NURCAN GÖKDEMİR [email protected]

CHP Eskişehir Milletvekili, Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Üyesi Prof. Dr. Gaye Usluer’le AKP’nin, çağdaşlıktan uzak, sorgulamayan, biat eden, “kindar ve dindar” nesil yetiştirmeyi amaçlayan eğitim anlayışını ve liselilerin buna isyanını konuştuk. Usluer, 14 yıldan bu yana süren bu ısrarlı ve kararlı arayışa karşılık umut kıvılcımı gibi çakan, gericiliğe, baskıya “sırtını dönen” liseli gençliğin karşı duruşunun temel nedeninin öğrencilerin özgürlüklerinin kısıtlanması, yöneticilerin gerici anti laik eğitime yönelik baskıları olduğunu söylüyor.

»AKP’nin 14 yıllık iktidarı döneminde eğitimi dinselleştirme, çağdaşlıktan uzaklaştırma politikalarında önemli adımlar atıldı. Bunun kilometre taşlarını nasıl sıralayabiliriz?
AKP iktidara ilk geldiği günden itibaren milli eğitime yönelik gerici ajandasını devreye soktu. Ancak AKP hükümetlerinin Millî Eğitim Bakanlığına ilişkin öyküsünde dönüm noktası 30 Mart 2012 tarihidir. Ne oldu bu tarihte, hatırlayalım. 6200 sayılı Yasa yani kamuoyunda daha çok bilinen adıyla 4+4+4 yasası bu tarihte kabul edildi. Bilindiği ve hatırlandığı üzere bu yasa Meclisten kavgayla, gürültüyle, patırtıyla geçti. Başta CHP olmak üzere muhalefet partilerinin İtirazları dinlenmedi, “ortak akıl” denmedi. Sonuçta AKP milletvekillerinin oylarıyla yasa kabul edildi. 4+4+4 yasasının kabulü ile Millî Eğitim Bakanlığı o güne kadar sürdürmüş olduğu eğitim politikalarını daha da sertleştirdi. Bu yasayla birlikte Adalet ve Kalkınma Partisi eğitimde yeni bir anlayış benimsedi ve uygulamaya başladı.

»Nedir bu anlayış?
4+4+4 yasası ile AKP’nin din temelli siyasi ideolojisiyle örtüşen, dinsel söylem ve dinsel eylemleriyle vücut bulmuş bazı vakıf ve dernekler “sivil toplum örgütü” adı altında Millî Eğitim Bakanlığının politikasını belirler hâle geldi. Başta TÜRGEV olmak üzere -ki bu vakfın kurucuları arasında kimlerin olduğunu bilinmekte!- Millî Eğitim Bakanlığı bu vakıf ve derneklere adeta tutsak edildi. Ortaöğretime konulan derslere, müfredata, “değerler eğitimi” adı altında sorunlu uygulamalara, öğrencilerin hangi dersleri seçmeleri gerektiğine kadar karar verilmesinde ve uygulanmasında bu vakıf ve dernek adı altındaki cemaatler söz sahibi oldular.

Amaçları siyasal iktidarın ideolojisine uygun bir nesil yetiştirmek olan bu vakıf ve dernekler âdeta Millî Eğitim Bakanlığının alternatifi hâline geldiler. Millî Eğitim Bakanlığı “Nasıl daha iyi bir yurttaş yetiştirilebilir?” diye düşüneceği yerde “Saraydan tanımlanan dindar ve kindar gençliği nasıl formatlarız?” anlayışıyla hareket etmeye başladı. Okullar dönüştürüldü, sıradanlaştırıldı, dershaneden bozma temel liseler yapıldı, özel okullara yani parası olanlara teşvik verildi, TEOG sınavlarında başarılı olamayan çocuklarımız açık liselere yani mesleki teknik eğitim liselerine ve daha büyük çoğunluğu da kendi istek ve arzuları dışında imam-hatip liselerine mahkûm edildi. İş o kadar çığırından çıktı ki ülkemizde yaşayan azınlıkların çocuklarına, Alevi yurttaşlarımızın çocuklarına dahi adres olarak imam-hatip liseleri gösterildi.

»Son yasa ve tasarılarla son darbe de vurulmuş oldu!
Gelelim bugüne. Bildiğiniz gibi geçtiğimiz haftanın son genel kurulunda, yine AKP milletvekillerinin oylarıyla Maarif Vakfı yasası onaylanmış oldu. Bu yasa ile benzer bir uygulama, yasada göründüğü ve yazılı olduğu kadarıyla yurtdışında gerçekleştirilecek. Kuvvetle muhtemeldir ki halen Milli Eğitim Bakanlığı’nı tutsaklaştırılmış vakıf ve cemaatler tüm aktivitelerini bu vakıf aracılığıyla, bir anlamda yasayla kurulmuş legal bir vakıf içinde gerçekleştirecekler.

