinde, buradan kopuşu da söz konusu değil. Ama buraya karşı elini güçlendirmek için öteki yöne de hamleler yapıyor.

Suçlarının üzerini örtemezler
Böyle bir durumda eğer Erdoğan sivil diktayı derinleştirmeye devam ederse, laiklik karşıtı uygulamaları sürdürürse bu çıkmaz sokakta daha büyük felaketler de olur. Tablo ortada. Erdoğan’ın Başkanlık hevesi ve siyasal İslamcılık ülkeyi bu hale getirdi. Erdoğan şimdi Cemaat’le ortaklığı için özür diliyor, af diliyor. Cemaat’e değmeyen AKP’li bulmak neredeyse imkânsız. Onlar şimdi hep birlikte tövbe etseler, tövbe namazları kılsalar da nafile. Suçlarının üzerini örtemezler, suçlarını gizleyemezler. Nafile işlerle uğraşmak yerine ülkeyi bu hale getiren politikalardan, tutumlardan vazgeçsinler.

AKP karanlığına karşı gerçek demokrasi


Sivil darbeyi maskeleme çabası
Devlet dağıldı, parçalandı. AKP’nin dayandığı zeminler çöktü. OHAL’e dayanarak bu dağılan yapı toparlanmaya çalışıyor. AKP, kaybettiği gücünü kazanmaya çalışıyor. Sıfır kilometre devlet, devletin yeniden yapılanması yenilenmeyi ifade etmiyor. AKP’nin sivil darbesini maskelemek için bu tür laflar ortaya atılıyor. Bu adımlarla şimdi moda deyimle normalleşme beklemek, devletin demokratikleşmesini ummak doğru değil. TSK’nin yeniden yapılanması askeri vesayete karşı sivil iradenin ve demokrasinin kazanımı olarak sunuluyor. Bu tartışma bayatladı. Ülke zaten sivilleşme adı altında yürütülen operasyonlarla bu hale geldi.

İç savaş gücü oluşturuluyor
TSK’den yapılan değişim ABD ve NATO sistemine uyumdur. Bu yeni bir tartışma değil. TSK’nin küçültülmesi ve profesyonel orduya geçişini AKP öteden beri tartışıyor. Darbe atmosferi içinde bunu gerçekleştiriyor şimdi. Burada amaç orduyu dışa yönelik daha operasyonel hale getirmek. Aynı zamanda bir polis devleti oluşturmak. Polis güçlendiriliyor, ağır silahlar veriliyor. Ayrıca özel birlikler kuruluyor. Böylece bir iç savaş gücü de oluşturuluyor.

Yanlış teşhisle doğru tedavi yapılamaz


Sadece Cemaat’e değil AKP’ye de ait gerçekler
Gökçek bu durumu cinlere bağladı. Herhalde Cemaat’e verdiği arsaları soran olursa diye şimdiden önlem alıyor. Ama cin şişeden çıktı. Cemaat gerçekleri sadece Cemaat’e ait değil AKP’ye de ait gerçekler. Cemaat’in, cemaatlerin gelişimi ve siyasal İslamcı örgütlenmeler Amerikan’ın yeşil kuşak projesine dayanıyor. Oralara kadar gitmeyelim derseniz asıl gelişme 12 Eylül darbesiyle oldu. Gülen’in Kenan Evren’i cennetlik ilan etmesi boşuna değil.

Sızma hareketi değil bilinçli politika
Bu aynı zamanda neoliberal politikalarla sosyal devletin tasfiyesiyle ilgilidir. Sosyal devlet yok edildi yerine cemaat-tarikat ağları konuldu. Bilinçli olarak yapıldı. Yoksulluk ve adaletsizlik bu kadar yoğunlaşınca, insanları cemaat ağlarına iterek itiraz etmelerini engellediler. Sömürünün üzerini dinle örttüler. O yüzden bu sızma hareketi değildir. Bilinçli bir politikadır. Solu sınırlamak için, emekçileri, halkı bu düzene mahkûm etmek için uyguladılar. Toplumsal alanı kuşattılar, kültürel-idolojik alanı kuşattılar. Emperyalizm ne istedilerse verdi, önlerini açtı. Ilımlı İslamcılığın kaynağında emperyalizm var. O yüzden şimdi kimse Cemaat’i öyle bilinmez, her kılığa girebilen bir virüs gibi göstermeye çalışmasın. Hepsi oradaydı, hep birlikteydiler. Cemaat’i deşifre eden kitapları birlikte yasakladılar. O kitapların yazarlarını birlikte içeri attılar.

