GÜRKAN AKÇAY

1981 yılında astronom Chandra Wickramasinghe Arkansas’taki bir mahkemede şöyle diyordu: “Yaşamın oluşmasındaki şans; hurda yığınını üzerinden geçen bir tayfunun Boeing 747 oluşturması kadar düşük bir ihtimaldir.”

Sonraları Wickramasinghe’nin meslektaşı Fred Hoyle ise bu ünlü iddianın bir de kasırgalı versiyonunu kurmuştu. Bu da bize gösteriyor ki; çok zeki insanlar dahi evrimi tamamıyla yanlış anlayabiliyor.

Aslına bakarsanız, daha “modern” iddialar da bu ünlü iddianın pek ötesine geçebilmiş değil.

Fakat beklentimiz, en azından Evrim Teorisi’ni biraz olsun bildiğini ortaya koyan, daha iyi bir analoji olabilirdi. Örneğin; milyonlarca demir yığınıyla başlayıp, her bir kasırganın ardından geriye kalanlara dair titiz bir seçim sürecinin ardından uçuşa en uygun olanları ayırmak, bunların milyonlarca tam bir kopyasının oluşturulması, milyonlarca yeni kasırgaların oluşması, bir başka kapsamlı test dizisi vesaire.

Hayatta kalmayı destekleme

Doğal seçilimle ilerleyen evrim iki adımlı bir süreçtir. Ve yalnızca ilk adımı rastlantısaldır.

Şöyle ki; mutasyonlar şans olaylarıdır, fakat hayatta kalıcı olabilmeleri şansa dayalı değildir. Doğal seçilim, bazı avantajlar sağlayan mutasyonları korur ve fiziksel dünya neyin işe yarar neyin işe yaramaz olduğuna dair çok katı sınırlar dayatır.

Bu yüzden de organizmalar belirli doğrultularda evrimleşirler. Avcısı tarafından sürekli olarak kovalanan, su altındaki herhangi bir türü düşünün. Rastgele mutasyonlar, bazı yavruların çeşitli tiplerde olmasına sebep olacaktır.

Daha az enerjiyle daha hızlı olmaya olanak tanıyan şekle sahip yavruların hayatta kalması ve dolayısıyla da yavaş kalan yavrulara kıyasla üreyip gelişmesi daha muhtemeldir değil mi?

Sonuç ise bugün gördüğümüz yunuslar, köpek balıkları gibi bütün hızlı yüzen canlıların aerodinamik bir şekilde evrimleşmiş olmasıdır.

Farklı türlerde görülen benzer biyolojik özellikler

Evrim, benzer sorunları karşılayan benzer “dizaynları” üretmeye meyillidir, bu durum da yakınsaklık olarak bilinir. Örnekler sayılamayacak kadar fazladır. Pterozorlar, kuşlar ve yarasalar hepsi benzer uçuş yolları evrimleştirmiştir.

Evrimsel yakınsaklık proteinlerden toplumlara kadar her seviyede meydana gelir. Örneğin, develere özgü alışılmadık bir antikorun köpekbalıklarında çok yakın bir eşdeğeri vardır.

Bu durum şu anlama geliyor; eğer zamanı geri alabilseydik ve yaşamın yeniden evrimleşmesine olanak tanıyabilseydik, yaşam çok farklı yollarda evrimleşebilirdi, ancak bugün gördüğümüz organizmalara benzer organizmalar da oluşturabilirdi.

Yani okyanuslarda yüzen canlılar neredeyse tamamen aerodinamik şekilli yüzücüler ve gökyüzündeki canlılar ise kanatlı canlılar olacaktı. Öte yandan zekanın evrimi de kaçınılmaz olacağından, bazı evrimsel biyologlar zeki organizmaların bizlerden daha farklı evrimleşebileceğini düşünüyorlar.

Farklı yönde evrimleşme

Evrim, yukarıda da bahsedildiği gibi rastlantısal olmamakla birlikte, şansın büyük bir role sahip olduğu bir süreçtir. Evrimin genellikle ilerleyebileceği sayısız muhtemel doğrultu vardır. Darwin‘in Galapagos Adaları’ndan topladığı farklı besin türüne göre farklı gaga şekillerine göre özelleşmiş 13 farklı türe ayrılan ispinozları düşünün. Kuşlardan bir grup farklı bir yönde evrimleşirken, neden diğer grubun bu yönde evrimleşmemiş olmasının sebebi; belirli bireylerde gaga boyutu ve şeklini etkileyen tamamen şansa dayalı mutasyonlardır.

Üstelik, bazı mutasyonlar populasyon boyunca yayılır ya da ortadan kaybolur, bunun sebebi ise rastgele genetik sürüklenmeden ziyade doğal seçilimdir. Ve burada şansa dayalı durumlar da büyük etkiye sahiptir: 60 milyon yıl önce Dünya’ya büyük bir gök taşı çarpmamış olsaydı, dinozorlar bugün hâlâ hayatta olabilirdi.

Dolayısıyla şans, evrimde role sahiptir ancak evrim, şansa dayalı değildir.

Kaynak: Birgun.net