YAŞAR AYDIN [email protected] @yasaraydinnn

Türkiye’de yaşayan Suriyeliler ya Ege’de boğulduklarında ya Avrupa ile para pazarlığında ya da düşen bombalarla gündeme geliyor. Oysa 3 milyonluk nüfusu ile Suriyeliler hayatın tam ortasında.
Artık hayatımızın önemli bir parçası haline gelen Suriyeli mültecileri Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdürü Doç. Dr. Murat Erdoğan’la konuştuk.
Erdoğan’la yaptığımız söyleşinin satır başlıkları şöyle:

Dünya tarihinin en ender olaylarından biri. Dünya göçleri biliyor ama bu kadar kısa sürede bu kadar çok insanın ülkesini terk etmesi ve bir yere yığılması daha önce tecrübe edilen bir şey değil.
Türkiye son 30 yıl içinde üç büyük göç yaşadı. Biri Bulgaristan’dan gelen 350 bin kişi. Bir kısmı döndü, diğerleri kaldı. Ama onların hepsi Türk’tü ve buraya gelmelerinde bir sıkıntı yaşanmadı. İkinci Halepçe. Üçüncü olay da benzer biçimde İran’dan yönelen göç akını. Bulgaristan’dan gelenler dışındakiler sınırda tutuldu ve kısa süre içinde evlerine geri döndüler.

Bir yılda biter zannedildi
İlk Suriyeli göçleri sırasında durumun geçici olduğunu düşünüyorduk. Ancak bir yıl sonra boyutu daha net gördük. Geçici değil kalıcı bir olgu ile karşı karşıya olduğumuz anladık. Durumun kavranması için çalışmalar yaptık. Bizim gördüğümüzü ülkeyi yönetenler göremedi. Arap Baharı ile birlikte Suriye düşecek diye tahmin edildi. Buna o kadar çok inandık ki bütün konsantrasyon Şam’daki rejime oldu. Acaba Esad ne zaman gidecek? O arada Türkiye’ye mülteciler gelmeye devam etti ama kimse ilgilenmedi. Nasıl olsa geri dönecekler diye merkezi bir kayıtlama sistemine bile gerek duyulmadı.

Dünyanın en büyük mülteci merkezi
Suriyeliler 2011 Nisan ayından beri Türkiye’ye geliyorlar. Ancak 2014’de ciddi biçimde kayıt yapmaya başladık. O zaman kadar sayı 2 milyonu aşmıştı. 28 Nisan 2016 itibarıyla yani tam beş yıl sonra sayı 2 milyon 749 bin 862 ulaştı. Kayıt altına alınmış olanların rakamı bu. Alınamayanlar var, süreç hala devam ediyor. Suriyelilerle birlikte dünyanın başka yerlerinden gelen 300 bin kişi daha var. Türkiye yaklaşık 3 milyon 200 bin mülteci barındırıyor. Dünyada bu sayıdan daha yükseği yok. Konsantrasyonumuz hala mültecilerden daha çok rejime. İşler düzelirse göndeririz ya da giderler diye düşünülüyor.

“İstersem gönderirim” diyemezsiniz
Göç, insanların kolaylıkla toplum mühendisliği yapacağı bir alan değil. ‘’Siyasetin bir parçası olarak geldiler, istersem gönderirim’’ diyemezsiniz. Bu dönemler çoktan geçti. Bu saatten sonra Suriye sınırları içinde yeni bir kent kurmak insanları oranın içerisine taşımak mümkün değil. Ancak yeni gelecek kitleleri oraya yönlendirirsiniz. Şu an o şekilde kamplar var.

Ama onun dışında Türkiye’dekileri oraya alıp götürmek hayal. Mümkün değil. 1933 Almanyasında değiliz. Kampları kurup insanları toplayıp oraya mı götürecekler yok böyle bir şey. Bu insanlara huzurlu bir gelecek nasıl kurarırız, kaygısına düşmemiz lazım.



10 yıl sonra 5 milyon
Psikolojik sınırlar var. Bu da genellikle bir yıldır. Ama iki yıl sonra insanlar isteseler de kolay kolay dönemiyorlar. Almanya’ya Türkler bir yıllığına gitti, anlaşma olursa bir yıl daha kalacaklardı. Yani iki yıllığına gitmişlerdi, 55 yıl oldu. Üstelik bunların dönecekleri evleri, akarabaları yani vatanları vardı. Suriye büyük bir yıkımla karşı karşıya. Onlarca örgüt var ve bir birleriyle savaşıyor. Bu kadar güvensiz bir ortamda , savaş bitse de dönemezler.

