Fazıl Say beraat etti, ‘halkın bir kesiminin ve Mursi’nin de benimsediği dini değerleri alenen aşağılamak’la suçlandığı davada.

Adam, kendi dini adına altı yaşına gelmiş kızlarla evlenilebileceğini söylüyor. Rabiacının has adamının tercihi ise dokuz yaş: Ben bunlara ‘pislik sübyancılar’ diyemeyecek miyim? Adam ölünce karısının da kendisiyle birlikte yakılmasını en büyük sevap olarak gören din de var: Yaratıkların bu inancı dinseldir diye küfredemeyecek miyim bu canilere. Ya da Fazıl Say’ı mahkemeye veren ‘şey’ler ve de davayı açan AKP elemanı Hindu olsalardı, annemle halamın da peşine mi düşeceklerdi “dandini dandini dastana, danalar girmiş bostana, kov bostancı danayı, yemesin lahanayı” diye bana ninni söyledikleri için? Bir de, yine din adına insan kafası kesen, mitinglerine kefenli figüranlar getirtip ‘şehit’lik üzerinden ölümü/öldürmeyi överken insan sağlığına zararlıdır diye sigarayı günah ve yasak ilan eden, tiryakiyi kırbaçlattırıp parmaklarını kesen ikiyüzlü asker kaçağı familyası var: Onları da mı aşağılayamayacağız, suç olur diye? Bir de en gıcık olduğum en seviyesiz ve cahilinden bir medeniyet düşmanı takım var ki, onların da sloganı “alkol bütün kötülüklerin anasıdır”: Hiç farkına varmadan, alkolü kendi anaları ilan ediyorlar, haksız yere… Birincisi, alkol, saf alkol olarak kötülüklerin anası değil, iyiliklerin babasıdır; zira eril bir güç olarak değdiği yeri dezenfekte eder, yani mikropları öldürüp, orayı zararlılardan arındırır. İkincisi, içki düşmanı sefillerin sandığı/ifade ettiği gibi alkol, alkol olarak ‘alınmaz’, alkollü içecek, yani içki (rakı, şarap, likör vb…) olarak içilir. Bu arada şunu da söyleyelim, başta tahıllar olmak üzere besin değerli bitkilerin fermantasyon üzerinden muhafaza edilebilir kılınması, medeniyet üretip tarih yaratmanın (doğal takvime bire bir tabi olmanın ötesine geçmenin) varlıksal temeli olmuştur: Biranın Sümercedeki, yani en az 5-6 bin yıl önceki adı, ‘sıvı ekmek’tir.

Yazımın en başından itibaren söylemek istediğime şunu da ekleyip bitireyim: Din, gnozeolojik, yani ‘bilmeye, öyle olarak kabul edip tanıma’ya dayanan bir gerçekliktir; yani, bilen için dinsel bir anlam ve değeri olan hilal de haç da, -bu sefer Merih demeyim diye- Satürn veya Jüpiter’den gelmiş biri için birbirine çatılmış iki kısa sopa veya Ay’ın belirli dönemlerde Dünya’dan görünen biçiminden başka hiçbir şey değillerdir.

Gerçek/hakiki İslam veya Hristiyanlık şu muydu, bu muydu diye nefes tüketme maskaralığından kurtulmamı sağlayan gnozeolojik kavramını bana kazandıran hocalarımın halen yaşayanlarına (Doğan Ergun, Necati Öner, İoanna Kuçuradi) –uzun ömür değil; Allah varsa Allahlığını gösterip bu duamı kabul etsin- ölümsüzlük nasip, ölenlerine (René Larroumets, Tuncer Tuğcu) de rahmet eylesin.

Kaynak: Birgun.net