Mehmet Fırat Pürselim

Alef Yayınevi 2014 yılında Praglı illüstratör Peter Sis’in Kuşlar Meclisi kitabını yayınlamıştı. Şifalı otlar ve ilacın yanı sıra esans da satan bir attar (aktar) olan Ferideddin Attar’ın ölümsüz kitabı Mantıku’t Tayr’dan yola çıkarak yazılmış ve çizilmiş bir hikâyeydi bu. Kral Simurg’u aramak için yola çıkan; Arayış, Aşk, İdrak, Ayrılık, Birlik, Hayret ve Ölüm isimli yedi vadiyi aşarak Kafdağı’na ulaşan otuz kuşun içlerinden her birinin ve hepsinin Kral Simurg olma hikâyesi muhteşem çizimlerle anlatılmıştı. Kuşlar, Aşk Vadisi’nde yaşlı mezar kazıcıya, “Aşkı gömebilir misin?” diye sorarlar. Bir akbaba olarak resmedilen kuş, “Yıllar boyunca çok mezar gördüm ama arzularımı bir kere bile gömmedim,” diye cevap verir. Her bir satırı üzerinde uzun uzadıya düşüneceğiniz, resimlerindeki detaylarda kaybolup dakikalarca dalıp gideceğiniz bir hazine olan Kuşlar Meclisi’nden sonra Alef Yayınevi 2016 yılında aynı çizerin bu kez de Antoine De Saint Exupéry’nin yaşamını anlatan, Pilot ile Küçük Prens isimli kitabını yayımladı.

Peter Sis bu kitabında, ölümsüz Küçük Prens’i yazdığı halde Akdeniz üzerindeki uçuşu sırasında uçağıyla kaybolan ve ölüsü bulunamayan Antoine De Saint Exupéry’nin hayatını nefis çizimler eşliğinde okura anlatmış. 1900 yılında uçağın icat edilmekte olduğu ve keşiflerin sürdüğü bir dönemde Fransa’da doğdu Antoine. Altın sarısı saçları sebebiyle ailesi ona Güneş Kral adını taktı. On iki yaşında saz ve kâğıttan yaptığı kanatları bisikletine monte ederek ilk uçağını yaptı. Kendi yaptığıyla uçakla havalanamasa da, her gün bisikletiyle gidip test sürüşünü seyrettiği uçak pistindeki pilotlardan biri onu gökyüzüne çıkarttı. Bundan sonra Antoine, en büyük tutkusu olan uçmaktan başka bir şey düşünemez oldu. Oysaki ailesi okulunu bitirip tehlikesiz işlere atılmasını istemekteydi. Askere çağrıldığında, hava kuvvetlerinde görevlendirildi, lisansı olmadığı için uçmasına izin verilmedi o da uçmayı kendi kendine öğrendi. Sonrasında özel ders alarak lisans sahibi oldu ve orduda pilot olarak görev aldı. Askerden sonra çeşitli işlerde çalıştı, ticari uçuş lisansını aldıktan sonra Paris’i havadan seyretmek isteyenlere pilotluk yaptı ve posta işine giren bir havayolu şirketinde çalışmaya başladı. Bu sıralarda uçuş hikâyelerini anlattığı öyküleri dergilerde yayımlanmaya başladı.



“Havayolu şirketinde, pilotlar ahşap ve metalden yapılma üstü açık çifte kanatlı Breguet 14’lerle uçuyordu. Pervaneleri de ahşaptandı, uçağın üstü kumaş kaplıydı. Breguet’lerin freni ve telsizi yoktu. Yakıt almak için sık sık durmak zorundaydılar. Sık sık da arıza yaparlardı, neyse ki tamirleri kolaydı. Şirketin ilk yıllarında pilotlar uçuşlarda posta güvercini bulundururlardı, ola ki zorunlu iniş yaparlar da imdat istemeleri gerekir.”

Fransa ile sömürgeleri arasında uzun mesafeli uçuşlar yaptı. Dakar görevine götüren uçak çölün ortasında düşünce, onu uçağın başına bekçi olarak bırakıp gittiler. Çölde pist sorumlusu olarak, bir süre çalıştı; yere çakılan uçakları kurtardı, uçakları vurulup rehin alınan pilotlar için düşman göçerlerle pazarlık yaptı. Ahbaplık etmek için vahşi hayvanları evcilleştirdiği, milyonlarca yıldızın altında yalnız olduğu çöl hayatı ona yazma esini verdi. Küçük Prens’in içine yazarın çölde başından geçen tüm bu olaylar bir şekilde girdi.

Güney Amerika’ya uçuşlar başlayınca, içindeki macera tutkusu onu Yeni Kıta’ya sürükledi. And Dağları’nın üzerinde uçarken, yeryüzünü seyretmenin yanı sıra okudu ve yazdı da. Kokpiti yazılmış ve buruşturulmuş kâğıtlarla doluydu. Gece Uçuşu kitabını bu sırada yazdı. Kitap Prix Fémina ödülünü kazandı. Artık dünya çapında tanınan bir pilot ve meşhur bir yazardı.

En büyük macerası ise Paris’ten Saygon’a en hızlı uçuşa verilecek ödülü almak için atıldığıydı. Uçağı Libya’da çöle düştü ve paramparça oldu. Antoine bir kez daha kurtulmayı başardı. New York’tan Güney Amerika’nın en ucuna uçan ilk Fransız pilot olmak istiyordu ama uçağı Guatemala’da düştü. Yaralarını iyileştirmek ve yazmak için Fransa’ya geri döndü. Bu sırada yazdığı Rüzgâr, Kum ve Yıldızlar kitabı Fransa ve Amerika’da ödüllendirildi.

1939 yılında Fransa ile Almanya arasında savaş çıkınca savaş pilotu olarak orduya çağrıldı. Fransa işgal edilince ordudaki görevi sona erdi ve New York’a gitti. Burada yazmaya devam etti. Savaşın o karanlık günlerinde bir kutu suluboya alıp altın saçlı küçük bir oğlan çocuğunun masum hikâyesini yazdı. Küçük Prens ilk olarak Nisan 1943’de ABD’de basıldı. Ardından da Antoine, Kuzey Afrika’da bulunan eski birliğine katıldı. Pek çok harekâtta yer aldı. Son olarak 31 Temmuz 1944 günü, doğduğu kent olan Lyon’daki düşman mevzilerinin fotoğrafını çekmek üzere Korsika’dan havalandı. Çok güzel bir gündü, güneş gökyüzünde parlıyordu, hiçbir olağanüstü durum yoktu. Ama Antoine De Saint Exupéry bu uçuşundan asla geri dönmedi, cesedine ulaşılamadı. İnsanlar ona ne olduğunu bilemedi. Ama okurları onun gökyüzünde -aslında çocukluğu olan- Küçük Prens’le karşılaştığına ve savaş dolu bu dünya yerine onun barış dolu gezegeninde yaşamaya gittiğine inanırlar.

Kaynak: Birgun.net