Türkiye’deki Suriyelilerin yüzde 50’sinden fazlası 18 yaşından küçük, isteseler de gidemezler. Ailesi olmayan, travma içinde yaşayan çocuklar. Savaş bitse bile ülkenin rehabilite olması için en az 10 yıl var. Dehşetten kaçan insan için dönmek akla ziyan bir şey. O yüzden ‘’savaş bitince göndeririz’’ işi geçti. İlk sene olsa olurdu. Türkiye’deki Suriyelilerin yüzde 90’ndan fazlası dönmeyecek. 3 milyona yakın Suriyeli var, 10 yıl sonra Türkiye’de 5 milyon Suriyeli yaşayacak. Bu sayıyı ciddiye almalıyız. Bugün bu sayı nüfusun yüzde 3,5’i.

Mülteci politikası yok
Türkiye’nin doğru ya da yanlış bir Suriye politikası var. Ama bir mülteci politikası yok. Hala bu insanların geleceği ile ilgili bir karar alınamadı. Suriyelilerin 1 milyonuna yakını 6-18 yaş aralığında okul çağında. Bunların yüzde 60’ından fazlası 4 yıldır okula gitmiyor. Gidecekler, diye eğitim verilmiyor. Eğitim çağında olanların sadece 75 bini Türk okullarına gidiyorlar. Türk eğitim sistemine entegre oluyorlar. Yüzde 15’lik bölümü geçici eğitim merkezlerine gidiyorlar ama bunların okulu okul değil, öğretmeni öğretmen değil. Kitapları Suriye’nin müfredatının ayıklanmış hali. Doğru düzgün eğitim aldıklarına yönelik de ciddi şüpheler var. Devamsızlık çok yoğun. Entegrasyon mümkün değil. Bunlar neden Arapça eğitim alıyorlar? Türkiye’de 20 öğrenciye bir öğretmen düşüyor. Suriyeli çocuklar için hesapladığımızda en az 35 bin öğretmen gerekiyor. Birkaç okulla öğretmenle yapılacak bir iş değil, ciddi seferberlik gerekiyor. Onun için de bir karar almamız lazım. Ama yaşanan stratejik kararsızlıktır. Bu da kurumlar arasındaki iş birliğini zorlaştırıyor. Bu nedenle de para, emek ve kuşak kaybediyoruz.

AB anlaşması panik halinde yapıldı
AB ile anlaşma mültecilerin Avrupa’ya gidişini engelleyen bir anlaşma. Türkiye’deki durumla ilgili değil. Ben Avrupa ile yapılan anlaşmayı her fırsatta eleştiriyorum. Türkiye ve AB ilişkilerine değer veririm. Türkiye’nin geleceğinin de orada olduğunu düşünürüm.

Suriye krizi olmasaydı AB bize vizeyi kaldırır mıydı? Mümkün değil. Türkiye’nin mültecileri tutması için bir rüşvettir. Biz de bunu kabullendik çünkü sıkıştığımız bir dönem ve AB ile anlaşma yapmak önemli geliyor. Anlaşmayla ‘’Size geleni bize gönderin’’ diyoruz. Niye bize gönderiyorlar? Ben niye Avrupa’ya gidenleri alayım? ‘’Çünkü bunlar sizden geldi’’ diyorlar ki bu çok anlamsız.
Danimarka’ya gitmek için önce Türkiye’ye gelecek oradan Yunanistan’a oradan Balkanlara, oradan Almanya’ya gidecek. Madem göndereceksin geri Almanya’ya gönder ya da nereliyse oraya gönder. Neden Türkiye’ye? Bir de Türkiye’ye gelenleri ne yapacağız? Ülkelerine göndermemiz söyleniyor. O halde kendileri göndersinler.

AB, ‘’Türkiye’ye göndereceğim, sonra geri alacağım’’ diyor. Bunun da hiçbir mantığı olamaz. AB ile yapılan anlaşma sürdürülebilir bir anlaşma değil. Bu panik halinde yapılmış bir anlaşmadır.
Kalkınma Bakanlığı bir strateji belgesi yayınladı. Orada yıllık en az 10 milyar avroluk masrafımız olduğu ifade ediliyor. Tüm AB, 2 yıl için 3 milyar avro veriyor. Türkiye günde sadece kamplar için, ki kampta kalanların sayısı yüzde 8, günlük 5 milyon avro harcıyor.

