Türkiye’de, devletin kendisi için tehdit unsuru olarak görmesi gereken bir öğretmen hareketi yok. 12 Eylülcülerin TÖB-DER’i kapatması için kendilerince haklı nedeni vardı. TÖB-DER, çoğunluğu köylü olan topluma yurttaşlık bilinci kazandırmayı mesleğinin yükümlülüğü sayan ve öğretmenlerin üçte ikisini çatısı altında toplamış demokratik öğretmen örgütüydü; kapatıldı, üyelerinin gönüllü katkısıyla elde edilmiş mallarına el kondu, yönetici ve çoğu üyesi askeri mahkemelerde yargılandı. Uzun süren TÖB-DER davası beraatle sonuçlanmış olmasına rağmen 12 Eylül düzeninin gaspettiği malları şu anda dernek olarak faaliyetine devam eden TöB-DER’e hâlâ iade edilmedi.

Aradan 36 yıl sonra TÖB-DER ruhunu taşıyan öğretmenlerin üyesi olduğu Eğitim Sen aynı gerekçeyle, aynı akıbetle karşı karşıya. Kürt illerinde görev yapan binlerce Eğitim Sen üyesinin görevden alınması, iktidarın sendikayı kapatma niyetinin belirtisi olabilir. Askeri konsey kararından farkı olmayan OHAL kanununa dayanarak üyesinin yüzde onunun görevden uzaklaştırılması, toplumsal sorunlara ilgi duyan öğretmenlerin üye olduğu Eğitim Sen’in hedefte olduğunu gösteririyor. Peki neden?
İktidarların kendini halktan biri sayan, onların problemleri karşısında heyecanlanan öğretmenlerden hoşlanmadığını biliyoruz. AKP, diğerlerinden farklı olarak sadece sosyal sorunlara ilgisiz kalmayan öğretmenleri değil, bir bütün olarak mesleğin kendisini hedef aldı. Çünkü İslamcılara göre öğretmenlik, dinlerin hayat bulduğu feodal kültür ve devletin tasfiyesinde birinci derecede rol almış modern toplumla ortaya çıkmış bir meslek. Bundan ötürü AKP her ne kadar öğretmenleri denetim altına almış olsa da bizzat mesleği itibarsızlaştırma yoluna gitti.

Öğretmenler halkla bozulmuş olan ilişkisini onarmak zorunda. İktidarla ilişkisinin bozulması öğretmenin entelektüel bir şahsiyet olduğunu gösterir, halkla bozuşması ise onu bitirir.

Öğretmen, toplumun sorunlarını modern yöntemlerle çözmeyi dener. İslamcılar ise toplumun demokratikleşmesine yol açacak her değişimi tehlikeli bulur. Özünde muhafazakar olmayan öğretmenlik mesleği bu nedenle hedef alındı. İmam hatip çıkışlıların bile öğretmen olarak ataması, “herkes işine baksın” denilerek öğretmeni teknisyen yerine koyup melelerin, tarikat temsilcilerinin, dinci vakıfların, imamların sahaya sürülmesi bundandır.

Kimlik sorununu çözememiş, demokratikleşme yolunda mesafe katedememiş, mutabık kalacağı ortak kültürel değeri ortaya çıkaramamış ve bundan dolayı üç kişinin ancak kavga etmek için bir araya gelebildiği bu ülkede öğretmene hala büyük iş düşüyor.

Ne yazık ki Türkiye’de öğretmen kitlesinin büyük çoğunluğu “işini”, yani mesleğinin gereğini yapmıyor. Bir milyon öğretmenenin üçte ikisi, iktidarın bizzat örgütleyip parti disiplini ile kontrol ettiği sendika adlı dairelerle denetleniyor. Halkın derdini dert edinenler bu ortamda haliyle göze batıyor. Bu iklimde Kürt Sorunuyla ilgilenenler hayli marjinal kalıyor. Hele bir de Kürt öğretmenseniz vay halinize.

Eğitimde sonunculuğu kimseye bırakmadık!

Evet, iktidarlar egemen ideolojiyi sorgulayan öğretmenden hoşlanmaz. Öğretmen de iktidar cephesinden gelecek baskılara karşı örgütlenir. Ne yazık ki günümüzün öğretmeni basit riskleri bile göze almaktan kaçınıyor. 50 bini, çocuk aklını bile ikna edemeyecek gerekçelerle görevden uzaklaştırılmış onlar acaba hangimiz diye listeye bakıyor.

Topluma dayanışma duygusu kazandıracak mesleğin üyeleri, sadece eğitim tarihine değil, kişisel tarihlerine de leke düşürecek ilişkiler içinde. Bir öğretmen örgütü başkanını, yüzbinlerce öğretmen adına sümsürüklü bir parti başkanının elini öpme sırasında görünce umudunu hepten yitirdim.

Öğretmenin, desteğine ihtiyaç duyan ezilen, güçsüz, yoksul sınıfa karşı iktidar cephesinde yer alması, halkın da öğretmenden uzaklaşmasına yol açıyor. Bu öyle bir kırılma ki, sorunuyla ilgilendiği için görevden uzaklaştırılan öğretmenler bile halktan destek görmüyor. Protestolar görevden uzaklaştırılan birkaç öğretmenle yapılıyor ‘çocuğum öğretmenini çok sever, öğretmeni çocuğumun annesi babası’ diyen veli aileden biri saydığı öğretmeninin arkasında değil.

Yaşadığımız tüm eğitimsel sorunlar, öğretmen veli diyaloğu kurulmadan çözülemez. Öğretmenler halkla bozulmuş olan ilişkisini onarmak zorunda. İktidarla ilişkisinin bozulması öğretmenin entelektüel bir şahsiyet olduğunu gösterir, halkla bozuşması ise onu bitirir.

Kaynak: Birgun.net