Toplumu ancak sol ahlak birleştirir
Türkiye eşitlik ve özgürlük temelinde yeniden kurulmadan bu karanlıktan kurtulamaz. Ne bugünkü rejimin sağını solunu toparlayarak bunun yapılması mümkün ne de geriye dönüş mümkün. Toplum parçalandı, değerlerini kaybetti. Siyasal İslamın toplumu ne hale getirdiği ortada. Milliyetçilik böler. Liberalizm zaten toplumu atomize etti, bireycileştirdi. Kendi çıkarının peşinden koşan bir toplum yarattı. Toplumu ancak sol değerler birleştirir, sol ahlak birleştirir. Sınav sorularını çalanlar, her tür hileyi yapanlar yıllarca solculara, halka ahlak dersi verdi. İşte geldikleri durum ortada. Toplumu yeni bir kültürle, dayanışmaya, sevgiye dayanan yeni bir kültürle yeniden kurmalıyız. İnsanların dini inançlarını çıkarlarına alet ettiler. Emekçi aydınlanmasına dayanan, insanların birbirine sahip çıktığı, kendi sorunlarını birlikte, beraberce çözdüğü bir kültürü var etmeliyiz. Bunun için solun da ideolojisine, hayat görüşüne uygun pratikler örgütleyecek kurucu fikirlerimiz var. Kurucu pratikler ortaya koymalıyız.

***

YENİDEN KURMAK DIŞINDA BAŞKA BİR YOL YOK

Bundan sonra ne 2002 öncesine dönüş mümkün ne de siyasal İslamla bir gelecek mümkün. Türkiye’yi yeniden kurmak dışında bir yol yok. Bunu nasıl yapacağımızı, hangi programla yapacağımızı 2013 Haziran isyanında hep birlikte ortaya koydu. Bunların en başında laiklik var. Laikliği yeniden kazanmalıyız. İslamcı siyasetlerin ülkenin başına neler getirdiği ortada. Devlet yönetiminde din olmaz. Dini insanların inanç dünyasına ait kılmalıyız. Laikliğin kazanımlarına sahip çıkmak ama önceki laiklik anlayışının yanlışlarını, eksiklerini de aşarak emekçi aydınlanmasına dayanan gerçek bir laikliği kazanmalıyız.

Türkiye’yi yeniden kurmak, ekonomide yağma ve talana son verecek, yoksul halk çocuklarını cemaatlere-tarikatlara muhtaç bırakmayacak kamusal ve sosyal bir ekonomiye geçmektir. Türkiye kardeşlik temelinde, eşit yurttaşlık temelinde yeniden kurulabilir. Yeniden kuruluş Kürtlerin ve Türklerin ortak geliştireceği birlikte yaşam sözleşmesidir. Yeniden kuruluş programı bir bağımsızlık programıdır.

Emperyalizmle tüm ilişkiler kesilsin Emperyalizmle ekonomik, siyasi ve askeri tüm ilişkilerin kesilmesi, ABD ve NATO üslerinin kapatılmasıdır.

Şimdi bir yanda her yanı çürümüş, çöken bir yeni-Osmanlı var bir yanda da Haziran Türkiyesi var. Biz Haziran Türkiyesi’ni kurma mücadelesini bugünden bulunduğumuz her yerde geliştirmek için mücadele edeceğiz. Bu da sadece karşı çıkan değil aynı zamanda kuran, alternatifler oluşturarak yapabiliriz.

Ortak zeminler oluşturmalıyız
Bugün güncel görevimiz, Haziran Türkiyesi’ni kurma yolunda mahalle mahalle, sokak sokak Haziran Meclislerini örgütlemektir. Öte yandan da AKP’nin saldırıları karşısında solun ve toplumsal muhalefetin akıl birliğinin, eylem birliğini geliştirecek sokağın ve mücadelenin koordinasyonunu sağlayacak ortak zeminler oluşturmaktır.

***

Değişmeyen durum mücadele gerekliliğidir

EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan:
AKP hükümetinin ve Cumhurbaşkanı’nın siyasi hedefleri ve bu hedeflere uygun dönüşüm programları açısından bakarsak, başarısız darbe girişiminin iktidara, gerici, baskıcı, sömürücü politikalarını artırarak sürdürme ve bu doğrultuda askeri, resmi bütün bürokraside değişim ve dönüşüm için büyük bir olanak sağladığını söyleyebiliriz. OHAL ilanı ve KHK uygulamalarıyla bu politikaların hayata geçirilmesi için gerekli koşullar sağlandı. Darbenin önlenmiş olması önemlidir ve olumludur. Cemaate baş düşman ilan edildi ama Cumhurbaşkanı’nın “rabbim ve milletim bini affetsin” özrü bir suç itirafıdır. Bu özür, iktidarda bulundukları süreçte bu yapının gelişmesi ve büyümesindeki, asker, bürokrasi ve siyasette güç olmalarını sağlayan koşulların hazırlanmasındaki, ihalelerle, kamu kaynaklarının aktarımıyla adı geçen yapıya sağlanan iktisadi ve sosyal olanaklardaki siyasi sorumluluklarını yok edemez. AKP ve Cemaat ortaklığında, Ergenekon ve Balyoz davalarını, halka karşı işlenmiş suçların açığa çıkarılması ve yargılanmasına dair taleplerimizi ayrı tutarak hatırlayalım. Yine aynı şekilde KCK davalarını da hatırlamak gerek.