Yapmamız gereken en temel iş en az 900 bin çocuğun tamamını Türkiye eğitim sistemine entegre etmektir. Bunun için de 35 bin öğretmene ihtiyacımız var. Bu da yaklaşık ilave 500 milyon avro demek. Avrupalılar ‘’Suriyeliler Türkiye’ye ne kadar entegre olurlarsa bize gelme ihtimalleri de o kadar azalır’’ diyorlar. Onun için “35 bin yeni öğretmen alacağım bunun parasını 10 yıl boyunca sen ödeyeceksin” demeliyiz. 3 milyar avro bunun için lazım aslında, sadece eğitim için.

Bir şey yokmuş gibi davranıyoruz
Mülteci meselesi her gün büyüyor ve karmaşıklaşıyor. Biz hiçbir şey olmamış gibi davranıyoruz. Şimdi bakın çalışma hakkı verildi mültecilere. Net biçimde diyorum ki Suriyelilere çalışma hakkı verilmeli. Çünkü bu adamlar artık burada kalıyorlar, ekmek, battaniye devri geçti. Onurları ile çalışacaklar, Türkiye ekonomisine de kendilerine de katkıda bulunacaklar.

Ama öyle bir ülkedeyiz ki işsizlik yüzde 10,8 resmi rakam. Gayri resmi makamlar yüzde 17-20. 3 milyon 200 bin Türk vatandaşı iş için başvurmuş iş bekliyor. Sen tutuyorsun mültecilere çalışma izni veriyorsun. Ben de destekleyen birisi olarak söylüyorum. Ya bir tane kişi çıkıp “ya hayırdır kardeşim, ne oluyor” demez mi? Bunlar normal şeyler değil. Avrupa’da mülteciler konusu medyada ya birinci ya ikinci haberdir. Bizde birisi ölmedikçe, roket düşmedikçe yok. Bu kadar duyarsızlık sağlıklı bir şey değil.

Yaptığımız araştırmalara göre, insanlar Suriyelilere çalışma izni verilmesini istemiyorlar. Çalışma hakkı veriliyor kimsenin sesi çıkmıyor. Vatandaşlık konusu da öyle.

Suriyeli ucuz işçi
Belirli bölgeler ve sektörler kendilerine ucuz işçilik alanı yarattı ve devlet de buna göz yumuyor. 400 bin Suriyeli çalışıyor. Ama çalışmaları yasak ve cezası var. Bakıyorsunuz uygulanan ceza sayısına çok istisnai rakamlarda kalıyor. Türkiye’de 3 milyon Suriyeli var, 5 senede verilen çalışma izni 10 bini geçmez. Vergisiz sigortasız oldukları için can güvenlikleri yok, iş güvenlikleri yok.

Güvenlik boyutu atlanıyor
İşin güvenlik boyutu da çok önemli. Çünkü Suriye’de bir savaş var, tarafları artık üniformalı insanlar değil. Sınırlarınız içinde 3 milyon insan var. Bu insanların içinde yani terörist örgütlere yakın olan olabilir, içinde olan olabilir, bulaşmamış olmaması mümkün değil. Türkiye’nin verdiği rakamlar var dehşet, 2 yılda 40 binden fazla insanı biz sınır dışı ettik diyor. Bunlar savaşmaya geliyorlar, IŞİD’e katılmaya geliyorlar. Bir de kaçırdıkları var. Mültecilerin kontrolünün nasıl olacağı çok önemli hassas bir konu. Bir de kayıt altına alınmayan Suriyeliler var. Kayıt altına girmeyenlerin büyük çoğunluğu zaten bilerek ve isteyerek girmiyor çünkü Türkiye’de daha rahat hareket edeceklerini düşünüyorlar.

Eğitimliler gitti
Bizim yaptığımız çalışmalarda Türkiye’de kalan Suriyelilerin okur yazar olmayanların oranı yüzde 55. Almanya’da yüzde 5. Aradaki fark böyle. Yani bize eğitimsiz ve daha da önemlisi muhafazakar kitleler kaldı. Okur yazar olanlar gitti. Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin sadece 50 bin üniversite diplomalı var. İyileri kaçırdık.

Kaynak: Birgun.net