G8’den kaçsak G20’ye yakalanıyoruz. İkisi de birbirinden beter olan, hem kendi halklarının hem de birbirlerinin başına bela olmuş ülkelerin dünya siyasetindeki güç dağılımını gösteren bu oluşumlar ne işe yarar bilinmez. Hangi sorunu çözmüşler örneğin.

G8 malum, dünyada söz sahibi olmuş ülkelerin platformu. Dünya politikalarını doğrudan etkileyen bir güce sahip. 1999’da kurulan G20 de G8’dekilerin gücüne yakın ülkelerin platformu. Grubu Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Arjantin, Avustralya, Brezilya, Çin, Endonezya, Fransa, Güney Afrika, Güney Kore, Hindistan, İngiltere, İtalya, Japonya, Kanada, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan, Türkiye ve Avrupa Birliği Komisyonu oluşturuyor.

Tabii G8’i oluşturan ülkeler G20’de de yer alıyorlar. Her iki oluşumdan kimi ülkeler, yani Almanya, Fransa, İtalya, çıkma kararı almadan önceki İngiltere aynı zamanda AB’nin de içinde. Yani nereye baksak bunlarla karşılaşıyoruz. G20’de G8’de yer alamayan Çin, Hindistan, Brezilya, Türkiye gibi ülkeler var. Dünya nüfusunun neredeyse yarısını temsil etmesi açısından önemli bir platform tabii ki. Dünyadaki üretimin yüzde 90’ına yakını bu platformu oluşturan ülkelerden. G8’in hegemonyasına karşı gerçekleştirilmiş bir platform gibi de değerlendirilir ama G8 ülkelerinin aldıkları kararları gerilettikleri görülmemiştir. Dediğim gibi G8 ülkeleri de bu oluşumun içinde yer alıyor.

G20 nasıl kuruldu peki? BM ile işte bu G8’in planladıkları bir oluşum bu. Zaten G-8 Maliye Bakanları 25 Eylül 1999 Washington toplantısında kurmaya karar verdiler G20’yi. Şu meşhur Asya ekonomik krizinin başladığı yıldır bu. Krizle baş edebilmek için G8’in dışında kalan ülkelere de başvurmak ihtiyacı duyulmuştur. Bir başka neden de G8’e karşı bir alternatif oluşmasını engellemek, hadi onu beceremezseler, denetleyebilmek. Yani G20’yi oluşturan ülkeleri kendi belirlediği sistemin içinde tutmayı başardı G8. G8’de yer alan süper ülkeler, G20’de yer alan Suudi Arabistan’la Meksika’yla, Endonezya’yla, nihayet Türkiye ile neyi paylaşıyorlar ki G20’de beraberler? Kim ne derse desin, G20’de alınan kararlarda, itiraz eden kimi ülkelerin varlığına rağmen G8’i oluşturan güçlerin etkisi var.

Neden kuruldu? G8’de yer alan ülkeler ile geride kalan gelişmiş ülkelerin ekonomilerinin birbirlerine verecekleri, zararı önleme amacıyla. Temel neden bu. Dünyanın başına bela ettikleri sistemlerini korumak. Türkiye’nin vs orada yer alması yoksul ya da az gelişmiş ülkelerin temsil edildiği yanılgısına yol açmasın.

ABD’si, Batı’sı bunların tümü birbirlerine karşı güvensizlik besleyen ülkeler. Yok Wikileaks’ti, yok Snowden’in sızdırmalarıydı derken, bu ülkelerin birbirleri hakkında aslında neler düşündüklerini, birbirlerine karşı neler planladıklarını öğrenmedik mi? G8, G20’yi oluşturan ülkelerin bir çoğunun da içişlerine karışan bir güç. Dolayısıyla G20’nin öyle dünya politikasını belirlediği falan yok. G8’i oluşturan ülkeler dünyadaki askeri harcamaların yüzde 70’ini oluşturuyor. Dünyadaki üretimin yarısından fazlasını da onlar yapıyor. Bu avantajlı konumuyla G20’de kendilerine ters kararların alınmasına olanak yok.

