NURCAN GÖKDEMİR [email protected] @nurcangokdemir

Darbe girişiminin ardından hedef haline gelen eğitim, kapatılan okullar, açığa alınan öğretmenler, meslekten atılan akademisyenleriyle bir kriz yaşıyor. AKP iktidarları döneminde kamunun tüm imkanları kullandırılarak palazlandırılan ancak şimdi hasım haline gelen Gülen Hareketi’nin eğitim içindeki varlığı yok edimeye çalışılıyor. Ve tüm bunlar ortaya çıkan tablodaki siyasi sorumluluk gözlerden gizlenmeye çalışılarak yapılıyor.
“AKP, eğitimi ‘anahtar teslim’ cemaatlere, tarikatlara bıraktı’’, “AKP, eğitimi bilerek, isteyerek ve program dahilinde cemaate teslim etti” diyen TBMM Milli Eğitim, Gençlik ve Spor, Kültür Komisyonu Üyesi ve CHP Eskişehir Milletvekili Prof. Dr. Gaye Usluer, bu etkinin Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olmasıyla daha da arttığını savunuyor.

“Tarikat ve cemaatler hep desteklendi’’
»Türkiye’nin en sorunlu alanlarından biri olan milli eğitim, 2016-2017 eğitim ve öğretim yılı öncesi daha da büyük sıkıntılarla içiçe. Bugünden geçmişe bakarak AKP hükümetleri dönemindeki eğitim için neler söylenebilir?
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde sağ yönetimlerin her daim hedefi eğitim politikalarında yapılacak değişimlerle, formatlanmış uyumlu beyinler oluşturmak olmuştur. Milli Eğitim sistemimizin her aşamasını etkileyen en köklü değişiklikler ise 12 Eylül 1980 Darbesi sonrasında gerçekleşmiştir. Aynı dönemde başlayan ve desteklenen tarikat ve cemaatlerin meşruiyetinin sağlanması, devlet yapılanması içine sızmaları eğitim sistemimizi hem etkilemiş hem de AKP hükümetleri dönemindeki eğitim sistemimizdeki değişikliklere zemin hazırlamıştır. Eğitim sistemimizde ve YÖK yasasının kabulüyle üniversitelerimizde OHAL uygulamaları başlamıştır.

AKP hükümetleri döneminde tam 6 kez Milli Eğitim Bakanı değişti. AKP hükümetlerinde eğitim sistemimizdeki en köklü değişimler 2011 seçimleri sonrasında gerçekleşti. Özellikle 2012'de 4+4+4 olarak adlandırılan yasanın kabulü, Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Kuran Kursları yönetmeliğinde yapılan değişikliklerle okul öncesi eğitimin dahi dinselleştirilmesinin önünün açıldığı önemli dönemeçlerdir.

14 yıllık AKP döneminde Milli Eğitim Bakanlığı, çeşitli tarikat, cemaat ve aynı siyasal ideolojiye sahip vakıflarla çeşitli protokoller imzalamış, eğitim sistemimiz adeta "anahtar teslimi" ile bu grupların eline bırakılmıştır.
2011 genel seçimleri sonrasında AKP iktidarınca çıkarılan yasalar, karar ve uygulamaların tamamı eğitimde OHAL uygulamalarıdır.

Gerek MEB gerekse YÖK'te Fethullahçı yapının nasıl örgütlendiği, daha doğrusu örgütlenmesi için gerekli zeminlerin nasıl hazırlandığı herkesçe bilinmektedir. Özellikle Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı olması ve sonrasındaki süreç üniversitelerin Fetullah Gülen cemaatine tam teslimiyetiyle sonuçlanmıştır.

YÖK'ün kendi iç yapısı, üniversite rektörlerinin atanma biçimleri ve atanan kişiler, şaibeli doçentlik yabancı dil sınavları, "gezginci doçentlik jürilerinin" oluşturulması, çalınan sınav soruları bugünü hazırlayan unsurlardır.
AKP iktidarında eğitim bilerek, isteyerek ve program dahilinde cemaatlere teslim edilmiştir. Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı sürecinde YÖK’te meşruiyet kazanan ve güçlenen cemaat mensubu kişiler, üniversitelerde cadı avı başlatmış, Atatürkçü kadroları bezdirici, ayrılmaya zorlayıcı tutum ve baskılar uygulamışlardır. 17-25 Aralık sonrasında ise AKP kendi yarattığı canavarı nasıl yok edeceğim telaşına düşmüştür. Fetullah Gülen Cemaatinin elinde büyük bir güç, aynı zamanda gelir kaynağı olan özel okulları, vakıf üniversitelerini ve dershaneleri nasıl yok ederim telaşı, bu nedenle yapılan yeni düzenlemeler, Anayasa Mahkemesi süreçleri hepimizin bildiği yakın tarihli süreçler.

