Çiğdem Oğuz
Birleşik Haziran Hareketi Eğitim Komisyonu

Bu yıl Kutlu Doğum etkinlikleri Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınladığı genelge ile “Hz. Peygamber, Tevhid ve Vahdet” teması ve “gelin birlik olalım” çağrısı ile hazırlanıyor. Yurtiçi ve yurtdışı bütün masrafların – ki etkinlik takvimi epey kabarık – Diyanet tarafından karşılanacağı bu hafta, yıllardır Türkiye’de hem teolojik açıdan hem de özellikle devlet okullarında ve kurumlarında dinselleşmenin bir aracı olarak tartışılıyor.

Öncelikle “Kutlu Doğum Haftası”nın Türkiye’de icat edilmiş bir hafta olduğunu söylemek gerekiyor. Muhammed’in doğduğu tarih esasen hicri takvimde Sünniler tarafından 12 Rebiülevvel, Şiiler tarafından ise 17 Rebiülevvel olarak kabul ediliyor. 12 Rebiülevvel ülkemizde “Mevlid Kandili” olarak bilinen tarih. Buna rağmen 14-20 Nisan tarihleri arasında bir kere daha resmi olarak devlet kutlatıyor. 1989 yılında Diyanet Yazı Kurulu’nda Mümtazer Türköne’nin de içinde olduğu bir ekip "Kutlu Doğum Haftası"nı, Mevlid Kandili olan haftada kutlama kararını açıkladılar ve Nur Cemaati etkili şekilde bunun organizasyonunda yer aldı. Muhammed’in doğum günü, 1994 yılında 20-26 Nisan’a (Mısırlı bir astronomi bilginine dayandığı söylenerek) sabitlendi. Bilindiği üzere 27 Nisan Muhtırası da Genelkurmay’ın kutlu doğum etkinliklerinde türbanlı küçük çocukların öne çıkarılması vesilesiyle ortaya çıkmıştı. Daha sonra – rivayete göre – Fethullah Gülen’in doğum günü olan 27 Nisan’a denk getirildiği eleştirileri yüzünden 14-20 Nisan haftası, "Kutlu Doğum Haftası" olarak kabul edildi.

Kutlu Doğum’un 14-20 Nisan haftasına sabitlenmesinin sebebi kamuoyuna “kış aylarına denk geldiği için” şeklinde açıklandı. Bu gerekçenin kandırmaca olduğu su götürmez bir gerçek. Bu tarihin tam da okullarda 23 Nisan etkinliklerinin başladığı haftaya denk gelmesi ise oldukça manidar. Bu tarihin sabitlenmesi ise 2007 yılında gerçekleşti. Resmi Gazete’nin 13 Şubat 2010 tarihli sayısında yayımlanan Kutlu Doğum genelgesi ve ardından 2011 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın genelgesiyle okullarda Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinin düzenlenmesi ve esas olarak bu düzenlemelerin içerdiği değişkenlik ve tutarsızlık, dinin bir kez daha siyasetin elinde nasıl araçsallaştığını göstermektedir.

Türkiye dışında hiçbir ülkede Miladi takvim esas alınarak kutlu doğum etkinlikleri yapılmıyor. Hicri takvime göre 12 Rebiülevvel hangi tarihe denk gelirse o tarih esas alınıyor. Örneğin bu yıl Malezya’da 12 Aralık 2016’da kutlanacak. Elbette İslamcılar arasındaki teolojik tartışmanın ötesinde bizi esas ilgilendiren, AKP iktidarının Kutlu Doğum Haftası üzerinden kurguladığı ve amaçladığı hedefler, öte yandan bizim vergilerimizle oluşan devlet bütçesini hangi amaçlar doğrultusunda kullandığıdır. Elbette bu günün devletin resmi ajandasına – hicri ya da miladi fark etmez – girmesi dahi anayasanın laiklik ilkesiyle çelişmektedir.

