BİRGÜN / ANKARA

Birleşik Haziran Hareketi dün başlayan 2. Haziran Türkiye Meclisi çalışmalarını bugün noktalayacak. İlk gün Türkiye’nin dört bir tarafından gelen HAZİRAN meclisleri bileşenleri deneyimlerini aktarıp, önerilerini sundu. HAZİRAN’ın önümüzdeki dönem mücadele başlıkları meclis temsilcilerinin katkıları ile tartışıldı. Tartışmalar tüm gün sürdü. Tartışmalarda ve yapılan katkılarda Türkiye’nin karanlığa sürüklenmesine karşı HAZİRAN’ın önemine işaret edilirken mahalle mahalle sokak sokak bu alanda mücadele etmek gerektiğinin altı çizildi. Bugün Ahmet Taner Kışlalı Salonu’nda sonuç bildirgesi ile birlikte yeni yürütme kurulu üyelerinin de açıklanması bekleniyor.

Boratav’a yoğun ilgi

HAZİRAN buluşmasının ilk günkü buluşmasında öne çıkan en önemli nokta ise Prof. Dr. Korkut Boratav’ın analizleri oldu. Prof. Dr. Boratav kapsamlı Türkiye analizi yaptığı konuşmasında HAZİRAN’ın hangi hatlardan ilerlemesi gerektiğini kapsamlı biçimde ifade etti. Aydınlanmacılık ve laiklik vurgusunun öne çıktığı konuşmada Türkiye’deki çatışma ortamında Erdoğan komutasındaki hükümetin faşizan uygulamalarına değinilirken bu süreçte Kürt hareketinin yanlışlarının da altı çizildi. Katılımcıların yoğun ilgi gösterdiği Prof. Dr. Boratav’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

HAZİRAN kalkışması emekçi hareketidir

HAZİRAN kalkışması bir emekçi hareketidir. Emeği ile hayatını kazananların isyanıdır. Siz orada finans kapital temsilcilerini, panamada para saklayanları, toprak ağalarını gördünüz mü?

HAZİRAN kalkışması işçi sınıfı hareketidir. Hayatını emeğini, işgücünü satarak geçiren ya da geçirecek olduğunu bile liseli üniversitelilerin oluşturduğu bir harekettir. HAZİRAN kitlesinin ağırlığını bugünün ve yarının işçisi sınıfı oluşturuyor.

Niteliği sınıfsaldır. Orta sınıfın hayat tarzı kalkışması da diyenler var. Burada eylemleri tetikleyen olguya bakmak lazım. Gezi Parkı’ndan tetiklendi. Toplumun geçmiş birikimleri emekçi sınıflarının oluşturduğu ortak birikimlerin kapkaççı burjuvaziye peşkeş çekilmesine karşı duruştur. Temel özelliği budur. Özünde kamucu bir tepkidir. Toplumun ortak kolektif mülkiyet çağrısıdır. Yağmacı kapitalizme karşı olgunlaşmış bir sınıf hareketidir. Niye olgunlaşmış diyorum. Sermayenin siyasi temsilcileri başta Ali Babacan o dönemde şöyle demişti, “Yunanistan’da emekliler aylık alamadığı için, Brezilya’da toplu taşımaya yapılan zamma karşı çıktıkları için insanlar sokakta. Türkiye’de böyle bir durum yok”. Önce anlayamadı. Sonra içgüdüsel olarak anladı. Daha temelden bir itiraz olduğu için anladı ve ezilmesi gerektiğini fark etti. Erdoğan bu durumu daha önce anladı.

Geleceğin habercisidir

O hareket aynı zamanda gericiliğe karşı bir harekettir. Toplumu tahakküm altına almaya çalışan ideolojik saldırıya karşı bir mücadeledir. İçinde aydınlanmayı barındırır. Emekçi halkımız bünyesinde taşıdığı derin özlemlerin hayat bulduğunu gördü. Nedir bu? Dolaysız doğrudan demokrasi. Yani düzmece demokrasinin sermaye tahakkümünü getireceğini anlayan insanlar, ‘kendimiz doğrudan doğruya yönetebiliriz’ diyerek, Taksim’de ve memleketin her köşesinde devletsiz demokrasi özlemini hayata geçirmenin mutluluğunu yaşadılar.

Şunu da görmeliyiz o zorlu günlerde nasıl ayakta kaldılar, ihtiyaca göre paylaşarak. Dikkat edin neler duyuyoruz: Kamuculuk, baskıya karşı aydınlanmacı, devletsiz doğrudan demokrasi ve ihtiyaca göre paylaşım. Bunların hepsini bir araya koyun işçi sınıfının nihai özlemine en çok yaklaşan noktasını görürsünüz. Sosyalizm değil komünizmin temelidir bunlar.

Haziran kalkışması Türkiye toplumunun geleceğini güvence altına bir ittifakı da fiilen hayata geçirdi. Bu ittifakın bir kanadı Cumhuriyetçiliktir. Bazı arızalarından arındırılmış bir Cumhuriyetçilik. Özünde var olan demokratik özeliğini yeniden keşfetti. Öbür kandı ise Kürt hareketinin anti-faşist özlemleri ile aydınlanmacı değerlerle birleşmesidir. Bu fiili ittifak aslında bana göre iniş ve çıkıları ile birlikte iki yıl daha sürdü ve 7 Haziran seçimlerini sonucunda belirledi. Yani gerici iktidarın iktidar kapısını kapatan sürgü oldu.

Samimi değerlendirme lazım

Bu noktada 7 Haziran’ı 1 Kasım’a dönüştüren samimi bir değerlendirme yapmamız lazım. Yani Erdoğan seçeneğini kolaylaştıran Kürt hareketinin özyönetim ve silahlı seçenek tercih edilmeseydi bugün bazı şeyler farklı olurdu. İbre 7 Haziran’da oluşan ittifakın lehine seyrederken Suruç kıyımında sonra sözünü ettiğim sert dönüşümle hava aleyhimize döndü.

Rejim hasım arıyor

Bugün İslami faşizmin oluşma sürecinin eşiğindeyiz. Yeni rejim hasım arıyor. Aranan hasımlar Haziran kalkışmasının temsil ettiği ögeler ve öznelerdir. Dolayısıyla saldırının hedefi olacaklar aynı şekilde yanıt vermek zorundadır. Bugün İslamcı faşizmin saldırılarının karşısına çıkmanın kenar öğesi aydınlanmacılığa sahip çıkmaktır. Aydınlanmacılık laikliktir ortaçağ dönemini tüm ögelerine, kurumlarına karşı köktenci reddiyedir. Türkiye’de Ortaçağı temsil eden kurumlar ve ögelerin simgesi Osmanlı İmparatorluğu’dur. Dolayısıyla Osmanlının tüm kurum ve mirasının aynı şekilde ret edilmesi gerekir.

Gericiliğe, İslami faşizme karşı çıkmak sadece Türkiye’nin aydınlarının düşünürlerinin, yazarlarının, sanatçıların davası değildir. Özellikle de işi sınıfının işidir. İşçi sınıfını İslami faşizmin ideolojik karanlığında boğma operasyonuna karşı durulmalı. Aydınlanmanın dalgası işçi sınıfına hakim olmadan Türkiye’de sosyalizmin ve işçi sınıfı mücadelesinin gelişmesi mümkün değildir.

Kaynak: Birgun.net