‘’OHAL’de yeni dönem’’
»OHAL şimdi de 15 Temmuz sonrası ağırlaşarak sürüyor…
12 Eylül 1980 darbesiyle başlayan, AKP hükümetlerinde şiddeti ve ivmesi yükselen eğitimde ‘OHAL ’ durumu yetmezmiş gibi, darbe girişimi sonrasına baktığımızda, OHAL'in ilanı ile eğitim sistemimiz yeni bir OHAL sürecine geçmiştir.

Her ne kadar üniversite sistemi YÖK yasası çerçevesinde değerlendiriliyorsa da bu sistemin günah ve vebalinin de MEB’e, daha doğrusu AKP hükümetine ait olduğunu söyleyerek başlamak isterim. YÖK karar verici değil, kararı uygulayıcı konumuna getirilmiştir.

15 Temmuz sonrası adı FETÖ olarak değiştirilen, eski adıyla Fetullah Gülen Cemaati bağlantılı 15 vakıf üniversitesi KHK ile bir gecede kapatıldı. 65 bin üniversite öğrencisi okulsuz kaldı.

6 bin 792 öğretim üyesi/elemanı açığa alındı. Öğretim üyesi Barış için akademisyenlerin de aralarında olduğu 2 bin 346 öğretim üyesi / görevlisi 672 sayılı KHK ile ihraç edildi.

Açığa alınan yada ihraç edilen kişiler arasında sayıları azımsanmayacak düzeyde sol sendika üyeleri var, Alevi yurttaşlarımız var. Rektörlük seçimlerinde o rektöre oy vermediği için öfke duyulan kişiler var. Kısacası Cumhurbaşkanının da dillendirdiği gibi "at izi, it izi karışmış" durumda.


“Olmasın dediğimiz herşey oldu”
»Sizce buraya kadarki uygulamalarda temel sorun nedir, CHP neden itiraz ediyor ?
Biliyorsunuz biz CHP grubu olarak TBMMde OHAL için ret oyu kullandık. Ancak sonrasında yani AKP ve MHP oylarıyla OHAL kabul edildikten sonra dedik ki, bu süreç ülke güvenliği için yapılması gerekli ve zorunlu KHK’lerle yönetilsin. Hak gaspı olmasın, anayasal hak ihlalleri olmasın, gözaltı ve tutuklama süreçleri başta olmak üzere Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi dışına çıkılmasın. İşkence olmasın.
Ne yazık ki olmasın, olmamalı dediğimiz herşey oldu.

Toplumun tüm katmanlarındaki cadı avı, eğitim sistemimizi belinden vurdu.

Bir sonraki adım, yada çözümün nasıl olacağı düşünülmeden okullar kapatıldı, üniversiteler kapatıldı. Sonra... Sonrasındaki karmaşa tüm hızıyla devam ediyor. Her gün yüzlerce mail, onlarca telefon alıyoruz. Aileler, öğrenciler, öğretim üyeleri. Her birinin öyküsü farklı. Ve bu öykü içerisinde sorusuna cevap istiyor bizlerden. YÖK ile konuşuyoruz. MEB ile konuşuyoruz. Çözüm var mı, içimiz rahat olsun mu? Ne yazık ki soru ve sorunların sonunu görmek giderek zorlaşıyor.

“FETÖ’cüler komisyonların başında”
»Görevden alma/açığa alma yada ihraç konusunda ne diyeceksiniz?
Çok sıkıntılı bir süreç. Hükümet kendi korku ve telaşıyla, toptancı bir anlayışla sistemi yönetiyor.

Devlet okullarında görevden alınan öğretmen yada öğretim üyeleri için suç unsurları arasında en yaygın kullanılan iki temel kriter var. Asya Bank'ta hesabın olması, Aktif Eğitim Sen üyeliği. Dahası çocuklarını FETÖ’cü okullarda okuttukları için görevden alınan kişiler var.

Kapatılan vakıf üniversitelerindeki öğretim üyelerinin durumu daha da vahim. SGK ilişkileri kesilmemiş, yani hala çalışıyor görünüyorlar. İşsizlik tazminatı yok, kıdem tazminatı yok.