G20’de kararları alanlar katılımcı ülkelerin Merkez Bankası başkanları ile Maliye Bakanları. Yani kendi ülkelerindeki gündem ne ise ona uygun davranmak zorundalar. Ekonomisi birçok açıdan dışarıya bağımlı bir üye ülkenin bakan ya da başkanının alacağı karar ne kadar belirleyici olabilir?

Kendi gündemi hiç olmadı

G20 zirveleri kendi gündemini oluşturamadı hiçbir zaman. Zirvenin yapıldığı dönemlerin ekonomik, siyasi olayları belirledi gündemi hep. Bunu bildiği için olsa gerek Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, “Suriye krizinin konuşulacağı yer G20 değildir” demek zorunda kaldı Çin’e gitmeden önce. Kurulmasına yol açan ekonominin geliştirilmesine ilişkin konuların konuşulduğuna pek rastlanmadı G20 zirvelerinde.

Aykut hocanın dikkat çektiği bir nokta daha var. O da G20’ye başkanlık ya da ev sahipliği yapan ülkenin belirleyiciliği. Bu gündem maddeleri her neyse ondan uzaklaşılması tehlikesini de doğurabilir.

Resmi bir karar alma yetkisi yok G20’nin. Her ülke temsilcisi çıkıp görüşünü açıklıyor. Ortak bir karar alındığında, buna uymayan üye ülke için de herhangi bir yaptırım yok.

Maksat sistem yaşasın

G20 ne kadar süslü cümlelerle ifade edilmeye çalışılırsa çalışılsın emekçi halkların yararına çalışan bir oluşum değil. Varlık nedeni küresel sermayenin selameti. Krizle karşılaşıldığında büyük sermaye gruplarına reform yapma dayatmaları yapması sistemin ömrünü uzatma çabaları. G20 aslında oluşuma damgasını vuran süper gelişkin ülkelerin yarattığı işsizlikle, yolsuzluk gibi sorunlarla mücadele eder gibi görünüyor ama oluşumun içinde yer alan bir çok ülkenin yönetimleri yaptıkları yolsuzlukları ile biliniyor. İşsizliğin önlenmesi ise kapitalizmin gündeminde yok çünkü işsizlerin çokluğu örgütlü işçi hareketlerinin karşısına çıkarılabilecek yedek kuvvetin çokluğu demek.

G20 üyeleri büyük bir yüzsüzlükle yarattıkları ya da ortaya çıkmalarında etken oldukları bölgesel krizleri de bünyesinde tartışma hakkını kendisinde görebiliyor. Putin’in “orası konuşmak için uygun bir platform değil” demesine rağmen Suriye krizi yine gündeme geldi. Krizi yaratan, taraf olan, orada kendi adına gruplar savaştıran herkes ama herkes var, ancak hakkında konuşulan Suriye yok.

Paranın başkanlarının toplantısında önemli olan elbette para. O paranın sağlama alınması için nerede bir kriz varsa, kendileri yaratmış olmasına rağmen, o krizin kurbanlarının fedakârlığı üzerine kurulu çözümler(!) peşinde G20.

Recep Tayyip Erdoğan’ın da gidip dünyaya meydan okuduğunu sandığı bu platformlar, aslında katılımcı olmakla sözüm ona eleştirdiği sisteme hayat kazandırdığı platformlar tabii.

Dilediği kadar “dünya beşten büyük değil” desin, Çin’deki G20 toplantısında neyin “büyük” olduğunu görmüştür mutlaka.

Hep başarısız oldu

G20 toplantılarından somut bir başarı çıkmadı bugüne kadar. Çünkü yapısal olarak buna uygun değil.

1) Her şeyden önce G20 sadece finans sektörünün ve yatırımcılarının çıkarlarını koruyor.

2) Krizleri önlemek adına aldığı finansal önlemler üye ülkeler tarafından engellenebiliyor, buna karşı bir yaptırım gücü de bulunmuyor.

3) Ülkeler arasındaki rekabeti dikkate almıyor. Dolayısıyla G20’de alınan kararlar da öneriler de birbirleriyle rekabet halindeki ülkelerde hayata geçirilmiyor. Bu nedenle G20 toplantılarında alınan kararları daha çok G8 üyesi ülkeler uyguluyor.

