Devlet, dünyanın her yerinde kendi düzenini tesis için her türlü enstrümanı kullanır.

Uygarlık tornasından geçmiş olanlar, vatandaşlarının rahat ve huzur içinde yaşamalarını temin için bu imkanlarını seferber edebilirler. İlkelliğin, kabalığın, zorbalığın geçer akçe olduğu ülkelerde ise vatandaşlarına çektirmedik çile bırakmazlar!
Her iki durumda da devletin tüm yaptıkları “yasal” kabul edilir. Hızlı biçimde yasal düzenlemeler yapılır. Eğer çıkartılan yeni yasalar, anayasaya uygun olmazsa, bu durumda anayasa değiştirilir!

Yeter ki devletin eli-kolu bağlı kalmasın. İstediği gibi savursun, yumruk kime denk gelirse yere devirsin!
Bizim devletimiz çok şükür ki, hiç birinci kategoride olanlar arasına giremedi. Her zaman yüksek otoritesini korudu. Bunun için insanlığın sahip olduğu evrensel değerlerin bazen bir bölümünü, bazen büyükçe kısmını, bazen de tamamını ortadan kaldırmakta bir çekince göstermedi.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra devlet yine kolları sıvadı!


“Darbecileri temizleyeceğim” diye eline geçirdiği “OHAL tırpanıyla” demokrasinin son kırıntılarını da kesip biçiyor.
En başta da solcular geliyor. Eğer olabilirse, kimileri cemaat torbasına sokuluyor. Yok artık bu kadarı da olmaz denilecek isimler de “terör örgütünü” desteklemek iftirasıyla işlerinden atılıyorlar.

İşlerinden atılanlar görece şanslı olanlar!

Bir de içeri atılmak var!

Kocaeli Üniversitesi akademisyenleri için yetkin öğretim üyeleri dışında bir sıfatlandırma yapmak mümkün değil. Ama devlet eline geçirmiş bir OHAL yetkisi ve KHK silahıyla önüne geleni işinden atabiliyor.

TBMM’de OHAL yasası için “milli mutabakat” adına iktidar partisi ile birlikte oy kullanan muhalefet partileri acaba kendi içlerinde durup düşünüyorlar mıdır?

-Biz doğru mu yaptık?..

Şu sıralar çok geçerli olan bir mazeret teskeresi var: Kandırıldık!

İktidarda 15. hizmet yılına girmiş olan AKP sözcüleri geriye doğru işlenmiş bütün günahları için tek günah keçisine sarılıyorlar:

-Bizi cemaat öyle yönlendirdi!

Devletleri yönetmenin en temel özelliği etik değerler konusundaki esneklikleridir. İktidar partileri bu olanda o kadar esneyebilirler ki, bazı durumlarda ortada etik değer falan kalmayabilir!

Ama tümünün ortak yanı aynıdır. Şiddete başvurulduğunda bile izahat çizgisi değişmez:

-Devletin ‘yasal’ hışmı!

Kurban Bayramından sonra okullar açılacak. Geçen yıl ile bu yıl arasında kıyaslanmayacak sorunlarla birlikte öğrenciler okullarına dönecekler.

En başta da öğretmenleri geliyor.

***
Devletten atmak!

Fetullah Gülen operasyonuyla atılanlar atıldılar. Şimdi sıra solcu öğretmenlere geldi. Onları da PKK’ye destek verdikleri için işlerinden atıyorlar. İkinci gruptakilerin şu ana kadarki sayıları 11.285 olduğunu dün BirGün yazdı.

Öğretmenlerin silahla külahla işi olmaz. Ama hayatının tamamı silahlı birliklerde görev yapmak üzere programlanmış olanlar da var. Hem poliste hem de orduda çok sayıda (5000 rakamı telaffuz ediliyor) iyi yetişmiş muharip güce mensup elemanlar var, işsizliğe doğru fırlatıp atılmışlar…

Devletin attığını bu koşullarda kim işe alabilir ki?

Peki hayatını silah, savaş, anti-terör görevlerde geçirmiş olanlar ne yapacaklar?

Bu soru da iktidardaki hızlı tasfiyecilerin ilgisine sunulur. Cumhurbaşkanı bile şöyle dediğine göre:
-Devlette görevden alma yarışına girmeyin!

***
Komünistlerden korkarken dinciler yaptı

Kapitalizmin en büyük korkusu olan sosyalist devrimlerin para babalarına kabus olan uygulaması her şeyin devletleştirilmesi idi.

Kapitalistlerin en kutsal değeri paradır!

Onların para kazanma iştahlarına dokunmayan her rejim mubahtır. Suudi Arabistan’da şeriatı, Çin’de komünizmi severler. Çünkü para babaları için özgürlük önemlidir. Ama tek özgürlük vardır:

-Para kazanma özgürlüğü!

Türkiye’de de AKP ile birlikte küresel sermaye acayip bir sevecenlikle boy gösterdi.

Zaten AKP’nin ilk yıllarında bizzat lideri şöyle diyebiliyordu:

-Ben başbakanım ülkemi pazarlarım!

Bu çerçevede devlete ait ne varsa satıldı.

Her şey iyi güzeldi. Ta ki, 15 Temmuz’a gelene kadar. Gülen Cemaati’ne yakın olduğu bilinen büyük iş adamlarının şirketlerine el konuldu. Başlarına kayyum atandı. El konulan şirketleri geliştiren bir kayyum henüz ortaya çıkmadı.
AKP sermayedarlara bir hayli sert dokunuyor. Kapitalizmin en temel değerini kökünden sarsıyor. Devlet adına yılların birikimlerine el konuluyor.

Bu uygulamayı hep komünistlerden beklemişti kapitalistler. Onun için komünistler iktidarı alır da bizim paracıklarımız gider diye, kimi zaman sivil militer güçleri, kimi zaman dincileri desteklediler. Kimi zaman da her ikisini birden…
Aman bu solcular, sosyalistler, komünistler iktidara falan gelmesinler…

Şimdi ne oldu?

Paracıklarınıza el koyacak güçte bir komünist yapılanma yok. Meydan sadece dincilere kaldı. Onlarda kapitalistlerin en illet oldukları şeyi yapıyorlar:

-Sermayeye el koyuyorlar!

Kaynak: Birgun.net