Bazı okullarda soruşturmasız, sorgusuz, sualsiz öğretmenler açığa alınmış. Üniversitelerde soruşturma komisyonları kurulmuş. Çok komik ama bazı üniversitelerde bizzat soruşturmayı yürüten komisyondaki öğretim üyelerinin FETÖ’cü olduğu söyleniyor. Rektörlerin büyük bir bölümü FETÖ’cü ve halen işbaşında deniyor. Dekanlar istifa ettirildi. Yerlerine vekalet eden Dekanların bir bölümünün FETÖ’cü olduğu söyleniyor. Bu söylenenlerin büyük bir bölümü ne yazık ki gerçek.

YÖK’de FETÖ’cü yapılanma olduğu bilinirken, YÖK’teki FETÖ’cüler nerede? Bir AKP milletvekilinin sözleriyle “YÖK’ün imamı kim?”

MEB yapısında üst düzey yöneticiler ve bürokratlar arasında ki FETÖ’cüler hala yerlerinde duruyorlar.

***

‘Boşluk yeni cemaatlerle dolduruluyor’

»MEB'in yeni ‘öğretmen atama müjdesi’ konusunda ne düşünüyorsunuz?
Darbe girişimi öncesinde TBMM Milli Eğitim Komisyonu’na gelen bir torba yasada doğu ve güneydoğuda görev yapacak öğretmenler için bir düzenleme vardı. KPSS sınav sonucuna göre ilan edilen öğretmen ihtiyacının üç katı başvuru alınacak, bu kişiler mülakata tabi tutulacak ve kazananlar 4+2 sözleşmeli öğretmenlik ve zorunlu hizmet bir arada olmak üzere görevlendirilecekler. Biz o torba yasada mülakat işine itiraz etmiştik. Mülakat demek, torpil demek, itiraz edememek demek, keyfiyet demek diye. Dinletememiştik ve AKPli üyelerin oylarıyla geçmişti.

»Yetmiyormuş gibi bu düzenlemeyi Meclis’e bile getirmeyip, KHK ile getirdiler. Böyle bir düzenlemenin OHAL ile ilişkisi nedir? Devletin güvenliğine yönelik katkısı ne olacaktır?
Branş öğretmenleri feryat ediyorlar, ‘Bizim sayımız şu, ne kadar atama yapılacak’ diye.

MEB ne diyor? ‘OHAL’ uygulaması ile hali hazırda 100 bin kadar öğretmen açığı olan MEB, görevden aldığı 28 bin artı 11 bin öğretmen yerine 15 bin öğretmen almaya kalkmıştır. Demek ki MEB daha büyük öğretmen açığıyla sistemi çalıştırmaya çalışacak. Kapatılan özel okulları, askeri liselerde okuyan öğrencileri düşündüğümüzde devlet okullarında daha da fazla öğretmene gereksinim olacağını bile bile bunu yapıyorlar. Üstelik bu öğretmenleri kadrolu değil de sözleşmeli olarak ve de yandaşlardan oluşturacağı sözlü sınav komisyonuyla da istediğini eleyerek istihdam etmeye yelteniyor. Yani MEB, OHAL ile mağdur olacak öğretmen ve öğrenci sayısını bilerek ve isteyerek artırıyor.

»Kapatılan özel okullar, ağırlıklı olarak imam hatip liselerine dönüştürülüyor…
Biliyorsunuz OHAL kapsamında bin 29 özel okul, 835 özel yurt, 301 diğer özel öğretim kurumu olmak üzere toplam 2 bin 165 kurum kapatıldı. Bakan İsmet Yılmaz, "3 ay içerisinde 850 yeni özel okul açmış olduk. Bunlar 2016-2017 öğretim yılında milletimizin hizmetinde olacaktır" dedi.

Gerçekten MEB, OHAL’i fırsat bilip başta İstanbul olmak üzere büyükşehirlerde kapatılan özel okulları imam hatip liselerine dönüştürüyor. Dahası 1 Ağustos tarihli genelge ile 34’ü kamp içi, 232’si kamp dışında Suriyeli öğrencilere eğitim veren geçici eğitim merkezlerinin, imam hatip ortaokulu ve Anadolu imam hatip lisesine dönüşmesinin önünü açıyor. MEB, FETÖ’cüleri temizlerken ortaya çıkan boşluğu, OHAL ile Ensar/TÜRGEV, TÜGVA anlayışındakilerle ve imam hatiplerle doldurmaya kalkışıyor.

Kaynak: Birgun.net