4) G20 daha çok batılı finans çevrelerinin çıkarlarına çalıştığı için Şanghay İşbirliği Örgütü ya da BRICS gibi alternatif oluşumların doğmasına yol açtı. Bu yavaş yavaş gücünü de kıran bir etki yarattı.

5) G20 toplantılarına ev sahipliği yapan ülke kendisini ilgilendiren bir konuyu ana gündem maddesi yapabiliyor. Bu nedenle çevre sorunlarından işsizliğe kadar mücadele edileceği söylenen konular hep ikinci planda kalıyor.

6) G20’de ABD’nin seçtiği/onayladığı ülkeler yer alıyor. İran yok örneğin. Yoksul ülkeler de yok. Ama Norveç İsviçre gibi ülkeler de yer almıyor. Bu da kapsayıcılığı konusunda eleştirilmesine yol açıyor.

7) Karar altına aldığı birçok konuyu üye ülkelere uygulatamadı. İklim konusunda daha önceki zirvelerde aldığı kararları hayata geçiremedi.

8) Mali konularda üye ülkelerin şeffaf olmaları yönünde alınan karara da İngiltere’den başka uyan çıkmadı.

***

Asla Chavez olamazsın Duterte

Filipinlerin son derece sorunlu başkanı Rodrigo Duterte’nin Güneydoğu Asya Ülkeler Birliği Zirvesi için Laos’a gitmeden önce ABD Başkanı Barack Obama’ya “onun bunun çocuğu” (orijinali böyle değil malumdur ki) demesi birçok kişinin hoşuna gidebilir ama bu hiç de Duterte’yi ABD ya da Obama karşıtı yapmaz.

Zamanında Venezüela Devlet Başkanı Hugo Chavez’in George W. Bush’a ettiği laflar ya da aynı dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condeleeza Rice’ “benimle uğraşma kızım” diyerek çıkışmalarının yanında Duterte’nin ki çok bayağı kalıyor. Chavez’in haklılığını dünya alem biliyordu. Ama Duterte daha önce de burada belirtmiştim, gerçetekn berbat bir adam. Uyuşturucuylşa mücadele etmek adına uyuştyurucu bağımlılıarının öldürülmesi çağrısı yapan bir garip adam. Zamanında belediye başkanlığı yaptığı sırada kentinde tecavüze uğrayan batılı bir kadına “çok güzelmiş. Tecavüzde belediye başkanına öncelik tanımalıydılar” diyec ek kadar kendisini kaybeden biri.

Ama Filipin halkı kendisine bu adamı layık görmüş. Bugün yapılacak Asya zirvesi için yola koyulmadan önce Obama’ya küfretmesinin nedeni ülkesindeki insan hakları ihalleri nedeniyle ABD tarafından da eleştirilmesi.

Haziran ayında göreve gelmesinden bu yana geçen iki ay içinde 2 bin 400 uyuşturucu kaçakçısı öldürüldü Filipinler'de. Çin'in Hangzhou şehrinde gerçekleşen G20 zirvesinde oturum aralarında Filipinler ile ilgili görüş bildiren Obama, Washington yönetiminin Filipinler için uyuşturucu ticaretinini önemli bir sorun olduğunun farkında olduklarını söylemiş “uyuşturucu kaçakçılarıyla mücadele konusunda Duterte hükümetinin uyguladığı politika konusunda kaygılarımız var" demişti. Obama "Uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadelenin nasıl yapılacağı konusu hepimiz için ciddi bir şeydir. Bunu doğru şekilde yapmak gerekir" demeyi de ihmal etmemişti.

Duterte ise Filipinler'de yasa dışı uyuşturucu kaçakçılığını ülkeden tamemen temizleyene kadar ülkeyi kan gölüne çeviremeye devam edeceğini açıkladı. Duterte, "Ülkedeki son uyuşturucu üreticisi öldürülene dek bizim mücadelemiz devam edecek Bunun kökü kazınana kadar daha çok kişi ölecek" dedi.

Duterte için insanlığın yeni belası da demiştim. Yaptıklarını savunurken “Esad gibi çocuk mu bombaladım” diyecek kadar da ucuz bir söylemi var.

Yani şimdi Obama’ya küfür etti diye Chavez’e gösterilen sempatinin aynısını bekliyorsa avucunu yalar. Büyük Chavez katil değildi.

Kaynak: Birgun.net