“Hedef çağdaşlık”
»Okul öncesine hatta kreş düzeyine indirilen dini eğitim, imam hatip okullarının özendirilmesine yönelik politikalarla iktidarın hedeflediği nihai amaca ilişkin neler söylenebilir?
AKP’nin iktidara gelmesiyle adım adım uygulamaya koyduğu ve Cumhurbaşkanının evvelce Necip Fazıl’ın bir şiiri üzerinden dillendirdiği “dindar ve kindar nesil” yaratma amacına yönelik adımlar 4+4+4 yasasından sonra 4-6 yaş grubuna kadar inmiş oldu. Bu yasanın kabulünden hemen sonra, 7 Nisan 2012’de Kuran Kursları yönetmeliği değiştirildi. Değişen yönetmelikle kuran kursları için ilköğretimi bitirme koşulu kaldırıldı. 4-6 yaş gruplarına yönelik, yıl boyu devam eden kuran kursları koyularak, adeta okul öncesi eğitime yeni bir yol açılmış oldu. Bildiğiniz gibi 4+4+4 yasası sonrası okul öncesi eğitimin zorunlu olmaktan çıkması, yarı gün ve paralı olması velileri büyük sıkıntıya sokmuştu.

Kısacası bu yönetmelik değişikliği ile Osmanlı’da var olan, ancak 1924’de eğitimde birliği amaçlayan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile kaldırılan Sıbyan mekteplerinin 4-6 yaş Kur’an kursları adı altında tekrar canlandırılması için yol açıldı.

»Nedir bu Sıbyan mektepleri?
Osmanlı’da cami veya hayır kurumlarının yanında bulunan en yaygın eğitim kurumu sıbyan mektepleri idi . Bu mekteplere başlama yaşı en erken 4 yaş, 4 ay 4 gündü. Aslında bir anlamda AKP hükümetinin getirdiği yeni eğitim sisteminin adı olan 4+4+4 adının nereden esinlendiği ile ilgili bağı da kurabiliriz bu aşamada. 4 yaş-4 ay-4gün kısacası 4+4+4...
Sıbyan Mektepleri dini eğitimi baz alan eğitim kurumlarıydı ve bu yüzden çağdaş, bilimsel eğitimle uyuşmamaktaydı. Cumhuriyet ile birlikte, zaten Osmanlı’nın son dönemlerinde sayıca azalmış olan Sıbyan mektepleri yerini çağdaş okul öncesi eğitim kurumlarına bırakmıştır.

Ancak bugün Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla sıbyan mektepleri şimdi bilime ve evrensel ilkelere aykırı olarak, adeta yeniden diriltilmektedir. Bugün “sıbyan mektebi” adıyla bilinen 4-6 yaş grubu Kur’an kursları; laik, bilimsel, parasız, zorunlu okul öncesi eğitime alternatif hale getirilmiş durumdadır. Burada amaç AKP’nin ideolojisine uygun bir nesil yetiştirmek için kendi kontrolünde bir eğitim sistemi oluşturulması ve Tevhidi Tedrisat Kanunu ile getirilen çağdaş eğitimin yok edilmesidir.

»Vakıf, cemaat ve tarikatlara terk edilen genç nesillerin eğitimi ülkedeki gelişim sürecini nasıl etkiler?
İsterseniz dini vakıflara terk edilen okul öncesi eğitimden başlayarak, kaldığımız yerden devam edelim. Okul öncesi çağdaki çocuklar için soyut kavramlar gelişmemiştir. Bu nedenle sağlıklı gelişim için çocukların en az 12 yaşına kadar ’şeytan, cin, cehennem, korku, cezalandırılma’’ gibi kavramlardan uzak tutulmaları gerekmektedir. Aksi halde çocukların hem ruh sağlıkları hem de sosyal gelişimleri olumsuz yönde etkilenecektir. Okul öncesi dönem çocuğun sağlıklı ruhsal yapısı ve sağlıklı sosyalleşmenin sağlanabilmesi için kritik bir dönemdir. Çocukların soyut olan kavramları içselleştirmesi ve kavramlaştırması ezberi bırakıp, analiz etmesi ve sentezlemesi 12 yaşından sonra başlar.

18 yaşından sonra da kendi iradeleriyle yaşadıkları kültürün özelliklerini, kendi okuduklarını ve öğrendiklerini, kazanımlarını, başka kültürlerden öğrendiklerini bir süzgeçten geçirirler ve kendi değerlerini oluştururlar. 18 yaş bilişsel sistemin karmaşık fonksiyonlarının tam olarak kullanılmaya başlandığı dönemdir. Bu nedenle erken dönemde verilen din öğretimi gerçek bir öğrenmeyi sağlamaz.
Bu şekilde ruhsal, psikolojik problemlerle büyüyen, yetişen çocuklardan ülkeye ve dünyaya bir katkı sağlaması beklenemez. Aksine bu bireyler ülkenin gelişimine sekte vuran çağdışı fikirlere saplanıp kalmaktadır.



