O fotografisi kaç yıldır gitmiyor gözlerimin önünden.

Gündüz nereye baksam gözbebeklerimin ışığında, gece düşlerimde. Bekir Abi, (gerçekten de abi idi, kendisinden yaşça küçüklerin ol­duğu kadar büyüklerin de) yeni dönmüş Almanya gurbetinden.

60’lı yıllar...

Nuruosmaniye’nin giriş kapısında yer alan Atasaray’ın alt ka­tında, “Alfabe” matbaasında “hurufat”larla uğraşmakta.

Almanya’da yaşadığı dört yı­lın birikimini “Türkler Almanya’da” romanı­na dökmüş, bir yandan yeni öykülerini ya­zıyor, bir yandan ekmek parasına entertipin başında yazı diziyor.

Daha sonra da matbaasını Şerefefendi sokağın arka aralığına taşıyacak ve adını da “Asya”ya dönüştürecekti.


“Asya” matbaası, Cağaloğlu’na her inen yazar-çizerin uğradığı bir edebiyat mahfeli idi.

Hem yazarların, hem kitapların uğrağı bir mahfel...

Kerim Sadi’den Leyla Erbil’e nice yazar, öğle kahvesini “Asya” matbaası­nın kurşun kokulu havasında yudumlardı.

Açın bakın 1970-80 arası Cem Yayınları’nın kitaplarının iç kapaklarına.

Çoğunun “diz­gi” hanesinde “Asya Matbaası” adı görüle­cektir.

Bu fotografinin üstüne başkaları biniyor.

Seksenli yılların sonunda, Oktay Akbal ve Demirtaş Ceyhun’un da katılımıyla bir Almanya yolculuğumuz olacaktı.

Birlikte gitmeyip orada buluşacaktık.

Oktay Akbal, Münih’te rahatsızlık geçirdiğinden hemen döndü.

Demirtaş Ceyhun gelemedi, o sıra­da Moskova’ya gitmek zorunda kaldı, Nâzım Hikmet adına bir toplantıya katılmak için...

Bekir Abi ise öğleyin indiği Stuttgart havaalanında yarım saat kaldıktan sonra aynı gün İstanbul’a dönecekti.

“Yirmi yıl sonra gördüğüm bu Almanla­rın arasında ne işim var benim” demişti.

Bu olaydan sonra hayatımın en uzun yol­culuğunu yapmış ve tam on beş gün bütün Almanya’yı tek başıma dolaşmıştım.

Son günlerinde hayata ve kendine kırgın­dı.

Kabuğuna çekilmişti. Sevdiği dostlarına yakın olsun diye İzmir Balıkova’da küçük bir ev almıştı.

Bir gün telefon etti:

“Sarışın bir kadına âşık oldum. Onun uğ­runa Balıklıova’daki evi satıyorum. Bir evli­lik adına yazdığım bazı kitapların telifini ilk karıma bağışladım. Bu ev de yeni aşkım adına feda olsun.”

“Bekir Abi, yine ortalığı karıştıracaksın.” dememe kalmadan işin asıl yüzü anlaşıl­mıştı.

Sarışın kadın Tansu Çiller’di ve Bekir Abi 5 Nisan 1995’in ekonomik yıkıntısıyla baş ede­mediği için Balıklıova’daki evini satıyordu.

Oysa Berlin’den Harran’a ulaşan bir coğ­rafyada “Mahşerin İnsanları”nın hikâyesini yazmıştı.

Ve o insanlar, aslında kendisiydi.

Çünkü kendisiydi Almanya gurbetinde “Yaman Göç” ekmeğinin peşinde koşan, kendisiydi “Kaçakçı Şahan” olarak Urfa’da yoksulluğun zincirini kırmak isteyen...

Çünkü “İnsan Posası”yla damgalanan bir çağda, kendi kanıyla dokumuştu yazdıkla­rının her satırını, her hecesini, hatta her harfini...

“Sahipsizlerin “Beyaz Türkü”sü idi.

Yerinde duramazdı.

80’li yılların başı...

12 Eylül askerliğinden yeni dönmüştüm.

Hasırbaşı’ndaki evimizde buluştuk.

Çiğköfte yoğuracaktı, çiğköfteyi yumurtalı yapardı.

Evde maydanoz yoktu, Kadıköy çarşısına çıktık.

Evde onun sevgili yâri Oya ile eşim Bilge beklesinler...

Biz Harem’den bir otobüse binmiştik bile...

Eski, yırtık, çirkin şeylere tahammül edemezdi.

Cebinde eski kâğıt paraları, (iki buçuk, beş lira) hemen yırtar atardı.

Sabahları kahvaltı yapmaz, çorbacı arardı.

Cumhuriyet Kitap Kulübü, İzmir’de bir etkinlik düzenlemişti.

Alsancak’ta bir apartman dairesi tutulmuş; çağrılı yazarlar, şairler bu evde kalıyordu.

Mehmed Kemal, Bekir Yıldız ve ben o günler bu evin konuğuyduk.

Bizim etkinliğimiz bitti.

Sabahleyin 11.00 uçağıyla İstanbul’a döneceğiz Bekir Abi ile...

Memed Kemal biraz daha kalacak.

Sabah erkenden kalktık, Bekir Abi’nin canı sıkkındı.

“Hadi” dedi, “çorbacıya”...

Çorbacıda uçak biletlerini yırttı.

İstanbul’a otobüsle dönecektik.

Bekir Abi, Oya ve ben garajın yolunu tuttuk.

“Bak” diyorum, “bu firma iyidir.”

“Ben Münih’ten Harran’a otobüsle gittim” diyor, “otobüs önemli değil, sürücüsüne bakacaksın, direksiyonu iyi kavrıyor mu?”

Ve İzmir sıcağında, adı sanı belirsiz bir firmanın otobüsünde en arkada üç kişilik bir yer bulabildik.

Bir yandan sıcak, bir yandan bir önceki geceden kalan uykusuzluk nedeniyle gözlerimiz kapandı kapanacak.

Bir ara gözlerimi açtım, önümüzde bir tır, onu sollayan bir taksi ve onu da sollayan bizim otobüs...

Balıkesir’e yaklaşıyorduk.

Bekir Abi “İnelim” dedi.

Kaynak: Birgun.net