15 Temmuz Darbe Girişimi ardından henüz cevaplanmamış hatta doğru dürüst sorulamamış pek çok gazetecilik sorusuyla beraber, gazeteciliği bekleyen bir büyük tehlike de var. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun derdi bu.

“Darbeci” sepeti

Hatırlayacaksınız 2010 Anayasa Referandumu esnasında, AKP-Cemaat ve ilişik liberallerden oluşan bir cephe büyük bir darbeci sepeti örmüştü. Referandumla ilgili itirazı olan yahut hayır vereceğini açıklayan herkes usulca bu sepete iteleniyordu. İşte çok benzer bir hegemonyanın kuruluş günlerindeyiz şu anda. Dünkü Cumhuriyet’te Kadri Gürsel, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın bazı tweetlerine dikkat çekti. O tweetlerden bir tanesi şöyleydi:
‘Otoriterlik/diktatörlük’ söylemini yayanlar, aynı zamanda darbeye doğrudan veya dolaylı destek veren çevreler. Bu bir tesadüf değil.
ten anlaşılacağı üzere otoriterlik ve diktatörlükten şikayet etmeye yahut o sonuca varacak haber yapmaya kalktığınızda, darbecilerle aynı sepete atılmanız çok olası. Yıllarca o yapı tarafından kandırıldıklarını iddia edenler tarafından atılacak olmanız da işin cabası.

“Yalan” deyip geçmek kolaylaşıyor

Dünkü Sabah’ta Haşmet Babaoğlu da aynı bakış açısının başka bir çeşitlemesini yapmıştı. Onun tezinin özetiyse; “yalan haber üretip darbeye zemin hazırlayacaklar” şeklinde. Bunun için de Mısır’daki SİSİ darbesinden bazı örnekler çıkartmış. Buradan vardığı yerse ilginç, “Yaklaşık iki yıldır içerde CHP’lisi, HDP’lisi, magazincisi, dizicisi, Nişantaşılısı, Cihangirlisi neredeyse “pedofil” bir Türkiye resmi çizmek için seferber olmadı mı?” cümleleriyle bir ithamda bulunuyor. Bununla sadece saldırmış olmak için saldırmaktan öte neyi kastettiğini kestirmek güç. Eğer Karaman’daki tecavüz skandalından bahsediyorsa, onun iki yıllık bir mazisi yok. Henüz geçen mart ayında BirGün muhabiri Serbay Mansuroğlu’nun haberiyle ortaya çıktı. Üstelik çocukların durumu, raporla ve ailelerin başvurusuyla sabit. Görüldüğü üzere, bu tarz bir haberden yola çıkarak bazı sorular sormak bile “pedofil bir Türkiye resmi çizme” gibi bir paranteze alınabilir rahatlıkla. Oysa burada sorulması elzem gazetecilik soruları var. Örneğin; böyle olayların yaşandığı tek vakıf Ensar mıdır, diğer vakıflarda neler oluyor, birileri bu işleri örtbas etmiş mi ya da şu aşamada bile örtbas etmeye gayret ediyor mu, yine birileri “kandırıldı” mı? Öyle anlaşılıyor ki bunları bu seviyede sorgulayıp çocukları korumaya çalışırken kendinizi darbeci sepetinde bulmanız olası.

Peki neye dikkat etmeli?

Karaman’da çocuklara tecavüz haberi, henüz çok tazeyken yine bu köşede şöyle bir endişemi paylaştım: “Bu tarz haberleri yaparken “muhalefetten” önce, kimi yıpratacağına kafa yormaktan önce çocukları korumak temel gaye olmalı. (…) Yoksa olay, tek bir vakfın, sapık bir öğretmenin “münferit” bir hareketi olarak kalmaya mahkum olur.” O dönemde olay sosyal medyada tepkinin çığ gibi büyümesiyle maalesef bu endişem gerçek oldu. O günlerde bu haberi dış etkenlerden korumak çok mümkün olmadı. Bugün bir cemaatin evlerinde yetiştirildiği yahut beyinlerinin yıkandığı iddia edilen bir neslin kanlı darbesiyle karşı karşıyayken, çocukları korumanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görüyoruz. Öyleyse, artık biliyoruz ki, sadece haberi yapmak değil, onu dış etkenlerden korumak da çok önemli. Bu etkenler iki türlü: Birincisi: sırf iktidara zarar verme potansiyeli var diye haberi tukaka yapanlar. İkincisi; haberi manipüle edip salt muhalefet argümanına dönüştürmeye çalışanlar. O yüzden gazetecilere çok iş düşüyor. Haber kaynaklarına, haberin servis ediliş şekline vs. dikkat etmek, haber kamuoyu oluşturduğunda rüzgara kapılmamak, defalarca doğrulamak şart. Fikri takip her zamankinden daha çok şart. Tüm bunlar yeterli olacak mı? Sanmıyorum. Kendilerine zarar verme potansiyeli gördükleri her şeyi aynı çuvala atmaya istekliler. Bu isteklerini boşa çıkarmak da “gerçek gazeteciliğin” gayesi olmalı. Gerçekler o çuvala sığmaz çünkü.

Kaynak: Birgun.net