Erdoğan süreci fırsata çeviriyor
Değişen durum kutsal ittifakın bozulması, rant, paylaşım ve güç olma kavgasının kızışmasıdır. AKP ve Erdoğan bir taraftan bozduğu ortaklığın yapısını her alandan tasfiye edip, siyasal gücünü yenilerken, hepimizin bildiği gibi darbeyle ve paralel yapıyla mücadele adı altında yürütülen tasfiye hareketinden KESK üyesi kamu emekçileri, muhalif sanatçılar, barış imzacıları de nasibini almaktadır. Onlarca gazeteci tutuklandı. Yüzlerce okul, şirket, gazete, televizyon tasfiye edildi. Suç işleyen kişilerle ilgili, konumuna bakılmaksızın yargı sürecinin işletilmesi, darbe girişiminin hesabının sorulması önemlidir. Maalesef 15 gündür süren her düzeydeki operasyonun hukuk ve adalete uygun işletildiğini gönül rahatlığıyla söyleyemiyoruz. İktidar partisinin, buradan siz Erdoğan olarak da anlayabilirsiniz bu süreci fırsat bilerek muhaliflere açtığı savaş şiddetlenerek sürecektir ve CHP ile yalancı bahar misali barışı ve uzlaşısının uzun ömürlü olmayacağını da öngörebiliriz. Değişmeyen durum, hükümetin politikalarından mağdur ve muzdarip olanlar ile olacakların, bu politikalara karşı barış, demokrasi ve özgürlüklerde ısrar eden tüm toplumsal kesimlerin karşılaşacağı baskılar ve bu baskılara karşı mücadele görev ve sorumluluğudur.

AKP devleti inşa ediliyor
Bir defa yeni Türkiye “sıfır kilometre devlet” olarak yapılandırılmayacak. Mevcut antidemokratik devlet yapısının üzerine inşa edilecek bir baskı ve zor aygıtından bahsediyoruz neticede. Yeni olan durum, değişen uluslararası gelişmeler, güç dengeleri, egemen sınıf olarak sermaye grupları arasındaki çelişki ve çatışmalar, bu çatışmaların siyasal güç olarak kendisini tahkim etme kavgasının sonuçlarına göre yeniden yapılanma ihtiyacıdır. 15 Temmuz darbe girişimi salt Cemaat ve Erdoğan kapışması olmadığı aşikar. 15 Temmuz’u fırsat bilen hükümet, zorunlu BES, kaynağını emekçilerin oluşturacağı “Varlık Fonu” sermayeye teşvik ve yeni vergi muafiyeti gibi yasal soygun uygulamaları hızla meclis gündemine getiriliyor. Paralel yapıyla mücadeleyi dayanak yapan hükümet kamu emekçileri başta olmak üzere iş güvencesini kaldırmak için düğmeye bastı. Kıdem tazminatlarının tasfiyesi sırada. Hazır uygun ortam bulmuşken hükümet mevcut hak ve özgürlükleri kaldırmak, olmazsa kısıtlamaktan, baskı ve yasaklardan geri durmayacaktır. Bu süreçteki HDP’ye yönelik ayrımcı ve dışlayıcı tutum, hükümetin Kürt sorununa bu dönemki yaklaşımını göstermektedir.

Temel demokratik talepler etrafında birleşik mücadele
Mücadele toplumsal kesimlerin güncel talepleri üzerinden örgütleneceğine göre bugün en temel demokrasi talepleri; OHAL’in kaldırılması, KHK uygulamasından, “sürek avı”na dönüşen ve muhalefeti susturma harekatı olarak planlanan politikalardan vazgeçilmesi olarak sıralayabiliriz. Laiklik ve inanç özgürlüğünün tesisi, işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlenme ve toplu pazarlık hakları önündeki engellerin ve fiili uygulamaların kaldırılması, yargı bağımsızlığı, basın ifade özgürlüğü. Seçim barajlarının kaldırıldığı ve halk iradesine dayanan bir seçim sisteminin dahil edildiği diğer siyasal hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, güvenceye alınması. Kürt sorununun çözümünde acilen silahlar susturularak adım atılması ve eşit haklara dayalı çözümün sağlanması. Çatışmacı ve yayılmacı bir hat yerine barışçı bir dış politikanın izlenmesi. Bu sıralamayı artırabiliriz, esas olan bu temel demokrasi talepleri etrafında bir mücadele ama birleşik bir mücadelenin örgütlenmesi günümüzün acil görevlerindendir. Tüm devlet yapılanmasının bir bütün olarak demokratikleştirilmesi, yönetimin her kademesinde işçi sınıfının ve emekçi sınıfların söz ve karar sahibi olması esas demokratikleşmenin, halk demokrasisinin temel taleplerindendir ve biz de bunu kazanmak için mücadelede kararlıyız.

Kaynak: Birgun.net