“Cumhurbaşkanı eğitimden hâlâ memnun değil. “
»Hükümet yapboz tahtasına çevirdiği eğitim sisteminde yeni bir değişiklik planlıyor. 3+3+3+4 olarak isimlendirilen bu sistem okula başlama yaşını 4’e indirmesiyle sıbyan mekteplerine resmen geçişin işaretlerini ve hafızlık için uygun görülen altıncı sınıfın ardından dinsel eğitime yönelmeyi kolaylaştıracağı gerekçeleriyle eleştiriliyor...
AKP iktidarları döneminde 14 yılda 13 kez sistem değiştirildi. 6 kez Bakan değişti. Bu nedenle yeni bir değişiklik daha yapılması elbette süpriz olmayacaktır. Sayın Cumhurbaşkanı eğitimci değil ama eğitimci gibi eğitimden hala memnun değil. “İstenilen değişiklikler olmadı”, diyor. Oluşturdukları sistemden hala memnun değil. Kısacası tam bir yamalı bohça görünümünde olan eğitim sistemimize başka yamaların da eklenebileceğini düşünüyorum. Ancak yeni Milli Eğitim Bakanına “böyle bir değişiklik söz konusu mu” diye sorduğumuzda, “Hayır değil” yanıtını aldık. Acaba bunu bir teminat olarak alabilir miyiz? Bilmiyorum.

Aslında temel sorun eğitimde birçok sorun mevcutken hala tek düşündükleri “dinsel eğitimi nasıl çağdaş eğitimin alternatifi haline getiririz?”

»Nasıl yapacaklar bunu?
Bakın 14 yıllık AKP iktidarları döneminde temel insan haklarından olan eğitim hakkı aynı sağlıkta olduğu gibi piyasacı politikalar sonucunda bir hak olmaktan çıkarılmış, herkesin parası kadar eğitim hizmetlerinden yararlandığı bir sistem oluşturulmuştur.

Bugün yani 4+4+4 sisteminden tam 4 yıl sonra nereye geldik? Zorunlu eğitim kapsamında 6-18 yaş arası 19 milyon 659 bin 591 çocuk olmasına karşın, 2 milyon 715 bin 81’i okula gidememekte, 644 bin 448 öğrenci ise kayıtlı fakat devamsız durumdadır.

Yine aynı yasa öncesinde Açıköğretim lisesine giden öğrenci sayısı 940 bin 268 iken bu rakam simdi 1 milyon 536 bin 135’e çıkmış yani 4 yılda %63,3 oranında artmıştır.
Ortaokulu bitiren 258 bin kız öğrencinin hiçbir okula kayıt yaptırmaması yine bu yasanın olumsuz sonuçları arasındadır. Hal böyleyken, AKP hükümeti hala 4+4+4’lerle, 3+3+3+4’lerle Kur’an kurslarını, sıbyan mekteplerini, imam hatip okullarını, zorunlu-seçmeli din derslerini eğitim sisteminin ana öğeleri haline getirmeyi planlamakta, var olan gerçek sorunları çözmemekte direnmekte, tam tersine eğitimde yeni sorunlar üretmektedir.

»Son söz olarak ne söylemek istersiniz?
Biliyorsunuz Milli Eğitim Teşkilat yapısı değiştiren bir torba yasa yolda, içinde her şey var. YÖK disiplin yönetmeliğinden, Çıraklık Eğitimine, Engelli rehabilitasyon merkezlerinden, Fatih projesine kadar... Eğitime ilişkin ne varsa tam 101 madde bir torba içinde komisyonda bekliyor. Toplumun her kesimini etkileyecek bu yasa ile ilgili olumsuzlukları kamuoyuyla paylaşacağız, çokça anlatacağız. Umarım meclis aşamasında parmak demokrasisi yerine ortak akıl ile yasayı engelleyebiliriz.

Bir başka önemli konu son 10 gündür Türkiye’nin köklü geleneksel liselerinde başlayan eylemlerin nedeni ne dış mihraklar ne de iç mihraklardır. Bu genç kuşak çürüyen eğitim sitemine, çürüyen siyasete isyan ediyorlar. Liseli eylemlerinin temel nedeni öğrencilerin özgürlüklerinin kısıtlanması, yeni atanan yöneticilerin gerici anti laik eğitim için oluşturdukları baskılar. Hükümetin bu eylemleri iyi analiz etmesi, gençleri dinlemesi gerekirken hala yalancı düşmanlar yaratmaya çalışmak, gençlerimizi bölücü, ayrıştırcı ve birbirine düşmanlaştırıcı söylemlerde bulunmak korkarım ki kaosu arttırmaktan başka bir şeye yaramayacaktır.

CHP olarak laik, bilimsel ve çağdaş eğitimin yeniden inşası, öğretmenlik mesleğinin itibarının yeniden kazandırılması için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Kazanan eninde sonunda akıl ve bilim olacaktır.

Kaynak: Birgun.net