Diyanet İşleri Bakanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Türkiye'de Suriye'den gelmiş 300 alimle irtibatta olduklarını belirterek "Suriyeli ailemlerin vatandaşlığa alınması gerektiğini" söyledi. Star Gazetesi'nden Fadime Özkan'a konuşan Görmez, alimlerin listesini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a da verdiklerini söylerek "Bu alimleri vatandaş yapmalıyız” dediklerini de ifade etti.

Fadime Özkan'ın Star gazetesindeki yazısı ( 30 Mayıs 2016) şöyle:

1960’larda Türkiye’den Avrupa’ya, “acı vatan” Almanya’ya gidişlerle başlayan başlar Diyanet’in de “gurbete hizmeti”. SSCB’nin dağılmasıyla Avrasya, Türkiye’nin gönül coğrafyasının genişlemesiyle Afrika, Latin Amerika ve Uzak Doğu dahil olur aynı ufka. Bugün Diyanet İşleri Başkanlığı yurtdışında 120 noktada “iyilik, barış ve bilgi hareketi” olarak hizmeti veriyor, beş yıldır da işin muhasebesini yapıyor. Çağın-coğrafyanın acı gerçeği bir kaç yıldır “Müslüman mülteciler” adıyla giriyor Diyanet’in kapsama alanına. Türkiye’nin önemli bir kurumu olarak Diyanet yurt dışında müslüman mültecilere ensarlık yapıyor. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez ile konuştuk.

Üç milyon Suriyeli’ye ‘ensar’ olan Türkiye, Diyanet eliyle yurtdışında 120 yerde hem gurbetçilere hem Müslüman mültecilere din hizmeti veriyor. Prof. Görmez ‘Cenevre Sözleşmesi işlemiyor, yeni mülteci sözleşmesinin vaktidir’ diyor.

120 noktada din hizmeti veren Diyanet, müslüman mülteciler konusunda net bir bakışa sahip. Diyanet’in yurt dışı hizmetlerini konuştuğumuz Prof. Dr. Mehmet Görmez, hizmet ufkunun 2006’da Afrika’ya açılımla başladığını hatırlatıyor:

Biraz zor bir geçiş oldu. Müşavirlik kadroları için mevzuatla mücadele gerekiyordu. Hariciyemiz pek çok kereler bu ülkelerde Din İşleri müşavirliğine gerek yok diyordu. Hâlbuki eğer 70’lerde Körfez ülkeleri 80’lerde İran bu ülkelere gidip mezhep taassubuna kapılmadan önce, İslam’ın evrensel mesajını doğru bilgisini götürme imkanına biz sahip olabilseydik, belki bugün daha farklı bir dünya olabilirdi.

Misyonerler Müslüman mültecilere el attı

İnsanlık göç ve iltica olgusunu dikkate, ciddiye almıyor oysa çok büyük tramvalar trajediler yaşanıyor. Bunları yaşayanların yüzde 80’ini Müslüman. 60 milyon mülteciden söz ediliyor. Bu sadece Suriye’de ortaya çıkan bir gerçek değil. Afganistan, Suriye ve Somali öne çıkıyor göç veren ülkeler olarak. Öncesinde Irak, Filistin, Kafkasya, Tatarlar, Ahıskalılar Filistinliler, Boşnaklar var yeryüzünün sürgün milletleri olarak dünyanın her tarafına dağıldılar. Arap baharı ile İslam dünyasından başka dünyalara göçler arttı. Ülkemize 3 milyon insan sığındı. Avrupa’ya geçen Müslümanlara, bilhassa çocuklara gençlere kiliseler ve bazı misyoner teşkilatları el atmaya başladı.