"Kutlu Doğum Haftası" çok amaçlı, oldukça kulllanışlı bir proje.

Bu proje sayesinde; Diyanet bütçesiyle cemaatlere alan açılıyor, konuşmacılar ve etkinlikler sponsor ediliyor ve her türlü gerici örgütlenme meşrulaştırılıyor. Bunların yanı sıra, talimatlarla alternatif etkinlikler yasaklanarak iktidarın dilediği tarzda ve istediği cemaate ayrıcalık sağlamasını da mümkün kılıyor.

Yine bu proje sayesinde AKP, siyasi mesajlarını doğrudan verebiliyor. Bu yıl Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinde başlığa çıkartılan içerik “Hz. Peygamber, tevhid ve vahdet". Diyanet İşleri Başkanı bu başlıktan hareketle, açık İslami argüman üzerinden “teröre karşı birlik” çağrısında bulunabiliyor. Üstelik, kutlu doğum haftası mimarlarının ağzından “Kutlu Doğum ilk defa Kürtler ve Türkler tarafından kutlandı” denilerek aynı zamanda Kürtler ve Türkler’in birleştiği İslam projesi olarak da sunulmuştu. Darbe sonrası dönemde topluma dayatılan Türk-İslam sentezi projesi, "mevlid geleneği" üzerinden yapılan bir okumayla "Türk-Kürt İslam Kardeşliği"nin altı çizilerek temize çekiliyor.

Yine bu proje sayesinde siyasal İslam’ın okullarda örgütlenmesinin, kamusal alanların dinselleşmesinin önü açılıyor ve etkinlik alanı yıldan yıla genişletiliyor. Bu yılki etkinlikler, sadece ilk ve orta öğretimle sınırlı olmaktan çıkartılmış bulunuyor; hiçbir yasal dayanağı olmayan Kuran kursları da etkinliklere davet edilmiş durumda. Yine bu yıl yayınlanan talimatnamede; üniversite ve Kredi Yurtlar Kurumu (KYK) yetkilileri ile işbirliği içerisinde öğrencilere yönelik üniversite kampüslerinde ve yurtlarda konferans veya paneller yapılacağı bilgisi yer alıyor.

Yine keza, bu proje yurtdışında Türkiye imajının yeniden kurgulanması açısından elverişli bir zemin sunuyor. Halihazırda tarikatler yurtdışı faaliyetlerinde 12 Rebiülevvel’de geçit törenleriyle kutladıkları Kutlu Doğum'u tıpkı Noel gibi kamusal alanda kendi dinlerinin görünürlük kazanması isteği ve bir tür güç gösterisiyle kutluyorlar. Türkiye ise Nisan ayında Diyanet aracılığıyla yurtdışında onlarca etkinlik planlamış durumda. Bunların yol ve harcırahı ise hepimizin cebinden çıkıyor.

Sonuç olarak, bir taşla birkaç kuş vuruluyor. Olanı çarpıtıyor, olmayanı icat edip sanki hep öyleymiş gibi servis ediyorlar. İktidarlarını korumak adına dini kullanarak toplumu, siyaseti ve ekonomiyi yönetiyorlar.Amaçlarına ulaşmak için din de içinde olmak üzere kullanmayacakları araç, söylemeyecekleri yalan yok.

Fakat baktığınızda Türkiye’de umudu canlı tutan; 14 yıllık iktidarlarında bütün devlet olanaklarının tasarrufu ellerinde olmasına rağmen hâlâ istedikleri toplumu, gençliği yaratamamış olmalarıdır. Su akıp yatağını buluyor bu ülkede. Aydınlık bir nesil de bir şekilde yolunu buldu, bulacak. Kutlu Doğum etkinliklerinde cehennemle korkuttuğunuz nesil, belki de Turan Dursun gibi sizlere “yüzyılların getirdiği ölüm” olarak dönecek.

Kaynak: Birgun.net