Cenevre Sözleşmesi artık işe yaramıyor

Dünyanın ve Avrupa Birliği’nin göçmen sorununu çözmekten çok kendi ülkelerini göçmen dalgalarından korumaya yönelik çalışmalar üzerinde durduklarına hepimiz ibretle şahit oluyoruz. Bilhassa kitlesel göç hareketlerinde kadınlar, çocuklar ve yaşlılar üzerinde ayrıca durulması gerekiyor. Uluslararası kuruluşlar ve evrensel sözleşmeler bugünün dünyasına hitap etmiyor. Dünyanın mültecilerle, kitlesel göç hareketleri ile ilgili mevzuatına baktığımızda, 1951 Birleşmiş Milletler Cenevre sözleşmesi var. 67’de 69’da protokollerle yeniden yenilenmiş ama tamamı İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yerinden, yurdundan edilmiş 40 milyon insana yönelik bir mevzuat. Bugünün göçmenleri, mültecileri ile ilgili bir insanlık sözleşmesi, bir merhamet sözleşmesi yok. Doğrusu buna ihtiyaç var ve Müslümanların gündeminde böyle bir şeyin olmamış olması İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde dahi böyle bir birimin olmamış olması gerçekten çok üzüntü verici. Cenevre sözleşmesinden söz edilirken; bir Mekke, bir Kudüs bir İstanbul Sözleşmesinin yani İslam beldelerinde imzalanmış bir sözleşmenin olmaması Müslümanlar için üzüntü verici.

Göçler yeni yaralı bilinçler oluşturuyor

İltica ve göç meselesinde en önemli sorun kimlik ve aidiyet meselesidir. Tarih bilincinin kaybolmasıdır. Toplumsal bilincin ortadan kalkmasıdır. Bütün bunların göçmenlerde oluşturduğu derin yaralar, yaralı bilinçler oluşturuyor. Bu yaralı bilinçleri tedavi etmek, bu ölümcül kimlikleri sarmak, bu ölümcül kimlikleri ölümcül olmaktan kurtarıp içinde yaşadığı toplumla barış içerisinde yaşamasını nasıl sağlayabiliriz? Kitlesel göç hareketlerine karşı küresel din hizmeti, öncelikle kaybettikleri bu kimliğin inşasına başlanarak, o yaralı bilinç sarılarak yapılabilir. Göçmenlere, iltica eden mültecilere din hizmetlerini hassaten kimlik ve aidiyet bilinçlerini, tarih bilinçlerini yeniden inşa etmeleri konusunda yardımcı olmamız gerekiyor.

İslam dünyasından, Suriye’den bize sığınmış bin kadar dünya çapında alim şu an Türkiye’de. Suriye’den İran’dan, Yemen’den, Libya’dan...

Libya’da bakanlık yapmış üç kişi şuan Kocatepe’nin yanında bir yerlerde. Akademik araştırma yapmış 300 alimle irtibat halindeyiz.

İhtisas merkezlerimizde Suriyeli hocalar istihdam etmeye başladık. Bir yıldır eğitim merkezlerimizde kendi görevlilerimize Arapça öğreten Suriyeli hocalarımız var. Bu listeyi ilahiyat fakültelerimizle paylaştık ve dedik ki “şu hocaların doktoraları şu konularda. İhtiyacınız varsa -ki vardır, yüze yakın yeni ilahiyat fakültesi açıldı- değerlendirin”.

Şu an Kilis’te altı hoca, Antep’te on hoca, Karabük’te beş hocamız var. Dolayısıyla zenginleşmeye başlamışız.

VATANDAŞLIĞA ALMALIYIZ

Bu listeyi Sayın Başbakanımıza ve Sayın Cumhurbaşkanımıza da götürdük, “bu alimleri vatandaş yapmalıyız” dedik.

Başka ülkeler teklif getirebiliyor. Bazıları da gitti ne yazık ki. Kendi aralarında Suriyeli Alimler Birliği kurdular.

Usame Rudayi hepsinin çok saygı duyduğu şahıs. Fatih’te yeri var. Bizden en çok istediği şey İstanbul’da ve Suriyelilerin yaşadığı bütün şehirlerde Arapça hutbe de okunacak camilerin olması.

Biz de dedik ki “Cuma günü aynı safta namaz kılalım, ayrı yerlerde olmasın. Onun için Türkçe de Arapça da bilen hocalar tayin edelim. Arapça ve Türkçe hutbe okusunlar”. Edirnekapı Mihrimah Camide Suriyeliler ağırlıktadır. Hutbe iki dildedir. Cumadan sonra Usame Rıfai Hoca Suriyeli gençlerle sohbet eder. Avantajımız, Suriye’deki din anlayışı bizim bu topraklarda inşa ettiğimiz din anlayışından farklı değil mutedildir.

Kaynak: Birgun.net